Hasan Pulur, Milliyet'teki köşesinde bugün televizyon ekranlarının 'hallerini' yazdı ve en büyük sorunun mizah eksikliği olduğunu belirtti.
Pulur'un köşe yazısı şu şekilde:
"2 yeni bayram ve TV’nin halleri
Bayramlardan şikâyet edenlere müjde... İki bayram daha
eklendi.
Biri “Türk’üm” diye başlayan andın kaldırılışı, ikincisi de
“Türban”ın serbest bırakılışı...
Gece yarısı Resmi Gazete’de yayınlanan bu iki karar bayram
olmayacak da ne olacak?
Hele o “Ant”ın “Türk’üm“ diye başlayan girişi yok mu?
Kaç bayrama bedel!
Bazıları için...
Bizim içimiz kan ağlasa da...
***
Televizyon olmasaydı, ne olurdu?
Hiç düşündünüz mü?
Siz bakmayın, televizyon zıpırlarına...
Televizyon seyretmezlermiş!
Üstelik televizyonla yer içer seyreder ama, kendilerine bir program
sorun, omur silkelerler:
“Valla, ben televizyon seyretmem!”
Televizyon seyretmek sanki ayıp!
Televizyon olmasaydı, adı nüfus kütüğünde kalacak adam; şimdi
“televizyon seyretmeyecek” kadar “entelektüel”dir!
Evet, televizyon sıradan halkın, “ayak takımı”nın, oyuncağıdır.
Hele geçenlerde biri vardı ki, başoyuncusunun rol gereği
“abi”sinden başka bir özelliği yok!
Nasıl da “ben televizyon seyretmem” diye koskoslanıyordu...
***
Televizyon diye başladık nerelere geldik.
Bir kere şunu kabul edelim.
Türkiye’de en ucuz seyir, eğlence gereci televizyondur.
O kadar saat, o kadar seyir, kaç para?..
Özel televizyonlara abone değilseniz, sudan ucuz...
***
Ama buna rağmen şikâyet...
Ağız alışkanlığı “açık oturum”, diyoruz.
Diyelim, o programlardan birine rastladınız, katılanlardan
tanıdıklarınız, tanımadıklarınız var.
Arada bir isimlerini yazarak tanıtmak çok mu zor?
Program başlarken vermek yetmiyor."
Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız.