RSF Doğu Avrupa ve Orta Asya Bürosu temsilcisi Johann Bihr, “Yargı, nihayet at gözlüklerini çıkardı. Umuyoruz ki, cinayetin tamamen aydınlatılması için geç kalınmamıştır ve de soruşturma bir kez daha politik amaçlar uğruna araçsallaştırılmaz” dedi.
Türkiye Ermenisi gazeteci Hrant Dink’in 8.
ölüm yıldönümünden bir kaç gün sonra, 23 Ocak’ta katil zanlılarının
yargılandığı dava görülüyor. Soruşturma kapsamında son dönem
yaşanan gelişmeleri memnuniyetle karşılayan Uluslararası Sınır
Tanımayan Gazeteciler (RSF), Türkiye yargısını, daha fazla
gecikmezsizin ve siyasi önyargılara kapılmaksızın, başlattığı işin
sonunu getirmeye çağırdı.
Haftalık Agos gazetesi kurucusu ve sivil toplumun
öncü yüzlerinden Hrant Dink İstanbul’un göbeğinde ve güpegündüz 19
Ocak 2007 tarihinde öldürüldü. Ülkesinin demokratikleşmesi, Türkler
ile Ermeniler arasındaki uzlaşı için uğraşan yorulmaz hak
savunucusu, katledilmeden önce gerçek bir medyatik ve yargısal
linçten geçirilmişti.
Ölümünün bir yol ayrımına getirdiği Türkiye sivil toplumu, Ermeni
soykırımı tabusuna karşı mücadele vermeye ve azınlıkların akıbeti
konusunda daha özgürce tartışmaya başladı. Şok dalgaları bugün
halen hissedilen bu cinayet sekiz yıl sonra acaba aydınlatılacak
mı?
Devleti koruma kaygısıyla eksik bir soruşturma yürüten yargı, Ocak
2012’de tetikçi zanlısı Ogün Samast’ın sadece Yasin Hayal’ın
yönlendirmesiyle hareket ettiğine kanaat getirmişti. Yargıtay’ın
Mayıs 2013’te bu kararı bozması, azmettiriciler ve özellikle de bu
iki kişinin devlet içerisinde korunması ve yardım görmesi konusunda
daha derin bir soruşturma yapılmasına kapı araladı. Yargıçlar ise,
bu kararı üzerinden bir yıl geçtikten sonra göz önüne almaya
başladılar. Ekim 2014’ten beri soruşturma nihayet yol alıyor.
İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 23 Ocak’ta devam edilen
yargılama öncesi bir açıklama yapan RSF Doğu Avrupa ve Orta Asya
Bürosu temsilcisi Johann Bihr, memnuniyetini, “Onca
bekleyişten sonra yargı, at gözlüklerini nihayet çıkarıyor”
sözleriyle ifade etti.
“Polis memurları ve istihbarat görevlilerinin ifadelerinin
alınması, kamu makamlarının işin içinde olduğu sekiz yıldır bariz
olan cinayetin örgütsel yanını ortaya koymaya başlıyor. Umuyoruz
ki, cinayetin tamamen aydınlatılması için geç kalınmamıştır ve de
soruşturma bir kez daha politik amaçlar uğruna araçsallaştırılmaz.
Hrant Dink’e adalet için zamanın büyük önemi var”.
Aşırı uzun adaletsizlik
Nedim Şener, Kemal Göktaş ve Adem Yavuz Arslan gibi araştırmacı
gazeteciler, İstanbul ve Trabzon’da Emniyet, istihbarat veya
jandarma görevlilerinin cinayetin planlanmasından haberdar
oldukları, buna karşılık cinayeti önlemede harekete geçmediklerine
işaret etmişlerdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2010 yılında buna benzer
sonuçlara varmış ve Türkiye’yi mahkum etmişti. Cumhurbaşkanı’na
bağlı Devlet Denetleme Kurulu ve Başbakanlık Teftiş Kurulu da,
olayı inceledikten sonra güvenlik kuvvetlerinin sorumluluğuna
işaret etmişti.
Ancak soruşturmanın çeşitli ayaklarından sorumlu olan yargıçlar,
söz konusu unsurları göz önünde tutmaya yanaşmadılar.
Emniyetin ve diğer kurumların çeşitli engelleyici manevraları,
bunun yanı sıra yargının yavaşlığı, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in
de “skandal” olarak nitelediği davanın ilk yargılamasından ortaya
çıkan fiyaskoda payı olmuştu.
Dava çerçevesinde gözlenen birkaç ilerlemeyse, Dink Ailesi
avukatlarının yorulmak bilmez çabaları sonucunda elde edildi.
