Türk sinemanın özgün hikayelere büyük ihtiyaç duyduğunu belirten Ercan Kesal, bağımsız sinemanın geldiği noktanın ümit verici olduğunu ifade etti.
Aylık sinema dergisi Film Arası'na konuşan Ercan Kesal’ın röportajından bazı bölümler:
SİNEMACILAR DÖNÜP DÖNÜP EDEBİYAT
OKUMALI
''1960’lı yıllarda Türk edebiyatıyla fazlasıyla içli dışlı bir
sinemamız vardı diyebilirim. Yılmaz Güney öykücü olarak başladı
biliyorsunuz sinemaya. Peyami Safa, Necati Cumalı, Halide Edip,
Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir o dönemin güçlü
sinemacılarının ilham kaynağıdır. Sinemacı arkadaşlar, yönetmenler,
yapımcılar günümüz Türk edebiyatıyla ilgilenmeliler. Bir yönetmenin
ve senaristin masasında Refik Halit Karay’lar, Memduh Şevket
Esandal’lar, Sait Faik’ler, Sabahattin Ali’ler eksik
olmamalıdır.
KAPİTALİZM ŞEYTAN DÜZENİDİR!
Kendi dünyayı algılama biçimimle ilgili çok temel bir şey söylemek
isterim. Yaşadığımız dünya, kapitalist bir dünyadır ve kapitalizm
şeytan düzenidir. İçinde para olan hiçbir şey saf ve temiz olamaz.
Kapitalizm şeytanlığın dünyayı yok ediş biçiminin düzenidir. Bu
kadar net. Ahir ömrümde bildiğim tek şey budur. Daha çok yok
etmekten, daha çok kâr etmekten ve daha, daha kâr etmekten bahseden
bir düzenden söz ediyoruz. Onlar her biçimde her şekilde her şeyi
yeniden satabilirler. Hiç fark etmez. Che Guevera tişörtü de
yapabilirler, para varsa onda. Marx bardakları da…
FİLM ÇEKMEK İÇİN PARA EN SON İHTİYAÇ
Bir filmin çekilebilmesi için sizi temin ederim en son şıklardan
birisi paradır. Ondan önce halletmeniz gereken o kadar çok iş var
ki (hikâye, senaryo vs) zaten onları çözdüğünüzde para çıkar ve
çekersiniz. Bağımsız sinema… Evet, kesinlikle mümkün. Ama şimdi
daha temel bir sorunla karşı karşıyayız. Kapitalizmin saldırısı da
tam burada başlıyor aslında. Çektiğimiz filmleri oynatacak
salonumuz yok. Her şeye rağmen sinema kendi bildiğini yapmalı,
yönetmen tabi ki kendi bildiği eserin peşinde koşmalı. Bu inat ve
bu çaba sürmeli.
İKTİDARIN DİLİ MUHALEFETİ BELİRLER
Kavganın yaşandığı bölge çok sorunlu ve stratejik. Emperyal
devletlerin, başta Amerika’nın uzun vadeli hesap ve çıkarları var.
Yani çok fazla dış dinamik devrede. İçerde, soğukkanlı ve kendine
güvenen, bu çıkarlara alet olmayacak bir iktidar meseleyi
çözebilir. Binlerce yıl nasıl yaşamışsak öyle yaşamalıyız. Yeryüzü
hepimizin. ‘At sahibine göre kişner.’ Çoğu zaman iktidarın dili de
belirler muhalefeti. İktidar da, muhalefet de ‘güç zehirlenmesi’
tehlikesiyle her zaman karşı karşıyadırlar. Dürüstlük ve samimiyet
bu işin panzehiridir.
TÜRKİYE ENETELEKTÜEL AÇIDAN ÇÖL
Her şeyin parayla ölçüldüğü bir çağda bilgi ve estetik değersiz,
kıymetsiz bir hale gelmişse eğer, zaten orası bir çöldür. Gün
gelir, zaman geçer, AVM’ler de yıkılır, şehrin etrafına inşa edilen
yapılara biçilen ömür otuz sene, duble yollar eskir, barajlar artık
kullanılmaz olur, olabilir. Ama Türkiye’nin asıl derdi entelektüel
bir çöl olmasıdır.''