İstemeden yazılan mizah örnekleri
Sadece tek bir gazete okumakla yetinen okuyucular ne kadar şanslı
olduklarının farkında değiller.
Bu şekilde kendilerine sabah vakti yapabilecekleri zararı minimuma
indirmiş, ucuz kurtulmuş oluyorlar.
Bu işi meslek olarak yapan bizler ise okuyucular kadar şanslı
değiliz. Her gün bir sürü deli saçmasını, geri zekalılık akan
lafları, içi tamamen boşalmış beyinlerin cümle olarak kağıda
döktükleri şeyleri yazı diye okumak zorundayız.
Genelde hep böyle de özellikle dün Türk basını açısından müstesna
bir gündü. Bir anlamda denilebilir ki dün köşe yazarlarının zeka ve
bilgi özürlüleri kendi saçmalama rekorlarını tekrar kırdılar.
Bunları okurken insan bir taraftan bayağı da üzülüyor ancak bir
yandan da gülmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Ancak yapılacak bir şey yok üzülseniz de gülseniz de onlar ne yazık
ki varlar ve azınlıkta kalan bizler acıma, üzülme hislerimizi bir
yana bırakıp onları her gün çözümlemeye, anlamaya çalışarak siz
okuyucularımızı onlardan koruma görevini de üstlenmek
zorundayız.
* * *
Savaş başlamadan önce 'Türkiye sınırlarını açmazsa, savaşın dışında
kalırsa, ABD bu savaşa giremez, Irak kurtulur' diye yazılar yazan,
bu konuda hükümete fikirler veren.
Hükümette de fikir olmadığı için abuk fikirleri ciddiye alınan bir
yazar dün 'Bağdat rejiminin sonunun yaklaşması, hatta halkın bir
bölümünün gelişmeyi coşkuyla karşılaması Amerika'nın savaşının
haksız ve adaletsiz olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor' diye
yazmış.
Birkaç ay içinde Irak 'Kurtuluş gününü ' resmi bayram ilan edecek,
bizdeki kafalar hala daha hak hukuk, mukuk gukuk diyerek kendi
fikir enkazlarından tutunacak yan çıkarma çabalarını
sürdürecekler.
Ve sonunda Irak halkını da çileden çıkaracak bunlar, biz
durumumuzdan memnunuz size ne diyecekler büyük ihtimalle ama ben
eminim o zaman da bunlar o memnuniyet durumunun nasıl yanlış olduğu
konusunda yazılar yazarak maaşlarını hak ederler.
Onlar durumu her zaman olduğu gibi bir şekilde idare ederler de
onlara kanıp memleket yönetmeye çalışanların hali ne olacak.
Memleketin hali ne olacak?
Bir küçük örnek vereyim. Büyük ihtimalle 'Türkiye olmazsa savaş
olmaz' dahiyane analizine uyarak savaşın başlamasından bir ay önce
onca işadamını alıp Irak'a giden 700 milyonluk iş bağlantısı yapan
bakan şimdi o anlaşmaları ne yapacak?
Ben de bir fikir vereyim ona, acele Suriye'ye de bir gezi
düzenlesin, Irak'ta kaybedilen işleri oradan bazı ihaleler alarak
kurtarmaya çalışsın
* * *
Bir başka gazetede ise kendi klasmanında klasik olabilecek bir
başka yazı vardı.
'Biz bunları adam zannettik...' diye lafa başlayan düşünürümüz, 'Bu
kadar çabuk pes edeceklerini beklemiyorduk. Amerika'nın
teknolojisine, ateş gücüne dayanamayacaklarını biliyorduk da günde
beş dolar almak için vatanlarını satacaklarını aklımıza
getirmiyorduk. Sattılar' demiş.
Gördüğünüz gibi adamda 'Saddam sorunsalı ' diye bir kavram yok.
Irak'taki insanların vatanlarını 'satmadan' önce hangi rejim
altında yaşamakta olduklarıyla da ilgilenmiyor.
Bunlar onun için teferruat.
Ne yapalım böyleyse böyle yapacak bir şey yok da...
Olayın başka bir boyutu da var. Adamda tarih bilgisi de sıfır .
Çünkü bilgisi olsa 'Biz bunları adam zannettik...'diye bir cümle de
yazmazdı.
Ne yapalım o yaştan sonra kaybolmuş yıllarını telafi edip
bilgilenmesini beklemek de abes zaten.
