Hükümeti eleştiren tweet'i nedeniyle sınır dışı edilen Mahir Zeynalov, bugün Zaman gazetesi için bir yazı kaleme aldı.
Zeynalov yaşadıklarını şu yazısıyla anlattı:
Tweet attım; Karalandım, yargılandım, kovuldum
Sürgündeki ilk günümde telefonlarım hiç susmadı. Yerli ve yabancı görsel ve yazılı medya, meseleyi benimle konuşarak anlamaya çalışıyorlardı.
İlgi çok büyüktü çünkü gazetecilik tarihinde benzeri görülmemiş bir vaka ile karşı karşıya kalınmıştı: Tweet attığı için bir gazeteci ülkeden kovuluyordu.
Sınır dışı edilmem, birçok yasanın gözler önünde çiğnenmesi anlamına geliyordu. Oturma iznimin olması, eşimin de Türkiye vatandaşı olması göz ardı edilerek, alelacele bir İçişleri Bakanlığı talimatı ile Türkiye’den bir hırsız gibi kovuldum. Eşim, tek refakatçisi olduğu anjiyo olan kayınpederimi hastanede yatağında tek başına bırakıp 10 dakikada bavulunu hazırlayarak havalimanına koştu. İstanbul’daki düzen ve kariyerini bırakıp benimle yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Kısacası, bir tweet yüzünden ailecek sürgün edildik.
Hükümetin bu “utanç vesikası” kararının arkasında bir rasyonalite aramak nafile. Sınır dışı kararı, üzerinde düşünülmüş stratejinin bir parçası olmaktan ziyade, hükümetin karşı karşıya kaldığı sorunlara yönelik, biraz da suçluluk psikolojisinin verdiği paranoyak duygu ile çevresine körü körüne saldırması ve ani reflekslerden oluşmaktadır.
Her şey Gezi eylemlerinden sonra iktidara yakın sosyal medya trollerinin Twitter’da görünürlülüğünün artması ile başladı. Dışarıdan on binlerce insanın takip ettiği İngilizce Twitter hesabımdan Gezi eylemlerini olduğu gibi aktarmaya çalıştım. Bu süreçte Gezi eylemlerine katılan ve dışarıda Gezi eylemlerine sempati duyan birçok kesim tarafından iktidar yanlısı olmakla suçlandım. Bunun yanı sıra Mısır’daki askerî darbenin gayrimeşru olduğunu dilim döndüğünce Mısırlılara ve yabancı gazeteci ve uzmanlara anlattım. Türkçe hesabımdan ise devrik lider Muhammed Mursi’nin arkasında durmanın zarar verdiğini, ilkesel olarak askerî darbeye karşı çıkmanın faydalı olacağını savundum. Bunun üzerine Mısır’daki trajik gelişmeleri istismar eden iktidar ve bilgisayar arkasından “yürü be İhvan” diyen bazı destekçileri aleyhimde türlü türlü iftiralarla kara kampanyaya başladılar. Dershane süreci ile zirveye çıkan bu kampanyalar, 25 Aralık’ta attığım iki tweet’le bambaşka bir boyuta taşındı.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.