SAYIM ÇINAR
“Henüz otuzlu yaşlarımın başındaydım. Oldukça iyi bir kariyere kısa zamanda ulaşmıştım. Adımın önüne “En genç bölge müdürü”, “Kurum içi koç”, “İnovasyon ödülü sahibi” gibi sıfatlar hızla ekleniyordu. Artık çocuklukta hayalini kurduğum pek çok şeye sahiptim: Güzel bir ev, araba, iyi bir iş ve İstanbul... Ancak bir şeyler yolunda gitmiyordu. O hep istediğim, sabahları beni yataktan fırlatacak tutku; solgun duvarlarımın arasında kendine yer bulamıyordu.” Fırat Devecioğlu’nun bu satırları “beyaz yakalı”, “kariyer odaklı birey” veya “idealist” gibi tasvir edilen günümüz insanının yaşamsal kaygılarını dile getiriyor. Yüzleşme Mona Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Yüzleşme’nin yazarı ile Sayım Çınar’ın röportajı modern dünyaya dair enteresan bir sohbet.
Yanlış Hayat Doğru Yaşanmaz sloganın. Yüzleşme nasıl doğdu?
Aslında şöyle anlatabilirim. Adorno’nun sözünü kapağa taşıdık, kitabı anlatıyor çünkü. İnsan anlaşıldıkça yüklerinden kurtuluyor. Hepimizin anlaşılma ihtiyacı var. Bazısı dinler, bazısı konuşur bazısı benim gibi yazar. Yüzleşme de benim anlaşılma ihtiyacımdan doğdu.
Jung, Freud, Slyvia Plath, Oscar Wilde… Önemli yazarlar, düşünürler bu kitapta yer alıyor.
Kitapta geçen her şey için ciddi okumalar yaptım. Bu filozofları düşünürleri yazarları okurken şunu fark ettim. İnsan hazır olunca onlarla karşılaşıyorsunuz. Hep önünüzdeler ama hazır değilseniz anlamıyorsunuz, görmüyorsunuz.
Kurumsal hayatta büyük başarılar ve ardından yepyeni bir hayat… Bu dönüşümü anlatır mısın?
Şuna inanıyorum: Her insan onun için değerli olan neyse o yolda ilerlemeli. Değerler her şeyden önemli. Benim için değerli olan nedirin yanıtını bulduğumuz an onun peşine düşmek gerekiyor. Yapılmaya değerli olan nediri aradım ve üretmek, yazmak, düşüncenin kendisi, gerçeğin kendisini keşfettim. Gerçeğin kendisi her şeyden önemliydi.
Gerçeği gördüğümüz anda sistemin yara bantlarına ihtiyacımız kalmaz diyorsun.
Tam anlattığım bu. Kapitalizm dehası bir kısır döngülerden oluşur ve sürekli yara bantları verir. Sürekli yeni yaralar alır, daha çok yara bantları istersiniz.
Daha farklı bir yönüyle bir kişisel gelişim kitabı yazdın. Klişe yok, taze ve yeni. Benzerlerinden bu yönüyle ayrılıyor.
Mona Kitap’tan Kişisel Gelişim başlığı altında çıktı ama gelen eleştiri ve yorumlarda deneme, düşünce kitabı yorumları da çok geldi. Güçlü 20 deneme yazısı var. İyi bir düşünce kitabı. Jung kimse ışığı hayal ederek aydınlığa kavuşamaz önemli olan karanlığı idrak etmek. Işığı hayal etmek var bugünün kitaplarının çoğunda, ben karanlığın idrak edilmesini daha çok önemsiyorum. Çok çalışmak, çok okumak, psikoloji, sosyoloji bilmek lazım. Kişisel dünyamızda da düğümlerimizi keşfetmemiz gerekiyor.
“Zamanla her şey değişiyor, roller değişiyor, geçiyor her şey.”
Plazalarda çalışanlar, belirli saatler arasında ofiste olan, sorunlu yöneticilerle çalışan insanlar… Bu ofislerde dolaşan kabusu nasıl anlatırsın?
Bence iş dünyasının iş kalitesinin sorunlu olması yöneticilerin vasat olması. Müdür pozisyonundaki kişilerdeki derinlik yok. Karabasan olarak nitelendiriyorum ben bu insanları. İnsan bir takım problemler yaşarken sürekli bu sorunları yaşayacağını düşünür. Sürekliliğe inanan varlıklarız sonuçta. Zamanla her şey değişiyor, roller değişiyor, geçiyor her şey.
Ne öneriyorsun?
Ben neyim neye sahibim potansiyelim ne sorularının yanıtlarını aramamız gerekiyor. Kendini aramakla geçiriyor zamanlarını insanlar, kırmızı halılar üzerinde elele tutuşuyorlar, atölyelere gidiyorlar. Şöyle bir şey var ki, insan ancak dış dünyada var olur ve yardımlaşma esastır. Ancak başkasını mutlu ederseniz mutlu olabilirsiniz. Türkiye’de bir mutluluk ekonomisi var ve mutluluk tacirleri var.
Kariyer yolculuğunda da çok sorunlar var. Empati yok neredeyse.
Çok önemli bir sorun. Harvard Business’ta vardı bu. İnsanlık son yüzyılda karşısına çıkan sorunlara çözüm bulamadı. Son yüzyılda çıkan sorunlara çözüm bulamamak yetersiz liderlikle ilgili. Sezgiye ve empatiye ihtiyaç var liderlikte. Sayılar var bunun yerine. Çok çalışıyoruz ama sorunlar devam ediyor. Sezgisi empatisi olan insanlar ne yazık ki geride kalıyor, sayılarla, başarıyla, sonuçla uğraşan eli kırbaçlılar ise revaçta. Bu genel uyuşukluk halinin nedeni de kariyer hipnozu. Kariyer bir orta sınıf mücadelesidir. Varlıklı bir insanda yoktur. Ayakları üzerinde durmaya çalışanın gündeminde vardır kariyer. Kapitalizm kendine sürekli yeni tüketim noktaları yaratır. Tüketim sürekli beslenir.
Bir de bu kusursuz olma hikayesi var…
Kesinlikle. Kapitalizmin dehası yine orada çıkıyor. İnsanın kendisini kusurlu hissetmesine neden oluyor. Burnunuz düzgün olmalı, saçlarınız yapılı olmalı, kıyafetleriniz şöyle olmalı… Kusurlu hissettikçe de harcama yapıyor. Özdeşleşecek bir şeyler arar. Zengin insanın ölüm korkusunu düşünün… Kaybetme korkusu yaşar sürekli.
İnsanın sevdiği işi yapabilmesi çok da kolay değil. Sevdiği işi nasıl bulur insan?
Bir modern zaman tuzağı olarak görüyorum sevdiğin işi yap cümlesinin. Herkes kişilere sevdiğin işi yap diyor. Sevdiğin işi yapabilmek aslında sosyal ekonomik bir imkanla ilgili. Sevdiğin iş yap isimli yazımın ardından çok tartışma yaşanmıştı, çok mail aldım. Bu aslında çok sinsi bir sömürü amacı. Sevdiğin iş yap dediğinizde işçi sınıfını, çalışan sınıfını görmezden geliyorsunuz. Sevilesi olmayan işleri kim yapacak? Kargoları kim getirecek, havluları otelde kim katlayacak? Sosyal adaleti konuşmamız gerekiyor, iş sevgi eylemi değildir. Para için çalışılır. Sıkıntılı işlerde çalışanları görmezden geliyoruz sevdiği iş diyerek. Sinsi bir sömürü aracından söz ediyoruz…