Sokaktaki insanların pek de farkına varmadığı, hele devletimizin Kültür Bakanlığı’nın gündeminde olmayan olağanüstü bir geçiş yaşanıyor sinemalarda.
Makinistlik ölüyor, Anadolu da bazı sinema salonları kapanmak üzere, film laboratuvarları müze oluyor ve tıpkı fotoğraf makinalarında ki film ruloları gibi sinema da bobinler yerini ‘’sayısal’’ disklere bırakıyor.
Kopmuş ve parça film karelerinden sinema yapan Ahmet Uluçay’lar yerine cep telefonlarından film çeken, evinde ki pc de kurgulayan üstelik bunu HD yapan ve dağıtımcıya FTP linkini atıp ‘’bir izleyin bakalım kaç DCP kopya çıkabiliriz’’ diyen kuşak geliyor !..
Zamanın değişkenliği ve değişimin doğa yasası karşısında insanoğlunun bazen çaresizliği bazen de bunun keyfini çıkarma paradoksu geçmişte olduğu gibi gelecekte de sürecek. Hep bilinen söylenen klişe bir cümle ile girelim konuya. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi.
1894 yılında başladığı kabul edilen ilk sinema makinesi ile gösterim, günümüzde tüm dünya da ve ülkemizde de ‘’farklı’’ rüzgarlar estirmeye devam ediyor. Bu rüzgarın adı DIGITAL SİNEMA SALONLARI dönemi…
2012 yılı sonunda FUJI FİLM, üretimini durdurma kararı aldı. AGFA piyasadan zaten çoktan çekildiği için geriye KODAK kalıyor. Ancak 2013 yılı sonu itibari ile de tüm stüdyolar eski sistemden yeni sisteme geçme kararı aldı. FOX, bunu dünyaya ilan etti, diğer stüdyolar da sırada. Bu da KODAK’ın artık film üretmeyeceği anlamını taşıyor. Almanya da ki salonların % 80 i kendini yenilemiş durumda. Ülkemizdeki 1.800 salondan şu anda 304’ü sisteme hazır. Bu da % 17 civarında.
Türkiye de FONO FİLM, yıllardır festivallere verdiği destek ve aldığı ödüller ile tanınan bir laboratuvar. Cemal Okan ‘’iş potansiyeli olarak en çok etkilenen laboratuvarız ancak biz bunun önlemini aldık. Üzülerek söylemeliyim ki bir çok insan işsiz kalacak. Almanya ‘da 5 laboratuvardan 1 tane kaldı‘’ diye belirtiyor. Cemal Okan ‘’bunlar iyi günler, yakın gelecekte dağıtımcı da kalmayacak. Stüdyolar salona doğrudan link verecekler’’ diye ekliyor. Olası mı? Hiç uzak değil. Akşam kredi kartımız ile ödeme yaptığınız bir malı 2 gün sonra kapımızda bulmuyor muyuz?
Avrupa ülkelerin de salonların digital sisteme geçişi için devlet desteği, fonlar mevcut iken şu an ülkemizde 80 bin EURO’luk bu maliyeti salon başına göze alacak çok az işletme var. Elbette zincir salonlara sahip MARS grubu için bu yatırım bedeli sorun olarak gözükmüyor ama Anadolu’da ki bir çok salon sahibi aynen şunu diyor ‘’ salonları kapatıp düğün salonu yapmayı planlıyoruz’’. Haklılar. Çünkü bu maliyetin kendini amorti etme süresi bile yemeden içmeden bazı salonların 10 yılına bedel.
Peki DCP dediğimiz (digital cinema package) Sayısal
Sinema Paketi sistemi neden önemli? Nasıl çalışır? Avantajları
nedir?
Yıllar boyunca filmler, 35 mm dediğimiz format ile gösterildi.
Saniye de 24 karenin geçtiği bu sistem adı üzerinde 35 mm'lik bir
ebada sahipti. İster siyah beyaz ister renkli, sessizden sesliye
geçiş ile zaman içinde kendini yenilese de (yanmayan filmler gibi)
tahtını hep korudu. 70 mm'lik model tutmayınca günümüze kadar
yaşama şansı buldu. DCP dediğimiz sistem, digital formatta
çektiğiniz filmi hiçbir banyo, negatif ve pozitif baskı vs
işlemlerine gerek duymaksızın bilgisayarda kurgulamanız ve renk ve
ses miksajı işlemleri sonrası sinema salonunda bulunan ana sunucuya
(server) aktarmanız ve oradan perdeye yansıtmanızdan
ibarettir. Bütün ağırlığı 2 kg olan bir film düşünün. Kargo masrafı
yok. Çizilme derdi yok. Makinistin kısaltma şansı yok. Gümrük
işlemleri kısa, saklama muhafaza ama en önemlisi çoğaltma basit.
