Sunay Akın dün gece Kanal D'de yayınlanan Abbas Güçlü ile Genç Bakış'a konuk oldu. Çözüm sürecinden, Trabzonspor'a kadar birçok konuda gençlerin sorularını cevapladı, birbirinden renkli hikayeler anlattı. İşte Sunay Akın'ın açıklamaları:
GENCECİK İNSANLAR TOPRAK ALTINDA, BU MEYDANLARDA KUTLANACAK BİRŞEY DEĞİL, YAS İLAN EDELİM
Bu böyle meydanlarda kutlanacak birşey değil. Her iki tarafa da. Bu işin Türkü, Kürdü yok, insanı var. Eğer insan olarak bakıyorsak biz bu konuya, bu işin böyle bayrak sallayacak, sevinecek tarafı yok, o bayrak var bu bayrak yok meselesi değil bu. Sadece yas ilan edelim ve bu topraklarda doğup, bu topraklarda sevgiyle yaşarken kaybettiğimiz insanların acısını hissedelim. Çok konuşup bağırma zamanı değil. Eğer barışsa gerçekten, oturup düşünelim. Üzülelim. Gencecik insanlar toprak altında. Bu bir hüzündür. Bunun kutlaması, toplu gösterisi filan olamaz.
AKİL ADAMLAR KOMİSYONUNUN İÇİNDE OLMAZDIM
Bu bir satranç oyunu. Hamleleri hiç unutmamalıyız. Hamleleri unutursak bu bizim için dama olur. Satrançta amaç doğru taşı oynayıp, doğru hamleyi yapmaktır. Damada ise amaç taş yedirmeden taş yemek ve günü kurtarmak. İçinde çok saygı duyduklarım var ama ben akil adamlar komisyonunun içinde olmazdım.
KİMSENİN ÇIKIP AKIL VERMESİNE GEREK YOK
Öğrencilerin harç meselesinden tutun da sağlığa kadar, hangi alanda adalet var ki? Ama ben adalete inanıyorum. Hangi alanda olursa olsun, adalet isteyenler sakın vazgeçmesinler. Cumartesi annelerinden, Balyoz sanıklarının ailelelerine kadar, Trabzonspor taraftarından içeride olan gazetecilere kadar hepsi... Asıl akil adamlar onlardır. Böyle seçmece akil insanlar yok. Herhangi bir konuda çıkıp akıl verecek birilerine gerek yok. Hiçbir millet sütten çıkmış ak kaşık değildir. Ama birbirini böyle yumurta gibi tokuşturan da başka bir toplum var mı sanıyorsunuz yer yüzünde?
BAYRAĞINA BAKAN AMA GÖREMEYEN BİR TOPLUM
Biz bayrağımızı çerçeveletip asarız. Biri de benim bunlardan. Ben Apollo 5'in aya götürdüğü Türk bayrağını çerçeveletip astım. Ama hiçbir zaman o gezegenlere giden aranızdan birinin fotoğrafını asamayacağız. Çünkü biz bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağımızı bile bugüne kadar bu ülkenin okullarında bir kez olsun anlatmadık. Hiçbir ders kitabında bu yoktur. Bayrağına bakan ama göremeyen bir toplum ne hale gelir?
BARIŞ YENİ BİRŞEY DEĞİL
Benim okuduğum okulların duvarlarında 'Yurtta barış, dünyada barış' yazmaktadır ve bu benim için hiçte yeni birşey değildir. Birileri bunu yeni keşfetmiş olabilirler.
'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE' DEN ÖNCE 'NE MUTLU TÜRK YARADILANA' VARDI
Tarih cımbızlanamaz. Hitler iktidara geldiğinde Almanya güçlü ya, hemen onun yanında yer alalım, savaşa girelim tavrı ortaya çıkıyor. Nazizim ari ırk kavramını savunur ya, biz de kitaplar yazılıyor 'Ne mutlu Türk yaradılana' diye. Heryerde bu cümle. Yani Türk Tanrı tarafından seçilen bir üstün ırk kavramıdır. Ve aynı yıl, Atatürk 29 Ekim'de yaptığı bir konuşmayı 'Ne mutlu Türküm diyene!' diye bitiriyor. Sen 1933 yılında Hitler iktidardayken söylenmiş en antifaşist sözü cımbızla getir bugüne. Televizyon programlarında izliyorum ben de o yarı aydınları, Atatürk de şöyle dedi diyenleri.
TOKYO CAMİİNİ ATATÜRK YAPTIRDI DEDİM HAYIR DEDİLER AMA...
