Toker, "Böylece muhalefete geçecek yerel yönetimlerdeki yatırımlar sözkonusu olduğunda karar süreçlerinde yetki (örneğin falanca değil filanca müteahhidi seçme) Beştepe'ye ait olacak" ifadelerini kullandı.
Toker'in "Vesayet, ihaleler ve ilk beklenti" başlıklı yazısı şöyle:
Yerel seçim sonuçlarını “okuma” tartışmaları uzun sürecektir. Bu doğal. Ülkenin her yerinden birbirinden farklı hikayeler akıyor.
İstanbul ve Ankara yönetiminin çeyrek yüzyıl sonra “kaybedilişi”, bu yerel seçimin en önemli sonucudur. İki kent yönetiminin siyasal İslamcı anlayışa geçtiği 1994'teki parti isimlerinin farklı oluşu ve seçim sonuçlarının henüz kesinleşmemesi, bu tablonun iktidar nezdinde ağır hasar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kaybı ağır kılan faktör, herkesin bildiği sır. İstanbul ile
Ankara'yı AKP nezdinde hayati kılan yegane sebep kamusal mali
kaynakların dağıtım merkezleri oluşudur.
25 yıl dediğimizde onbinlerce ihale, yüz milyarlarla ifade
edilebilecek kamu kaynakları ve bunları harcama yetkisinden
bahsediyoruz.
Yerel yönetimlerin denetim süreçlerinden uzaklığı ya da bir denetim var gibi görünse de etkili sonuç üretememesi karar alıcıların keyfiliğini artırmış, kamu hizmetleri ticarileştirilirken, verilen küçüklü-büyüklü “iş”lerle beslenip palazlanan ağlar iktidarın ömrüne ömür katmıştır.
İLAN ZAMANI
Bu noktada “mali saydamlık”ı İstanbul ve Ankara yerel
yönetimi için tekrar hatırlamak zorunlu.
“Mali saydamlık” bir fantezi ya da şaka değil, kanunlarda yer
alan ve kamu idarelerinin uyması gereken bir prensiptir.
Dolayısıyla seçim sonuçları kesinleştiğinde 25 yılın bilançosunun
çıkarılarak halkla paylaşılması yerel yöneticiler için hem borç hem
de ödevdir.
Kolilenmiş erzak alımı ihalelerinden, kentlerin sokaklarının
otoparklar için kiralanışı, cemaat ve tarikatlerce
oluşturulan yapılara sağlanan ayni desteklerden, bu destekler için
açılan sayısız ihaleye kadar yapılan ölçüsüz ve kurumları zarara
uğratan harcamaların hesabının sorulmasını bekleyen çok seçmen
var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimlerden kısa bir süre önce söylediği şu sözler, muhalefetin işinin çok kolay olmadığını gösteriyordur belki:
VESAYET YENİ DEĞİL
“Alsalar da yürütemeyecekler. Niye yürütemeyecekler? Bunlar
oradaki personelin maaşını dahi ödeyemeyecekler. Hepsinin şu anda
künyeleri, bütün belediyelerin şu anda borçları hepsi elimizde
mevcut. Yürütemeyecekler.”
İktidarın, yerel yönetimler üzerindeki idari ve mali vesayeti
bugünün konusu değil. Yepyeni bir durum da değil. Bilakis ülkenin
yönetsel sisteminde başından bu yana hükmünü sürdüren bir
çerçeve.
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi bu “vesayet”in çizgilerini
kalınlaştırdı kuşkusuz. Dahası bugünlerde İçişleri Bakanlığı
bünyesinde bir genelge hazırlığından söz ediliyor. Belli bir
tutarın üzerindeki ihalelerin onay makamını Cumhurbaşkanı olarak
belirleyen bir değişikliğin hazırlığı yapılıyormuş. Böylece
muhalefete geçecek yerel yönetimlerdeki yatırımlar sözkonusu
olduğunda karar süreçlerinde yetki (örneğin falanca değil filanca
müteahhidi seçme) Beştepe'ye ait olacak. 17 yıldır kamu
kaynaklarının dağıtım tarzı bu tip “önlemlere” şaşırmayı
anlamsız kılıyor olabilir.
Yine de bugüne kadar harcanan vergilerimizin nereye, nasıl
dağıtıldığı sorusu yaşamsal önem taşıyor. Mal ve hizmet alımı,
yapım işleri yani ihalelerin dağıldığı adresler başta olmak üzere,
belediyeleri borç batağına sokan harcamaların herkesin mobil
ekranlarında kolayca görebileceği biçimde hazırlamak zor olmasa
gerek.
Demokrasi adına kıymet taşıyacak böyle bir veri tablosu, devir teslimden sonra yapılması gereken öncelikli hizmetler arasında yer alıyor. Üstelik başkanların, artık umutlanmak isteyen milyonlarca seçmen açısından hak edilmiş bu beklentiyi hayata geçirmek için Anadolu Ajansı'na ihtiyacı da bulunmamaktadır.