Her sabah güne hazırlanırken kulak kabarttığımız sabah haberleri bizi dünyadan ve çevremizden haberdar ediyor.
Peki, her sabah randevusunu ertelemeden ekrana gelen o bültenler ve haberciler güne nasıl hazırlanıyor? Ekran karşısındakileri ayıltmadan önce kendilerini nasıl uyandırıyorlar? Medyatava, sabah habercilerinin 1 gününü öğrenmek için CNN Türk ekranlarında yayınlanan “Güne Merhaba” ekibiyle birlikte gece ve sabah mesaisi yaptı.
Saatler 03:30’u gösteriyor… Haberciler tek tek binaya giriş yapıyorlar. Çoğu insan rem uykusunda uyurken, onlar bir yandan uykuyla mücadele verip, bir yandan da kahvaltılarını yaparken, sabah haberlerini hazırlıyorlar. Deniz Bayramoğlu ve Semiha Şahin’in binaya gelişini beklerken biz de onlarla birlikte kahvaltı yapıyor ve gazete manşetlerine bakıyoruz. Sabah mahmurluğuna rağmen ekip çok sempatik... Ardından Semiha Şahin ve Deniz Bayramoğlu’nun haber merkezine giriş yapmasıyla röportajımıza başlıyoruz.
Haftaiçi her gün 3 saat boyunca yayında olan “Güne Merhaba” sunucuları Deniz Bayramoğlu, Semiha Şahin ve ekibi, haberlerin yayına hazırlanışından, kahvaltılarına, kuaför diyaloglarından, esprili atışmalarına kadar pek çok şeyi samimi bir dille anlatıyor. Yayın aralarında da sorularımızı yanıtsız bırakmayan Bayramoğlu ve Şahin, program yönetmeninin son 30 saniye, son 10 saniye komutunun duyulmasıyla gayet soğukkanlı bir şekilde stüdyoya geçiyorlar ve kaldıkları yerden devam ediyorlar günün önemli gelişmelerini aktarmaya…
İşte, fotoğraflarla “Güne Merhaba” ekibinin '1 sabahlık' mesaisi…
"Fotoğraflarla 'Güne Merhaba' ekibi!" Galerisine Göz At
"İşte, 'Güne Merhaba' ekibinin sabah mesaisi!" Galerisine Göz At (VİDEO-1)
"CNN Türk'ün sabah habercileri yayına nasıl hazırlanıyor?" Galerisine Göz At (VİDEO-2)
"Güne Merhaba ekibi yayına hazırlanıyor!" Galerisine Göz At (VİDEO-3)
Sabah kaçta uyanıyorsunuz?
Deniz Bayramoğlu: 02:30'da kalkıyorum. Servis aracı geliyor ve önce beni alıyor. Montajcımız Gökçe, araç eksikliğinden dolayı bazı zamanlar gelememiş oluyor. Bazen onu alıyoruz. Bazen de almıyoruz. Ardından Semiha'yı alıyoruz. Sonra da kuaför arkadaşımızı alıyoruz. Tabii 5 dakika bizi kapıda bekletmezse eğer... Saat 03:30-04:00 gibi de kanalda oluyoruz.
Semiha Şahin: 02:55'te alarmım çalıyor.
Ertelediğiniz oluyor mu?
Semiha Şahin: Oluyor. 3 dakika, 5 dakika...
Deniz Bayramoğlu: Erteleme candır ya... Sabah ertelemeden uyanılır mı?
Semiha Şahin: En tatlı yanı o zaten. O beş dakika da 1 saat gibi geliyor. Sonra 03:20 gibi Deniz geliyor ve çıkıyoruz. Bize sorulan en sık soru da bu herhalde...
Deniz Bayramoğlu: Biz sabah habercileri, konuşurken “Aman sabah kalkmak zor vs.” gibi şeyler söylüyoruz. Zor da. Ancak sevmiyorsanız zaten yapılabilecek bir iş değil. Biz bu işi seviyoruz. O yüzden bir noktadan sonra artık uykuyu düşünmek yerine işi daha iyi nasıl yaparım diye düşündüğünüzde uyku ikinci plana geçmiş oluyor zaten. Çünkü hakikaten bir kamu hizmeti yapıyoruz. Sabah insanlar uyanacaklar, teveccüh gösterecekler, hayatlarından bir vakti başka bir şeyle harcamak yerine bize ayıracaklar. Bu hayatlarından bize 1 saati bazen 3 saati veren insanlar için çok büyük bir sorumluluk. Tabii en başta doğruyu söylemek gibi bir sorumluluğumuz var.