2010 yılında Japonya'ya gittiğimde Tokyo Camii'ni Atatürk'ün yaptırdığını öğrendim Japonlardan. Bunu anlattım ve bir gazete yazarı çıktı; böyle birşey yok dedi. Ben bir çalışma yaparken, eğer karşımdaki başka birşey söylüyorsa ben onu dinlerim. Onun dedikleri benim için önemlidir. Ama hadi canım canım böyle bir palavra yok demek bir kere bilimsel bir üslup değildir. Saygısızlığı içerir. Yeni bir kitap yazıyorum herşeyi orada göreceksiniz.
TRABZONSPOR LİGE KATILMAMALIYDI
Bir zamanlar futbolda çamur yalnızca sahalarda vardı. Ben futbolu o dönemde bıraktım. Artık takip etmiyorum. Trabzon bence lige katılmamalıydı.
BİR TEK FENERBAHÇELİ ÜZÜLECEKSE O KUPAYI İSTEMEM
Taraftarlar hep kandırılır. Hepsi aynıdır. Lütfen adalet konusunda aklımız sadece şampiyonluğa, kupaya, futbola çalışmasın. Bir tek Fenerbahçeli taraftar üzülecekse, ben böyle kupa istemiyorum. Hiçbir spor dalı birbirini üzmek, hakaret etmek yeri değildir. Bugün Türkiye'nin birçok yerinde taraftarlar birbirlerinin kentlerine maç izlemeye gidemiyor. Böyle birşey olabilir mi? Niçin?
ŞENOL GÜNEŞ'E YAPILAN KİMSEYE YAPILMADI
Şenol Güneş'e yapılan haksızlık kimseye yapılmamıştır. 6 şampiyonluk, Milli Takım, Trabzonspor... Bugün çok deli teknik direktörlerimiz var. Peki Şenol Güneş gibi, bir Anadolu takımının başında başarılı olanı getir bana? Mesele odur. Yoksa para, güç herşey senin elinde, yapsana.
TRABZON FUTBOL DEĞİL
Trabzon Meydanı'nda 3 güzel insanın heykeli vardı kaldırıldı. Trabzonlular biraz da buna sahip çıksın. Sabahattin Eyüboğlu, Hasan İzzettin Dinamo ve Celalettin Algan. Biz bunlarla doldurmazsak kenti bugün tabii sadece futbol konuşulur. Ben de seviyorum futbolu ama Trabzon bu değil.
Trabzonspor 6 şampiyona aldığı yıllarda, Trabzon kitap dağıtımcılarından en çok kitap çeken illerden biriydi. Bugün bakın kaçıncı sırada. Mesele bu. Bunları tartışmalıyız.
MÜFREDAT BU KADAR DOĞRUYSA BİZ NEDEN ÖLÜYORUZ?
Ben okulu hiç sevmedim. Sevenin aklından zoru var. Öğretmenlerden bahsetmiyorum ama müfredattan bahsediyorum. Bilgi, bilim, gençlerin gençlerin hayallerinin yok edildiği bir mayın tarlasında dönüştürülemez. Her insan büyük bir yetenek, büyük bir lütuftur hayata. Yeter ki o insanların yeteneği, ilgisi, eğitim denilen süreçte keşfedilsin, yönlendirilsin ve uygarlığa kazandırılsın. Bunu yapmak zor mu? Ben hiç ısınamadım eğitime. Hala sabah çocuğum kalkıp okula gittiğinde içim daralır. İyi okul yok, öğrenci vardır ve okullar hocaların değil öğrencilerindir. Tabii ki değerli bilim insanlarını tenzih ediyorum ama bu ülkede şu gençleri al üniversitelere koy herşey daha güzel olur. Onlar bu üniversiteleri yönetsinler, herşey daha güzel ve doğru olur.
Bu müfredat bu kadar doğru ise biz 30 yıldır depremlerde, terörde, karayollarında niye binlerce ölüyoruz? Bu kadar kolay ölünür mü?
BİR YILBAŞI GECESİ ATATÜRK BERLİN'DE...
Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam'dan geçiyor. Orayı
çok beğeniyor ve 'Bana şuraya bir saray yapın" diyor. Ertesi gün
adamları gidip bakıyorlar, Kral'ın beğendiği yerde bir değirmen.
Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değişmenci açıyor.
- Buyrun?
- Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç
para?
- Satmıyorum ki ne parası?
- Saçmalama Kral istedi.
- Bana ne. Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki.
Adamları gelip Kral'a diyorlar ki;
- Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. Satmıyorum
dedi.
- Çağırın bakalım bana şu adamı.