Koyduğunuz şifre ile sinemacının iade etmemesi halinde tekrar
gösterme şansı yok.
Yıllardır Dolby’nin ülkemizdeki temsilcisi olan Atilla Mazlumca bakın konu hakkında ne diyor: ‘’bu da 35 mm gibi uzun ömürlü bir sistem olacak. İster hard disc, ister flash disc, isterseniz başka bir isim verin ama sonuçta bunu yayınlayacağınız sinema da bir bilgisayar ortamı ve yazılımı gerekiyor. Aslında sistem daha ileri aşamayı denedi ama maalesef tutmadı. Bu ileri aşama ise FTP uzantılı bir link gönderilip fragmanların doğrudan sinemalardaki server’a indirilmesi sağlanacaktı ve oradan da perdeye yansıyacaktı ama bağlantıda kesilmeler olunca iş ölü doğdu.Kısacası Türkiye deki alt yapı bunu kaldıramadı’’
Bu geçiş çok daha hızlı olabilir. Tek bir sorun var. Ülkemizin en çok salon sahibi olan (473 perde) Mars grubu, salonlarını DCP sisteme uyarlar ve dağıtımcılardan 35 mm almayacağını belirtirse tabi. Şu anda 114 salonu DCP ile donatılmış durumda. Ülkemizin toplam perde sayısının 1/3 üne sahip bu dev şirket dağıtımcılardan katkı payı istemekte. Görüştüğüm laboratuvar sahibi ve dağıtımcılar bu konuda belirsizlikten ve gerek salon sahipleri ile dağıtımcıların bir araya gelip konunun masaya yatırılmamasından şikayetçiler.
Peki 2013 yılı ve sonrası film yapımcıları açısından
durum ne?
Bugün 100 kopyalık bir filmin laboratuvar maliyeti 100 bin dolar
civarında. Yapımcılar bütçelerini yaparken bunun ortadan kalkmasına
seviniyorlar elbette ama 2 şeyi hesap edemiyorlar. 1- Mars gibi
sinema salonları oynatmak için 800 dolar katkı payı istiyor. 2- DCP
için küçük de olsa bir masraf var (1.000 EURO) ve elbette
haftalık 50 dolar gibi de hard disc kira bedeli.
Özen Film yakın zaman da bazı salonlarına BLU RAY sistem de koyarak gösterime girme sıkıntısı yaşayan bazı filmlere kolaylık sağladı. Bu salonlar kendilerine ait Çemberlitaş ve Suadiye Movieplex ile diğer işletmecilere ait Kadıköy Kadıköy ve Bodrum sinemaları. Yakında Feriye sinemaları da maliyeti sadece 3.500 Tl olan bu projeksiyon sistemini çok amaç için sinemasına yerleştirecek. Ancak buna bazıları korsanı azdıracağı, teşvik edeceği ve film çekenlerin bu format ile üretilen filmlerde kaliteyi düşüreceği için şiddetle karşı çıkıyor. Pilot gösterimler için ideal ancak yaygınlaşması olanaksız görünüyor.
Gelecekte 3D nin durumu
Halen bir çok dizinin kurgusu ve sesini yapan, Gülşah Film ile
Ertem Eğilmez filmlerinin restorasyonu konusunda ülkemizde devrim
yaratan VİPSAŞ stüdyoları sahibi Uğur Övet ‘’bugün aparat ile
izlenebilen 3 boyutlular yakın zamanda gözlüksüz izlenebilecek. Bu
teknoloji şu anda bazı cep telefonlarına uygulanmaya başlandı. Çok
yakın zaman da bunu sinema da görürseniz şaşırmayın‘’ diyor. Ancak
Matrix firması sahibi Atilla Mazlumca buna ‘’2 gözümüz olduğu
sürece 3D de bir gözlüğe gereksinim duyacağız’’ diyerek karşı
çıkıyor.
Sonuç olarak
Chaplin’in filmine önce ASRİ ZAMANLAR dedik ve zamanla MODERN
ZAMANLAR olarak değiştirdik. Sessiz sinemanın saniye de 16
karesinden 24 kareye ve siyah-beyaz döneminden renkli filme geçtik.
Sinemanın 110 yıldır değişmeyen ana materyalleri artık değişiyor.
Sistem değişiyor, makinistler tarih oluyor yerine word, ofis,
download kavramlarından anlayan OPERATÖRLER geliyor. Sinema
makinasının kendine özgü dişli sesi duyulmayacak artık. Birkaç yıl
sonra yeni filmler 35 mm olmayınca yazlık salonlar da olmayacak.
Bir adım sonrası internet bağlantınız ile öde-izle yaygınlaşacak ve
belki de ev salon sistemleri yaygınlaştıkça sinemaya gitmek de
azalacak.
Kim bilir?