Türkiye’de muhalif yayın çizgisiyle bilinen Medyascope, P24 ve 140Journos başta olmak üzere birçok haber kuruluşunun, ABD merkezli Chrest Foundation Vakfı tarafından yüzbinlerce dolarlık hibe ile desteklendiğinin ortaya çıkması gündeme damga vurdu. Odatv tarafından ifşa edilen listenin ilk sırasında 476 bin dolar fon alan Ruşen Çakır‘ın sahibi olduğu Medyascope yer aldı.
Sabah gazetesi yazarı Melih Altınok da Ruşen Çakır‘ın NOKTA dergisi günlerini köşesine taşıdı. Altınok, İstanbul Üniversitesi’nin klozete benzetildiği dönemin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı‘nın da üstüne oturduğu o meşhur kapak resminin hikayesi ile Çakır‘ı eleştirdi!
İşte Altınok‘un “Ruşen yüzünün görünmeyeceğine ikna olursa kabul eder” başlıklı yazısı…
ABD merkezli Chrest Foundation‘ın maaşa bağladığı Ruşen Çakır, sosyal medyada kendini şu sözlerle savunuyordu:
“Ayrılar ayrı yerde, aynılar aynı yerde…”
Çakır’ın Mahir Çayan‘a ait bu sözlerle “ABD’den parayı Medyascope olarak aldık” imasında bulunduğu ve “devrimci dayanışma” çağrısı yaptığı açık…
Peki, emperyalizme karşı silahlı mücadeleye kalkışmış Çayan’a, “Gün gelecek bu cümlen, memleketinde ABD fonuyla gazetecilik yapan birinin savunmasında kullanılacak” deseniz ne tepki verirdi acaba?
Ama Ruşen Bey, tıpkı takipçileri gibi böyle şeyleri dert etmez. Geçmişe takılıp kalmaz. Her türlü teklife açıktır. Yeter ki sorumluluk, fail seçilmeyecek şekilde kolektif olsun…
Öyle ki, YÖK‘ün dördüncü kuruluş yıldönümünde NOKTA dergisinin o efsane kapağı için soyunmuşluğu bile vardır.
Şaka yapmıyorum. İstanbul Üniversitesi’nin klozete benzetildiği, dönemin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı‘nın da üstüne oturduğu yukarıdaki kapaktan bahsediyorum.
Malumunuz, o zamanlar montaj sistemleri bugünkü kadar gelişmemiştir…
Rahmetli Ercan Arıklı da Doğramacı‘dan soyunmasını isteyemeyeceği için bu teklifi Nokta muhabiri Ruşen‘e götürür.
Sonrasını rahmetli Arda Uskan‘dan dinleyelim:
“Salih Memecan hemen çalışmaya başladı. Önce üniversitenin bir fotoğrafını buldu, sonra fona yerleştireceği bulut resimlerini… İhsan Doğramacı’nın kafasını, kep giyerken eğilmiş olarak çekilmiş bir diasından çıkardı. Sıra işin en güç kısmına gelmişti… Kapaktaki YÖK Başkanı’nın poposu kime ait olacaktı?
Ruşen Çakır’ın direnmesi fayda etmedi. Derginin genç muhabirlerinden biriydi, yüzünün görünmeyeceğine ikna olunca, Salih’le birlikte stüdyonun yolunu tuttu ve bir kütüğün üzerine oturarak o meşhur fotoğrafı çektirdi. Memecan da artık bu dört resmi dekupe edip, mükemmel bir fotomontaj haline getirecek kadar ustalaşmıştı işinde.”
Evet, hep kendi yüzünün göründüğü o tıklanmayan, izlenmeyen yayınlar için ABD vakıflarından tonla para alan Çakır’ın ticari başarısı rastlantı değil, yılların ürünü…
Sanırım, Çakır’ın fonlandığına dair haberleri Karanlık Oda‘da “tarafsız” şekilde verip okurlarının eleştirisine maruz kalan Soner Yalçın’ın sitemi biraz da bu “başarıya.”