Değirmenci gelip, Kral'ın karşısında duruyor. II. Frederick;
- Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum
orayı. Kaç para?
- Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi.
Satmıyorum!
- Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.
- Sen koskoca kralsın, paran çok. Git Almanya'nın heryerine saray
yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından
kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!
II. Frederick ayağa kalkıyor;
- Unutma ki ben Kralım!
Değirmenci bakıyor ve diyor ki;
- Asıl sen unutma ki Berlin'de hakimler var!
Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiçkimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz. Bugün bütün gelişmiş ülkeler hukuk fakültelerinde bu olayı anlatırlar. "Berlin'de hakimler var!"
- Potsdam'da Sansosi Sarayı. Saray ve değirmen yanyana. Kral ve
değirmenci adaletle komşu oluyor.
Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci
sesleniyor;
- Hey Frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?
II. Frederick diyor ki;
- Adalet her sabah bana, sıcak bir ekmek kokusuyla
gelirdi.
Ve 31 Aralık 1917. Berlin'de bir otelde yılbaşı kutlamaları yapılacak, Osmanlı heyeti var orada. Aralarından biri bu öyküyü anlatıyor. Ve;
- Hadi Potsdam çok yakın. Gidip adaletin simgesi olan o değirmen ve sarayı yanyana görelim.
Kimse gelmiyor ve o öyküyü anlatan tek başına kalkıp gidiyor. Herkes yılbaşı kutlarken o gidip adaletin simgesini izliyor uzun uzun. O Mustafa Kemal Atatürk...
İLK ŞİİRİMİ BİR ASKI İÇİN YAZDIM
Ben daha okula başlamadan, 6 yaşımda yazdım ilk şiirimi. Boş bir elbise askısına. Evimizin gardrobında elbiseler asılıydı. Ben onları seyretmeyi çok severdim. Ve orada bir askı boştu. 'Üşümüyor musun?' diye sormuştum ona.
YEDİ GÖBEK İSTANBULLUYMUŞ. ZAVALLI!
Gözlerini Anadolu'da açan çocuklar İstanbul'da dünyaya
gelenlerden dahançok severler İstanbul'u. Çünkü ben İstanbul'u
özledim. İlk kez Trabzon'da sinemada gördüm.
İstanbul'u İstanbul yapan Anadolu'dur. Anadolu'nun çok renkliliği
olmasaydı İstanbul olmazdı. İstanbul bunu bilir. 'Biz yedi göbek
İstanbulluyuz' derler. Zavallı. Ben yedi göbek Anadoluluyum.
AMAÇ PARA KAZANMAK DEĞİL ANLAMIYORSAN NE YAPAYIM
Dünyada hiçbir müze para kazanmamıştır. Amaç o değil ki. Para kazanan kütüphane olur mu? Bütün müzeler zarar eder. Diyorlar ki bana 'E o zaman niye yapıyorsun?' anlamıyorsan ben sana ne diyeyim.
Bizim sokakta oturupta 8 yıldır müzeye hiç gelmeyenler var. Adam Arjantin'ten Japonya'dan geldi, karşımda oturuyor gelmiyor. Bir çık gel.
NİSAN'DA GAZİANTEP'TE OYUNCAK MÜZESİ AÇILIYOR
Bu sabah Abu Dabi'de uyandım. Çünkü Abu Dabi'de bir ada tamamiyle müze adası olarak düzenleniyor ve orada bir oyuncak müzesi istiyorlar. Beni de bu sebeple davet ettiler. Ama ben bu sabah, aynı amaçla mesela Kayseri'de, Diyarbakır'da, Trabzon'da uyanmak isterdim. Antalya Büyükşehir Belediyesi benim önderliğimde oyuncak müzesi kurdu. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi de Nisan ayında bir oyuncak müzesi açıyor.
BENİM KİTAPLIK AYAKKABILIK OLMUŞ
1992'de akadaşlarla Kız Kulesi'nde çıktık ve orayı şiir cumhuriyeti ilan ettim. Çünkü Kız Kulesi'ne hep kötülük gitmiş. Ve Kız Kulesi özelleştirme kapsamında 900 metrekare inşaat alanı diye tanımlandı. Tarihi eserine inşaat alanı diyen bir toplum ne olur? Hep kötülük gitti ya oraya. Ben bir küçük bir kitaplık yaptırdım, oraya bıraktım. Bundan sonra burası şiir cumhuriyetidir, burada sanat etkinlikleri olacak, dedim. Sonradan öğrendim ki oradaki bekçi arkadaş o kitaplığı evine götürüp ayakkabılık yapmış.