Seçimlerden önce Ak Parti hükümetini eleştiren açıklamalar yapan ve HDP'ye destek içerikli tweetler atan Sevilay Yükselir Sabah gazetesindeki işine son verilmesi sürecine dair sosyal medyadan açıklama yaptı.
Facebook hesabı üzerinden uzun bir açıklama yayınlayan Yükselir, 7 yıl çalıştığı Turkuvaz Medya grubu hakkında olumsuz bir açıklama yapmayacağını ve kendisinden 1 gün sonra da oğlunun babasının Star Medya grubundan kovulduğunu belirtti ve Ethem Sancak'a sert sözlerle eleştirdi.
Sevilay Yükselir'in yaptığı açıklama şöyle:
7 yıla yakın bir zamandır köşe yazarı olduğum SABAH Gazetesi’nin
şahsımla ilgili aldığı yol ayrımı kararına gösterilen ilgi bu
bilgilendirmeyi zorunlu kıldı. Evet Sabah Gazetesi ve aynı grup
içerisinde yer alan aHaber televizyonu 7 Haziran seçimleri
sürecinde HDP’yle ilgili almış olduğum tavır nedeniyle benimle
yollarını ayırma kararı aldı. Bunun niçin böyle olduğunu ve neden
bu noktaya gelindiği az sonra uzun uzun anlatacağım ama ondan önce
bir noktaya dikkat çekmek istiyorum...
Öncelikle gazetenin verdiği kararın hemen sonrası gelen röportaj ve
canlı yayın tekliflerine olumsuz cevap verdiğim için tüm
meslektaşlarımdan özür diliyor ve beni anlayışla karşılamalarını
rica ediyorum. Hiç kimse benden onca yıl emek verdiğim Sabah
Gazetesi ve bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu ile ilgili olumsuz
bir cümle kurmamı beklemesin. Çünkü yıllarca ekmek yediğim bir
müessese hakkında bu tür bir yaklaşım ne benim ailemden aldığım
terbiye ile örtüşür ne de karakterimle...
Bu arada şunun da net bir biçimde bilinmesini istiyorum. SABAH üst
düzey yönetiminin benimle yola devam etmeme kararının tek nedeni
HDP'yle ilgili almış olduğum tavırdır. Başka hiçbir sebep yoktur ve
şahsıma ölümüne düşmanlık besleyen Paralel Örgüt ve maşalarının
beni itibarsızlaştırmak adına yaptıkları haberlerinin de tamamı
iftira ve yalandır. Zaten Turkuvaz Medya Grubu da bunun böyle
olduğunu ifade eden açıklamayı kamuoyuna yaptı.
İşin özüne gelirsek...
Ne yazık ki, Türkiye’nin kamplaşması ilk olarak söze ve kaleme
vuruyor. Yaptığım tüm TV programlarında ve yazdığım tüm yazılarda
vicdana sadık kalmaya çalışmamın beni taraftar yapmayacağını
partili bir yayın grubuna anlatmam çok zor işti. Demokratik ve
özgür toplumun önündeki engellere karşı itirazlarımızda
yollarımızın kesişmesi, savunularımızın ayrışması noktasında
maalesef birlikteliğimizi sürdürmeye yetmedi…
Peki bu sonucu bekliyor muydum?
Elbette ki hayır! Doğrusu şu ki şaşırtıcı buldum bu sonucu. Çünkü
ben, 'HDP barajı geçmemeli' başlığı altında oluşturulan sloganın
altına imza atmak için birbiriyle yarışan ve yazdıkları, çizdikleri
ile fena halde duvara toslayıp AK Parti'ye büyük zarar veren o
şakşakçı koronun bir üyesi değildim. Ne tespitlerim yanlıştı, ne de
vicdanım yanılmıştı. Sonuçta sandıklar açıldığında ortaya çıkan
tablo benim ne kadar doğru bir duruş sergilediğimi ve ne kadar
gerçekçi ve sağlam tespitler yaptığımı ispat etmişti.
O halde niye kovuldum?