Semiha Şahin: Deniz'e birebir katılıyorum. İlk zamanlar benim için yataktan kalkmak çok zordu. Yataktan kalkış hızım bile şimdikine göre daha yavaştı. Ama vücudunuz da bir süre sonra buna alışıyor. Arabada genelde uyukluyorum. Ama geldikten sonra işin bilinci, keyfi, hazırlaması, insanlar uyanacak sizi izleyecek, sorumluluk onların hepsi bu binaya girdikten sonra zaten ‘merhaba’ diyor.
Hiç zorlandığınız zamanlar olmuyor mu?
Deniz Bayramoğlu: Meselâ benim migrenim var. Ağrısı bir tutuyor. Uyanır uyanmaz bir ağrı kesici alıyorum ve bazen 05:30'a kadar gelip burada koltukta uzanıyorum. Bunlar insani şeyler.
Peki, kaçta uyuyorsunuz?
Deniz Bayramoğlu: Özel bir saat yok ama gündüz mutlaka 1-2 saat uyuyorum. Hepimizin hayatları ve o hayattaki insanlara karşı sorumlulukları var tabii. O nedenle onlara da zaman ayırabilecek bir şey oluşturmaya çalışıyoruz. Saat 10:30'da evde oluyorum. Direkt kafayı vurup yatıyorum. 6 saat uyuduğum oluyor. Her gün kendi içerisinde durumun akışına göre değişiyor.
Semiha Şahin: Benim hiç düzenim yok. Gündüz uyuyup sonra akşam da uyuyabiliyorum. Gündüz hiç uyumadıysam akşam 20:30 gibi yatmış oluyorum.
Programa nasıl hazırlanıyorsunuz? Gündüz uyuduğunuz için o sırada olan biteni yakalamakta zorlanıyor musunuz?
Semiha Şahin: Belki detaylar filan kaçıyor ama bence habercilik zaten yaşam biçimi. Haber sürekli yürüyor. Teknoloji inanılmaz ve sadece televizyon yok. Gittiğimiz her yerde bilgisayar akıllı telefon var. Twitter çok önemli bir kaynak. WhatsApp gruplarında gazeteci arkadaşlarımla yazışmaya devam ediyorum. Önemli görüşmelerde onlar akşam erken yattığımı bilirler ve uyandığımda hemen göreyim diye önemli gelişmeleri oradan yazarlar. Ben de gözümü açar açmaz onu görmüş oluyorum zaten.
Deniz Bayramoğlu: Yaşayarak. Hazırlık diye bir şey yok. Ekip olarak muhakkak bir yarım saat oturup, günün önemli siyasi, sosyal meselelerini sürekli tartışırız. Habercilik bir meslek değil. Bir insanlık hali. Öyle yaşamaya başlıyorsunuz. Örneğin artık Twitter'da bir şeye bakarken haber olarak bakıyorum. Dolayısıyla günlük hayatımız zaten hazırlıkla geçiyor. Haber havuzunda eksik kalan haberler hangileri onları belirlemeye ve eksiklerini gidermeye çalışıyoruz. Gazeteleri takip ediyoruz. O haber üretim süreci program başladığında da bitmiyor. İçinde de devam ediyor. Hazır olma halinden hiç geri düşmüyoruz.
Her sabah ağır makyajlar, fönlenen saçlar, yorucu olmuyor mu? Hafta sonu makyaj yapıyor musunuz meselâ?
Semiha Şahin: Hafta sonu asla makyaj yapmıyorum. Saçıma kimsenin dokunmasına da izin vermiyorum.
Sabahları nasıl bu kadar enerjik olabiliyorsunuz peki?
Semiha Şahin: İnsan bir şeye mecbur olduğu zaman adaptasyonunu bir an önce sağlaması gerektiğini biliyor. Çünkü sorumluluğumuz çok büyük. Enerjimi bir an önce sağlayayım ki insanları uyandırayım.
O enerjiyi nasıl sağlıyorsunuz?
Semiha Şahin: Muhakkak müzik dinliyorum. O zaten hayatımın parçası. Deniz'le her sabah mutlaka bir Erkan Oğur dinleriz. Bir de bol bol kahve içiyorum.
Deniz Bayramoğlu: Semiha’nın sayesinde biz de müzik dinliyoruz ve güne güzel başlıyoruz.
Semiha Şahin: Ama neyse ki her ikimiz de türkü dinlemekten çok hoşlanıyoruz. Ben belki başka bir şey dinliyor olsaydım, Deniz’i ayıltmayıp öldürebilirdi de.
Semiha Hanım makyaj odasında sizinle ilgili önemli bir tüyo verdi. Sadece türkü dinlemiyor, saz da çalıyor muşsunuz Deniz Bey.
Deniz Bayramoğlu: Çalıyorum evet. Uzun yıllardır müzikle ilgileniyorum. Etrafımda da çok iyi müzisyen arkadaşlarım var.
Başka bir enstrüman var mı çaldığınız?