* * *
Gerçekle bağlantılarını tamamen kopardığı için son derece güzel
soyut analizler yapan bir yazar dün ilk kez gerçekçi takılmaya
karar verdi.
Ve dış politika konusunda yazı yazdı.
Maalesef bu yazısı da başka bir uç örneği oluşturdu. Bir anlamda
'sıfır gerçeklikten' had safhada gerçekliğe ani geçişin yarattığı
zihinsel kriz olmalı bu.
Bu aşamada Türkiye'nin İran ve Suriye ile yakın ilişki kurması bu
yazara son derece doğal geliyor.
'Coğrafi' nedenlere bağlıyor bunu. Türkiye coğrafyasını başka bir
yere taşıyamayacağımıza göre bu yakınlaşma son derece
normalmiş.
İnsan bu derin analizi okuyunca keşke Suriye'de de bu arkadaşa
benzeyen yazarlar olsaydı diye düşünmeden edemiyor.
Yani yıllar boyu PKK'ya tam destek veren, elebaşıyı ülkesinde
saklayan, Türk Ordusu 'yeter artık yoksa geliyoruz' deyince biraz
kendine gelen Suriye'yi hiç hatırlamıyor arkadaş.
Yine yıllar boyunca her hafta başı resmi gazetesinde Türkiye'de
yaşanan cinayetleri, hırsızlıkları tek tek anlatıp, 'işte bunlar
böyle bir ülke' diyen, Atatürk düşüncesinin düşmanı olan İran da
problem değil onun için.
Oradalar ne yazık ki oradalar ya biz sadece bu yüzden onlarla iyi
olmak zorundayız.
Onların ise böyle bir zorunluluğu yok, kendilerini coğrafya ile
bağlantılı yorumlamıyorlar ama olsun.
Karşılıksız olmalı bizim sevgimiz illa da, değil mi ya.
* * *
Konjonktüre uyuyor diye yazarlığa başlatılan, samimi bir şekilde
'aydınlanma ihtiyacı' olan, ancak bu ihtiyacını kendi çalışıp
çabalaması yerine çoktan aydınlanmış insanlara sorular sorarak
giderme gibi kolaycı bir yaklaşımı sergileyen, ona öğretmenlik
yapacak adam bulamayınca da ortada kalan bir yazar da dün aklı sıra
cinlik yapmış.
Savaş nedeniyle ettikleri her lafta yanılanların, ettikleri her laf
adım adım doğrulanmaya başlayanlarca sıkıştırılmaya başlayacağını
hissettiği için zor durumda kalabilecek arkadaşlarına savunma
avukatlarının yaptığı gibi bir dizi 'savunma ana konuları' listesi
vermiş.
Olanların savaşa karşıt cephede ilk etapta mutlaka bir şaşkınlık
yaşayacağını düşünüyor bu kişi.
Haklıya haklı derim ben, bu tespitinde de haklı. Ama hemen ütopik
ve irrasyonel tespit de işin içine giriyor kaçınılmaz olarak. 'Ama
ben, onların da kısa sürede toparlanacaklarını düşünüyorum
'diyor.
Tabii bu dediği kısa sürede olacaktır da bu 'kısa süre' kavramını
nasıl tanımladığınıza bağlı. Bu konuda bir açıklama yok yazıda.
* * *
Engin Ardıç dünkü yazısında Türkiye'de solcuların solculukla
dallamalığı birbirine karıştırmaya başladığını yazdı.
Ben buna sonuna kadar katılmakla birlikte bunu savaş durumunun
yarattığı ruhsal bunalıma bağlıyorum. Umarım durum geçicidir.
Bir de şu var. Karşı tarafın da yani sağcıların da görüntüsü pek
parlak değil.
Diyorum ki acaba Türkiye, fikir yerine dallamalığı birbirine
karıştıran insanların sözde tartışmaları nedeniyle mi bu halde
ki?
SERDAR TURGUT: KÖŞE YAZARLARI SAÇMALAMA REKORLARINI TEKRAR KIRDI
´Özellikle dün Türk basını açısından müstesna bir gündü´ diyen Serdar Turgut, isim vermeden bazı köşe yazarlarını ağır bir dille eleştirdi. Bazı yazarların ´dün ve bugün´ yazdıklarından örnekler veren Turgut, "azınlıkta kalan bizler onları her gün çözümlemeye, anlamaya çalışarak siz okuyucularımızı onlardan koruma görevini de üstlenmek zorundayız" diye yazdı. Peki ´çoğunluktaki´ o yazarlar ne yazmıştı?
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin