Ümit ALAN/BİRGÜN
Bugünlerde barış gazeteciliği nasıl yapılır?
Her ne kadar ana-akım medya bugünlerde sadece savaşın dilini
kullanmakta ısrar etse de “Barış Gazeteciliği” diye bir şey var.
Dünyada bu terimi ilk kullanan Profesör Johan Galtung, “barış
odaklı, gerçek odaklı, halk odaklı ve çözüm odaklı” gazeteciliğin
mümkün olduğuna inanmış. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda barış
gazeteciliği üzerine çalışan Annabel McGoldrick ve Jake Lynch’in
önerileri ışığında bugünlerde Türkiye’de barış gazeteciliğinin
nasıl mümkün olabileceği üzerine kafa yormak istiyorum. (9 Ekim
2007 tarihinde Bianet’te yayınlanan Tolga Korkut’un
Türkçeleştirdiği ve derlediği metni temel alarak)
YALNIZCA İKİ TARAF MI VAR?
McGoldrick ve Lynch barış gazetecilerine, anlaşmazlığı iki taraftan
oluşuyormuş gibi göstermekten kaçının önerisini yapıyor. Türkiye’de
30 yıldır süren savaşı ele alacak olursak; sadece devlet ve Kandil
tarafı mı var? Hiç kuşkusuz ki her iki tarafta da bunlardan ayrı
daha makul talepleri olan barış için uğraşan, “artık kan
dökülmesin” diyen farklı gruplar var. Öyleyse bunları ön plana
çıkarmak bir barış gazetecisinin ilk hedefi olmalı.
BİZ KİMİZ?
Geçen haftaki manşetlere dikkat ettiyseniz pek çoğunda “biz”
kelimesi tüm Türkleri kapsayacak şekilde kullanılmıştı. Aynı
şekilde Kürt tarafı da ötekileştirilmiş “siz” kelimesinin içine
sıkıştırılmıştı. Öyle ki, Yeni Şafak, BDP’li vekilleri alenen hedef
göstererek “Katil Sizsiniz” başlığını bile atabilmişti. McGoldrick
ve Lynch, barış gazetecilerine biz ve öteki diye kestirme
ayrımlardan kaçınmalarını öneriyor. Bu tarz ayrımların şiddeti
haklı çıkarmak için bir araç olarak kullanıldığı kesin. O halde
barış gazetecisinin tarafı biz veya onlar değil, gerçeğin tarafı
olmalıdır.
GÖRÜNMEYENİ ARAMAK
Bugünlerde medyada sadece bir tarafın acılarına şahit oluyoruz.
Oysa Brecht’in şiirindeki gibi “her iki yanda da analar ağlıyor.”
McGoldrick ve Lynch barışı arayan gazeteciliğin her iki tarafın
acılarına yer vererek mümkün olabileceğine inanıyorlar. Bence
haklılar. Sonuçta iki taraf da robotlarla savaşmıyor. Ölenlerin
tümü bizim çocuklarımız ve barış gazeteciliği, ancak iki tarafın da
acılarını eşit bir şekilde göstermekle yapılabilir. Aynı şekilde
görünmeyen etkileri, yaşanan travmaları haberleştirmek de öyle.
Funda Danışman ve Rojin Canan Akın’ın yeni çıkan “Bildiğin Gibi
Değil-90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak (Metis Yayınları)” kitabı
gibi iyi bir örnek mesela.
SÖZCÜKLERi DOĞRU KULLANMAK
Ana-akım medya rating ve skandal yaratma arzusuyla bazı sözcükleri
çok kolay kullanıyor. Örneğin; “katliam” silahsız ve savunmasız
olduğu bilinen insanların kasten öldürülmesiyken iki silahlı grup
arasındaki çatışma için bile kullanılabiliyor. Aynı şekilde
terörist, köktenci, fanatik, teröristbaşı gibi kötücülleştirici
etiketler ötekiyle müzakere etmenin yolunu tamamen kapatıyor. Barış
gazeteciliği için önce bu tanımlar üzerine yeniden düşünmek ve
belki bu kadar kolay kullanmamak gerekiyor.
UFKA DOĞRU...
Barış gazeteciliği elbette bu şartlarda o kadar kolay değil. Hiç
kuşkusuz Türkiye’deki merkez medya kadar, Kürt tarafına seslenen
alternatif medyanın da bunun için çabalaması gerekiyor. Şimdi
kimilerine naif görünebilir ama “yeter artık insanlar ölmesin!”
diyen herkes, elbet bir gün bu noktaya gelecektir.
Ümit Alan'ın bugünkü köşesinin tamamı için