Örneğin, yargıçların yerine getirmeye yanaşmadığı soruşturma işini
söz konusu avukatlar yapmışlardı.
Bu nedenle RSF, Hrant Dink cinayetinin küçük bir fanatik grubun işi
değil “suç örgütü” işi olduğunu kabul eden Yargıtay kararını
teselliyle karşılıyor. Kararın ardından cinayette güvenlik
kuvvetlerinin sorumluluğu dosyada dikkate alınmaya başladı.
Güvenlik kuvvetlerinin sorumluluğu masada
Sakin bir inceleme için vazgeçilmez bir gereklilik olarak, davanın
birçok yönü birleştirildi: Mahkemelerin ayrı ayrı yürüttükleri
soruşturmalar, her bir işlem için süre uzatımına, yargıçlar arası
iletişimsizliğe ve genel de adaletin etkisizliğine yol açtığından,
dosyayı gereksiz şekilde karmaşık hale getiriyordu.
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Eylül 2013’te Trabzon’da yaptığı
inceleme, Trabzon’da görevli yargıçların, taşra elitleri arasındaki
ilişkilerin sıkılığı dolayısıyla, aynı kentteki yerel makamları
suçlamalarının çok daha zor olduğunu gösteriyordu.
İstanbul ve Trabzon’da görevli polisler hakkında açılan
soruşturmalar 7 Kasım 2014’te nihayet birleştirildi. Cinayet günü
17 yaşında olduğu için Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan
tetikçi zanlısı Ogün Samast’ın dosyası da ana davayla
birleştirildi. “Tasarlayarak cinayet işlediği” gerekçesiyle 2012
yılında yaklaşık 23 yıl hapse mahkum edilen tetikçi, şimdi de “suç
örgütüne üyelik”ten yargılanacak.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi
Savcısı, Kasım 2014’ten bu yana şüpheli sıfatıyla güvenlik
kuvvetlerinin dokuz yetkilisinin ifadesine başvurdu. İfadesi
alınanlar arasında eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah,
eski Vali Yardımcısı Ergun Güngör, İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski
İstihbarat Şube Müdürleri Ahmet İlhan Güler ve Ali Fuat Yılmazer,
eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de bulunuyor.
Söz konusu ilk ifadelerin ardından Trabzon Emniyeti istihbarat
görevlileri Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu, Hrant Dink cinayetini
önlemek için harekete geçmedikleri gerekçesiyle 13 Ocak’ta
tutuklandılar. Ortaya çıkan telefon görüşmelerinin, Muhittin
Zenit’in cinayet planından haberi olduğunu ortaya koyduğu iddia
ediliyor. 19 Ocak’taysa tutuklanma sırası Trabzon İstihbarat Şube
Müdürü olan, son dönemdeyse Cizre Emniyet Müdürlüğü görevine
getirilen Ercan Demir’e geldi.
Dikkati elden bırakmamak
Ancak yine de tıkanıklık noktaları yok değil. Kendisi de “görevi
ihlal”den Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamakta olan eski
Trabzon Jandarma Komutanı Emekli Albay Ali Öz’ün dosyası hala
İstanbul’daki ana dosyala birleştirilmedi.
Dink avukatları, Yargıtay kararını beklerken, bu yönde birçok
başvuru yaptıkları halde, üç yıldır bu açıdan hiç bir gelişme
kaydedilemedi.
Özellikle belirtmek gerekir ki, dosyadaki ani ilerlemeler,
Türkiye’de politik iklimin oldukça gergin olduğu bir süreçte
kaydediliyor: Yargı, hükümet ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın eski müttefiki, bugününse bir numaralı düşmanı Fethullah
Gülen’e bağlı Cemaat arasında çatışmanın baş gösterdiği belli başlı
zeminler arasında yer alıyor.
Yetkililer, Aralık 2013’te devletin zirvesini hedef alan geniş
yolsuzluk soruşturmasını Gülen Cemaati’nin bir “komplosu” olarak
değerlendirdi. Soruşturma bastırılırken son aylarda yüzlerce polis
memuru, Emniyet müdürü, hakim ve savcının görevine son verildi.
Söz konusu tasfiyeler güvenlik güçlerinin sorgulanmasını bugün için
sağlıyorsa da, gerçeğin tezahürü bakımından pek de elverişli
değiller. Sonuç olarak, Hrant Dink davasının, geçmişte eski
Kemalist kadrolarla mücadelede kullanıldığı gibi, bir kez daha
siyasi amaçlar için manipüle edilmesinden endişe
edilebilir.