Çünkü, Twitter ve Facebook profillerinde kiminin Rabia, kimininse
Erdoğan resimlerinin olduğu AK partili bazı destekçilerine ve
trollerine göre ben bir vatan hainiydim. HDP'nin barajı geçmesinin
Türkiye'nin geleceği, demokrasisini gelişmesi ve çözüm sürecinin
sağlam bir şekilde devamı için çok daha sağlıklı olduğu tezini
savunmam ve yanlış bulduğum için 'HDP barajı geçmemeli'
politikasının altına o şakşakçı koroya dahil olup imza atmamam
onların gözünde beni batan gemiyi terk eden fare yapmıştı!.
Peki ben bir hain miyim? Ya da gemi su almaya başlamıştı da ben
uyanıklık yapıp bir kaçış yolu mu aradım fareler gibi?
Cevabım net olarak şu; Eğer bu topraklarda yıllar yılı akan kardeş
kanı dursun, ülkeme barış ve huzur hakim olsun diye bu iktidar
tarafından 2007 yılında başlatılan demokratik açılıma bağlılığımdan
geri adı atmamak... Onların bindirdiği barış gemisinden inatla
inmemek ve onların geçmişte ürettikleri o demokratik, barışçıl ve
hümanist politikalara sadık kalıp o yoldan dönmemek vatan hainliği
ise evet ben o'yum!
Değerli okurlarım... Şunun altını önemle çizmek istiyorum. HDP'yle
ilgili almış olduğum tavır sadece ve sadece bir gazetecilik
tavrıdır. Unutulmamalı ki gazetecilik vicdan işidir. Ve doğru
analiz yapabilmektir. Yıllardır Güneydoğu Halkıyla birlikte olan ve
o insanların neyi nasıl gördüğünü ve Erdoğan'la ilgili, onun
partisiyle ilgili neler hissettiklerini ve düşündüklerini iyi bilen
bir gazeteci olarak yapmam gerekeni yaptım ben. "Kobane düştü
düşecek!"le başlayan kırılmanın Balıkesir Mitingi'nde ;"Kürt Sorunu
yoktur" söylemiyle tamamlandığını ve ciddi bir kopuşun başladığını
çok net gördüm. Bölgeye her gittiğimde şahit olduğum Kürt Halkı'nın
Erdoğan'a olan sempatisinin neredeyse yok olduğunu ve oy versin
vermesin...Kürtlerin tamamının Erdoğan'a olan zımni gönül bağının
Balıkesir mitingi ile birlikte bittiğini hissettim. Uyarmaya
çalıştım gerek yazılarımda, gerekse ikili sohbetlerimde ya da
katıldığım toplantılarda ama anlatamadım! Bir akıl tutulması
yaşanıyordu bulunduğum cenahta ve dost olan Kürtler ve iktidar
partisi arasında yaşanan büyük bir kopuş vardı ancak ben bunu
gösteremiyordum. Gösteremiyordum çünkü bir koro vardı bunun
görülmesini engelleyen...Hep birlikte aynı şarkıyı çalıp aynı dansı
eden...
İzlenen politikanın yanlışlığı, gerek meydanlarda, gerekse basın
açıklamalarında kullanılan incitici dilin getirdiği sonuçlar
ortada. Çok üzgünüm ama bir türlü; "Bunlar zerdüştür oy vermeyin!
Bunlar bölücü ve teröristtir yanınıza yaklaştırmayın" tarzı
konuşmaların AK Parti'ye oy veren dindar Kürtlerin dahil kalbini
acıttığını ifade edemedim. Akıl almaz bir şekilde eski Türkiye
jargonu kullanılıyordu meydanlarda ve şakşakçı koronun kalemlerinde
ve kimse buna dur demiyordu. Sonlara doğru yaklaşıldığında ise iş
iyice çığrından çıkmıştı artık. Seçime 2 gün kala Diyarbakır'da bir
bomba patlatılmış ve 2 insan ölmüş ve 350'den fazla insan
yaralanmış ve iktidar yanlısı medya bunu görmezden gelmişti. O
arada sık sık bölge insanlarıyla telefon görüşmeleri yapıyor ve
daha düne kadar dost saydıkları iktidar medyası ve kalemlerinin
kendilerini böylesine yalnız bırakmalarından ve eski Türkiye
jargonu ile saldırmalarından duydukları öfkeyi ve kızgınlığı
üzüntüyle dinliyordum. Ben HDP'li değilim ama 'daha düne kadar
bölgeye gidip oradan duygu dolu yazılar kaleme alan ancak sırf
iktidar yeniden tek başına iktidar olmalı saikiyle kalemlerinden
kötülük akıtan o şakşakçı takımının da bir üyesi değilim. Yanlışa
yanlış demek ve doğruyu işaret etmek benim birincil görevimdi ve
benim açımdan bedeli ağır da olsa bunu yaptım... Ve gelinen noktada
da hiç pişman değilim bu sergilediğim tavırdan. Aksine çok
mutluyum. Çünkü aksi bir tablo bizi çok üzerdi. Aylarca iktidar
yanlısı medyanın haksız yayınları nedeniyle öfke dolan ve kendine
güvenini yitiren bölge insanın oy verdikleri, destekledikleri
HDP'nin barajı geçmemesi durumunda ortaya çıkacak tablo bizi
kahrederdi. "Barajı geçmesin" politikası 'Bize barajı
geçirtmediler' psikolojisinin yaşanmasına neden olur ve Türkiye 7
Haziran gecesi korkunç olaylara sahne olurdu.
