Türk pop müziğinin 'Minik Serçe' lakaplı şarkıcısı Sezen Aksu dün NTV'de yayınlanan 'Gülay Afşar ile Gece Gündüz' programının konuğu oldu.
Programda 21-22-23-24 Temmuz'da Harbiye Açıkhava sahnesinde vereceği konser ve oğlu Mithatcan'la yaptığı 'Yeni ve Yeni Kalanlar' single'ı, konser sırasında dinleyicisiyle ilişkisi ve sanat yaşamına dair açıklamalarda bulunan Aksu'nun açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:
Konserlerde bu sene düşündüm ki, çok ihtiyacı var herkesin gülmeye, eğlenmeye, neşelenmeye, umuda ihtiyacı var. Çok sert bir iklim oluştu.Ve insanların birbirine çok fazla uzak düştüğü hani birbirini dinleyecek sabrının neredeyse yok denecek kadar azaldığı bir süreç. Atlatacağız bunu da inşallah,geçip gideceğiz. Benim işim de bu zaten, asıl üzerinde durduğum şey sahnede neşelendirmek, güldürmek.Yani komedyenleri daha çok seviyorum mesela. Matraklık yapmayı daha çok seviyorum. Şarkı söylemeyi de seviyorum elbette.Yani çok dinamik ve tempolu bir konser olsun dedim. Tabiki slow şarkılarımız da olacak. Yine Fahir Atakoğlu şefliğinde büyük bir orkestra hazırladık. Bu sefer Mustafa Ceceli de olacak. Mustafa'ya dedim ki "Hani oğlum, albüm yaptıktan sonra da 'Seni Bırakmam" diyordun, ne oldu dedim. "Çalayım hemen" dedi. Gel o zaman, dedim.
Bu konserlerde yeni bir şarkımın nakaratına izleyiciler
karar verecek. Ben önce bunu laf olsun diye söyledim. Ekibin o
kadar çok hoşuna gitti ki. Çünkü iki tane nakarat var. Yani iki
tane söz var. Bir kısım bir tanesini, bir kısmı diğerini seviyor.
Bir tanesi "terlik geliyor, terlik geliyor" Bir tanesi de
"acı biber geliyor, acı biber geliyor". Yani özetle hayatımızda
giydirilmiş rollere karşı bir şarkı.
Hepimiz o terliği yemişizdir. Hep tam isabettir. Yani öyle ya da
böyle hepimiz mücadeleye kalkıştığımızda o terlik hedefini
bulur.
Acı bibere gelince, tanışıklığımız eski. Çocukken saçımı ağzıma
götürür emerdim, kıca kadın oldum hala dilimi emerim. Acı biber
sürerlerdi saçıma, keserlerdi filan. Sonra ben bunu araştırdım.
Neden ben koca kadın oldum, hala dilimi emiyorum diye. Annem
süt emzirirken guatr ameliyatı olmak zorunda kalmış. Dolayısıyla
sütten erken kesilmiş. Sonradan araştırdım ki bir çocuğu, çocuk
bırakmadan sütten kesmek çocuğun hayatında ciddi bir iz
bırakıyor.Yani travma .Aslında bazı durumlarda çok ciddi travma da
olabiliyor.
Şimdi yeni şarkıda 'Terlik' mi olsun 'acı biber' mi olsun
söz seyircide. Onlar hangisini sevecekler bakalım. Bu kadar hakları
var bende, bir şarkımda da payları olsun. Benim de çok hoşuma gitti
bu fikir. O günkü tarihte seyirciyle birlikte yapılmış benim hatıra
defterime de yapılmış çok kıymetli bir hatıra olacak.
Normal şartlar altında zor bir ilişki yani seyirci-müzisyen ilişkisi. Ne olursa olsun orada birinin hakimiyeti ele geçirmesi lazım. Konserin selameti açısından. Fakat benim seyircimde ilginç bir değişiklik oldu. Bizim dinleyicilerimiz mesela bir Kuruçeşme Arena konserinde 7 şarkıyı arka arkaya bağlayıp potpori yaptılar bana. Organize bir hareket oldu. Çünkü ortak his böyle bir şey.
