İşte, o röportaj:
"ELLE: Şöhretle aranız nasıl?
S.S.: Aslında işin şöhret kısmıyla ilgilenmedim ama belli bir yere ulaşınca şöhret olmanın tüm zorlukları da beraberinde geliyor. Gülü seven dikenine katlanır misali... Ancak ciddi bir baskı ve sıkışmışlık hissi yarattığı kesin. Kimse halden anlamıyor. Kimse olduğun gibi olmanın önemini kavrayamıyor. Hep birileriyle, bir şeylerle rekabet ve kıyaslanma içindesin, tercih etsen de etmesen de. Kullanmadığın cümleler çok rahatlıkla sen söylemişsin gibi yazılıp çiziliyor. Hiç olmadığın biri gibi gösteriliyorsun ve işin kötüsü bundan kaçış yok. Yeniden yalan yanlış yazılmasın diye susmayı tercih ediyorsun, bu sefer de agresif, antipatik oluyorsun. Formülünü hala bulan yok. Berrak Tüzünataç’ın tam da bu konuyla ilgili söylediği harika bir cümle var, onu paylaşmak isterim: “Basının kelimelerini seçerken toplum üzerindeki etkisinin sorumluluğunu unutmaması gerekir.” Değişim böyle başlar. Toplumda bireyler arası saygı bu şekilde gelişebilir. Bu gücü doğru kullanmayı seçebilmeleri dileğiyle. Bense daha korunaklı, daha kendi içimde yaşamaya çalışıyorum. Tüm bunlardan en az zararla çıkabilmek için...
ELLE: Bütün bu süreç size neler öğretti?
S.S.: Çok şey ve her gün de öğretmeye devam ediyor. Oyunculuk çok şey getirdiği gibi götüren de bir meslek ve kişi bazen kendini unutup özünü kaybedebiliyor. Bambaşka karakterler canlandırırken insanlar sizi öyle görüyor ve bir süre sonra siz de kaybolabiliyorsunuz. Kendinizi gerçeklikte, anda tutabilmek zor. Ben bu dengeyi korumak için uğraşıyorum."
Röportajın devamını okumak için TIKLAYIN...