Ahmet Kaya'yı 12 Eylül'de uygulanan baskıyı unutturan sesin sahibi olarak tanımlayan ve Kaya'nın öğrenci evlerinde, mahalle kahvelerinde, uzun yol kamyonlarına kadar her ortamda dinlediğini vurgulayan Önder'in yazısı şu şekilde:
"Ahmet Kaya, 12 Eylül baskısının gökyüzünü boyadığı gri rengi bir keskin bıçak gibi kesip atan sesin sahibiydi. İnşaatlara, öğrenci evlerine, üniversite yurtlarına, yoksul mahalle kahvehanelerine, uzun yol kamyonlarına, gecekondu evlerine aynı anda girebilmeyi başarmıştı.
Yoksul göçmenler metropollerden içeri girerken niçin en çok
inşaat işçiliği kapısını kullanırlar?
‘Yatacak bir yer’ sorununu kimseye yük olmadan yalnızca inşaatlarda
çözerler de ondan.
Bilmem kaç ay vadeyle borçlanarak mülk edindikten sonra hangi renk
ya da hangi kâğıt daha trend durur diye kafa patlattığınız o
odalar, henüz yaş çimento ile sıvalıyken, sizden önce işçilere
yataklık ederler.
Üç temel aksesuardan ibarettir amele yatak odaları: Şilte,
kasetçalar ve apollo!
İlk ikisini bildiniz ama bu ‘apollo’ nedir?
İçine attığınız, mesela yonga, zift, yağ, katran gibi her şeyi yakmakta mahir sobanın adıdır ve ilk mucidi de oto tamircileridir.
Tipi bir uzay aracına benzer ama ısıtma bahsinde yaklaştıkça
yakan bir güneş gibidir.
İşte bu ülkenin tarihine iz bırakacak ezgilerin hangileri
olacağını, ilk olarak apollo sobasında umutlarını da yakarak ısınan
bu ameleler keşfeder ve seçer.
En az bu odalar kadar belirleyici olan bir başka yer de öğrenci odalarıdır. Buralarda tutunamayan ezgiler dar bir kitlenin ilgisiyle sınırlı kalmaya mahkûmdur.
Darbenin bu ülkeyi tarumar edip dehşete saldığı günlerde ilk insani ezgiler bu iki mekânda çınladı ve tutundu. 1980 sonrası ‘mecburi’ kılınan apolitik ortamı, 12 Eylül baskısının gökyüzünü boyadığı gri rengi, bir keskin bıçak gibi kesip atan sesin sahibiydi Ahmet Kaya.
Bunu yaparken inşaatlara, öğrenci evlerine, üniversite yurtlarına, yoksul mahalle kahvehanelerine, uzun yol kamyonlarına, gecekondu evlerine aynı anda girebilmeyi başarmıştı.
Ahmet Kaya için devrimci demokratlık, teorik tartışmalarla Babil kulesine çekilmek değil, bir ahlak olarak hayatın içine dahil olmaktı. İşte bu gerçeklikle darbe soğukluğundan ölmek üzere olan bir halkın bedenini sıcak tutmayı başarmıştır. Halkın bütün hücrelerine sızan bir samimiyetle söylemiştir direnmeyi"
Yazının devamını okumak için tıklayınız