Sözün özü; Benim bir vicdanım var ve onu ne pahasına olursa olsun
sızlatacak hiç birşeye izin vermem! Gazetecilik hayatım boyunca
muhakkak haksızlık yaptığım birileri olmuştur. Ancak şunun
bilinmesini isterim ki eğer bir haksızlığım olmuşsa da bu asla
kasten ve bilerek olmamıştır. Vicdanımın; ‘dur bir dakika dediği
yerde’ hep durdum!. Bugün bu noktaya gelmiş olmamı garipseyen çok
insan var. Ve bana;”Ne oldu? Davanı neden sattın?” diye soran.
Sabah’ta ki son yazımda aslında belirtmiştim ama burdan birkez daha
belirtmek istiyorum.
Benim davam; Kim olursa olsun… Hangi ideolojiden veya hangi
partiden siyaset yaparsa yapsın… Bu topraklarda akan kardeş kanının
önüne geçmek için çabalayan insanlara kol kanat germektir. Son 7
yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve 13 yıl boyunca tek başına
iktidar olmuş partisinin yanında durmamın en temel sebebi de buydu.
Ben bunun için yanlarındaydım. O nedenle kovulmamla ilgili sürecin
iyi değerlendirilmesini istiyorum. Sabah Gazetesi’nin benimle
çalışmama tercihlerine saygım sonsuz ama bunun büyük bir haksızlık
olduğunun da altını çizmek istiyorum. Çünkü benim bugün vicdani bu
duruşu sergilememin en önemli nedeni geçmişte kendilerinin izlemiş
olduğu o olağanüstü demokratik politikalara olan bağlılığımdır.
Onlar bana sevdirdi Çözüm Sürecini. Onlar beni umutlandırdı bu
topraklarda illaki barış olacağına. Ben çözüme destek için bugün
beni kovanlar tarafından yola düşürüldüm defalarca. 2013 Nevroz’un
da devletin eliyle ulaştırılan Öcalan’ın mektubu okunurken
Diyarbakır’da olmamı ve o mektubun karşılık bulması için kalemimi
var gücümle kullanmamı arzulayanlar bugün beni kovanlardı. Son
süreçte HDP çatısı altında meclise girdiği için terörist, bölücü
şeklinde yaftalanan bir Leyla Zana, bir Sırrı Sakık ile gurur
duyduğum o fotoğrafları çektirmeme vesile olanlar bugün beni
kovanlardı!
Şimdi bu noktada birşeyin daha altını önemle çizmek istiyorum. Bu
bir uyarı. Lütfen kimse beni bundan sonra ölümüne AK Parti
düşmanlığı yapacak ya da HDP’ye yoldaş olacak biri olarak görmesin!
Asla böyle olmayacak! Herkes bilmeli ki; Ben bir gazeteciyim ve
vicdanım neyi emrederse oradan yana tavır koymayı tercih ederim.
Seçim süreci boyunca, büyük ama çok büyük haksızlıklarla karşı
karşıya kaldığına inandığım için tavrımı HDP’den yana kullandım ama
yarın onların vicdanımı sızlatacak herhangi bir politik duruşu
olursa da vicdanımın sesini dinleyeceğimden hiç kimsenin şüphesi
olmasın!