İnsan daha fazla nasıl mutlu olabilir. Seyirci şarkı söylüyor. Hem gelmişler hem de üstüne bir de şarkı söylüyorlar
Seyircilerimle böyle bir noktada olmamızın bir nedeni var. O işareti geçiriyorum muhtemelen .Hayvanlarda ve çocuklarda çok gözlemliyorum. Oğlumun da dediği gibi annemim sevmesi de çok, ağlaması da çok, inlemesi de çok. Her şeyi çok annemin, diyor. Taşkınım. Belki de o yüzden bu şarkılar çıkıyor, bilemiyorum ki. Hep büyük aile severim, büyük masalar severim. İnsan kalbi hissediyor bu durumu. Neticede seyirciler beni susturup şarkı söyler mertebeye ulaştılar. 4 saatten önce bana konser bitirtmiyorlar.
Ben bazen kendim de şaşırıyorum. Nasıl o kadar şarkı yazmışım. Deli gibi falan. Muhtemelen en iyi öyle ifade ettiğim için. Kavgadan hoşlanmam, gürültüden, kalp kırmaktan hiç hoşlanmam.Yani çünkü çok erken yaşlarda keşfettim onu. Bana çok ağır bir vicdan azabı olarak geri dönüp beni daha fazla perişan ettiği için dedim ki ben acı söz söylemeden geçip gideyim buradan.Yani öyle olunca ki etkilenmemek mümkün değil. Çünkü bir sürü şey oluyor hayatta.Sabretmek ve anlamaya çalışmak da yorucu bir şey bir yerden sonra. Muhtemelen şarkıya, söze içimi döktüm. Olağanüstü bir terapi.
Bir anne-oğul prodüksiyonu. Aslında bestenin tamamı neredeyse Mithatcan'a ait. Ben bir iki küçük müdahalede bulundum. Sözlerini beraber yazdık. Ana-oğul yani mother-son production oldu.
Ama Mithatcan'la çalışmak hiç güzel bir şey değil. Ben çalışmam onunla bir daha. Çükü çalışırken müthiş bir tempom var benim. Herkes bilir acayip hızlı olurum. Üç tane tonmaister nöbetleşe uyurlar. Beni o iş bitene kadar uyku tutmuyor. Yaradılış yani yaradılışım böyle. Şimdi Mithatcan'la mesela kayıt yapacağız. Orada bekliyorum. Bir bakıyorum, kendine yemek ısmarlamış. "Oğlum seni bekliyorum" diyorum. "Ee aç mı çalışacağız anne" diyor. Şimdi bunu başka bir müzisyen söylese çiğnerim ben onu. Oğlum söyleyince yutkunuyorum. Ama hakikaten şişiyorum o sırada. Tabi insanın oğluna söz geçmiyor. Yumuşak karnımız.
Ben çok özel insanların içine düştüm.Bir yerden bi yere alıp taşıdılar.Aysel Gürel'in asla katkısı yadsınamaz. Meral Okay zekası ve birikimiyle çok şey kattı. Onno zaten ben Onno'yla birlikte uzun sürece önce çalışmaya başladığımda Firuze'yi söylemiştim.Ve işte kıyamet kopuyordu ve her insan o süreçten geçer. Kendime özgüvenim gelmişti. Onno bana "O ne biçim bir şarkı söylemek. Böyle geniş geniş vibratolar yapıyorsun" dedi. O kadar fena oldum ki. Çünkü Türk müziği eğitiminden geliyorum. Hadi sıfırdan başladık. 6 yıldan fazla öğretmenlik yaptı. Şimdi onların bana öğrettiklerini ben de hep genç arkadaşlarıma aktarmaya çalışıyorum. Ama onların birikimlerinden de çok faydalanıyorum. Çünkü taze kan hiç bir şeye benzemez. Hiç istemem ben 'bizim zamanımızda .' diye başlayan bir cümle kurmayı. Zaman bu zamandır. Bu zamana ait olmayı tercih ederim