Sadede gelirsek…
Her şer’de bir hayır vardır… 7 yıla yakın bir zaman severek, büyük
bir heyecanla ve azimle görev yaptığım Sabah’tan kovulmuş olmaktan
dolayı elbette üzgünüm. Keşke sonuç bu olmasaydı ancak oldu. Olanla
ölene çare yok demiş atalarımız. Fakat bu arada bu yaşadığım sonuç
benim bazı gerçekleri görmeme de bi şekilde vesile oldu. HDP’yle
ilgili tavrımın AK parti tabanında olumlu karşılık bulmasını
elbette beklemiyordum ancak bu kadar çirkin bir reaksiyonla karşı
karşıya kalacağımı da tahmin etmiyordum. Edilen küfür ve
hakaretleri inanın Paralel Örgüt’le mücadele boyunca bile
duymamıştım. Bu arada tabii AK Parti'nin tabanında bu tavrım
enteresan bir şekilde karşılık bulurken partinin üst düzeyindeki
bazı isimler tarafından da alkışlanıyordu. Sergilediğim tutum
üzerine arayıp; ”Aslında sen haklısın! Biz büyük bir yanlışın
içerisindeyiz. Ancak bunu anlatamıyoruz. Duygularımıza tercüman
oldun” diyen bazıları bakan düzeyinde olan AK Parti’li çok önemli
siyasetçilerin de olduğunun bilinmesini isterim... Ha tabii… Bir de
dindar gibi görünen bazılarının benim kovulmamı isteyip sonrasında
da yaşadıkları sevinç hezeyanları durumu vardı. Ve enteresan
bunların içinde maalesef eline kalem bile verilenler bile vardı.
Tabii bunlar yaşadığım mutsuzluğunun üzerine tuz biber olan
durumlar. Ama bu arada yaşadığım mutsuzluğu tamamen unutturan
mutluluklar da tattım. Kovulmamın hemen ardından arayan ve her
şekilde yanımda olacaklarının sözlerini veren tüm dostlara çok
teşekkür ediyorum. Özel teşekkürüm ise yargı ve emniyet
camiasındaki insanlaradır. Bu iki camianın Paralel Çete’den
temizliği konusunda verdiğim mücadelenin anlaşılmış olması,
karşılık bulması beni acayip mutlu etti. Birçok savcı, hakim, HSYK
üyesi, Yargıtay üyesi emniyetçi yaşadığım sonuca inanamadıklarını
söyleyip üzüntülerini ilettiler ve her zaman yanımda olduklarını
söylediler. Buruk oldu kalbim her telefonda ama bir o kadar da
mutlu. Sağolsunlar.Varolsunlar…
Son bir şey daha söyleyip bir daha söz söylememek üzere kapatacağım
bu konuyu. AK Parti’nin HDP ile ilgili seçim politikasına karşı
aldığım tavır nedeniyle SABAH Gazetesi’nin benimle yola devam
etmeme kararını saygıyla karşılıyorum. Ancak ben işten kovulduktan
1 gün sonra oğlumun Star Medya Grubu’nda 5 yıldır görev yapan
babasının da işten atıldığını öğrenmesi ve ona yaşatılan bu
travmayı asla kabul edemiyorum. Star Grubu'nun patronu ve Ethem
Sancak'la çok iyi tanışırız. Çokkk sohbetlerimiz olmuştur
abi-kardeş. Bana derdi ki hep; "Benim yolum Hz. Ali yoludur. Onun
gibi yiğit, delikanlı olmaya çalışıyorum" Hiç kusura bakmasın Ethem
Abi ama benim aldığım tavır dolayısıyla çalıştığım gazetenin
benimle ilişiğini kesmesini gerekçe gösterip oğlumun babasını işten
çıkarması bir Hz. Ali yolu değil, olsa olsa Hz. Ali'nin evlatlarına
zulmeden Yezid'in yoludur!
Not; Bilmiyorum var mı? Bunu Allah bilir ancak ülkemin bekaası için
paralel örgüt yapılanması sırasında verdiğim o mücadeleden eğer
birileri haksızca nasiplendiyse bana yapılandan haksızlıktan değil
ama oğluma yaşatılan o korkunç duygulardan dolayı o hakkı helal
etmiyorum!