Deniz Bayramoğlu: Bir ekibimiz var. Daha çok halk müziği, deyişler, semahlar üzerine çalıştığımız. Düzenli olarak toplanıp, prova yapıyoruz. Umudumuz yakın bir zamanda bunları sahneye koymak.
Umarım biz de en kısa zamanda sizi dinleriz sahnede. Bu yönünüz de az önce söylediğiniz “biz halkın içinden insanlarız” sözünüzü de güçlendiriyor.
Deniz Bayramoğlu: Ben Şark’lıyım. Doğuluyum yani. Bunu sadece Türkiye açısından değil küresel açıdan da söylüyorum. Mevlana’nın aşkı anlatıyorken ifade ettiği gibi; bir ayağım beni var eden topraklarda duruyorken, diğer ayağımla dolaşabildiğim en uzak noktalar neresiyse, onları dolaşmaya çalışıyorum. Bu yüzden de başka türlüsünün olması beklenemez. Kendisini anlatan şeyi bilmeyen, başka birisini anlayıp anlatamaz ki…
Sabah haberlerini iki kişi olarak sunmanın avantaj ya da dezavantajları var mı?
Semiha Şahin: Dezavantajını ilk zamanlar biraz yaşadım diyebilirim. Çünkü Deniz benim için bir yabancıydı. Aynı şirkette çalışıyorduk ama muhabir olarak CNN Türk'e başladığımda Deniz yoktu. Yanlış hatırlamıyorsam askerdeydi. Deniz döndükten sonra da öyle çok yakın bir ilişkimiz yoktu. Ama birikiminden çok faydalandığım ve örnek aldığım bir gazeteciydi. Deniz'in tecrübesi çok daha fazla. Biraz çekincelerim oldu. Bir de tanımayınca gündeme karşı kimin hangi konuda hangi fikre sahip olduğunu da bilmiyorsunuz. Biz bunları zaman içerisinde aşıp öğrendik. Avantaj olarak Deniz'in tecrübesinden hâlâ yararlanıyorum. Çok soru sorarım. Hiç bir soruma da cevap veremediğini hatırlamam. 3 saat süren bir yayın. Bir de fiziksel olarak avantajları var tabii. İster istemez bir yorgunluk oluyor. Öyle zamanlarda bir soluklanma, bir yudum kahve içme ya da rejiye gidip iki lokma bir şey yeme imkanı oluyor.
Deniz Bayramoğlu: Her işin olduğu gibi avantajları ve dezavantajları var ama bunların çok da büyük ve önemli şeyler olarak tanımlanmasını beklemiyorum. Zaten Semiha anlattı detaylarını. Onun dışında ben bu durumu çok özel ya da önemli bir ayrıntı olarak görmüyorum. Kanal böyle uygun görmüş. Seyirci açısından faydası da 3 saatlik bir sabah yayınında belki iki farklı yüz görmek biraz daha rahatlatıyordur. Zaten verdiğimiz haberler de üzgünüz ki çok iyi haberler olamıyor. Yani Türkiye'nin büyük başarılarından, yurtdışındaki önemli prestij artışından, eğitim dünyamızın ne kadar harika olduğundan bahsedemiyoruz meselâ. O yüzden o açığı da zaman zaman aramızdaki diyalog ve minik esprilerle kapatmaya çalışıyoruz.
O espriler ve diyaloglar da seyirciyi bir nebze rahatlatıyor sanırım?
Deniz Bayramoğlu: Ama işte tehlikeli bir nokta. Çünkü dozunu ayarlamak lazım. Artık haberci haberin önüne de geçmeye başladı ne yazık ki. Tarzdır bir şey demiyorum ama bizim tercih ettiğimiz tarz o değil. Biz ne kadar güzel laflar söylüyoruz bakın ne kadar da zekiyiz, ne kadar da sizin siyasi görünüze oynuyoruz gibi bir iddiamız yok. Tamamen sıradan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı insan olarak, sokaklarda yürüyen, toplu taşımaya binen iki emekçi olarak aklımıza geleni söylüyoruz. Bazen vicdanımız bizi istemesek de sussam olmaz noktasına getiriyor. Onun dışında özellikle şov yapalım da biz ne kadar neşeliyiz gibi bir yapmacıklık içerisine hiç girmedik.
Ne yazık ki sabaha üzücü haberlerle de başlayabiliyoruz. Daha geçen gün bir aracın çarpması sonucu ölen bir atın haberini sunmakta çok zorlanmıştınız örneğin. O üzücü haberlerden sonra kendinizi toparlamakta zorlanıyor musunuz?
Deniz Bayramoğlu: Zorlanmaz olur muyuz. Yine geçen gün küçücük bir kız çocuğuna 7 yaşından 15 yaşına kadar neredeyse bütün köy tecavüz etmiş. Ne kadar profesyonel olursam olayım bunu verirken, insanım yahu ciğerim yanıyor. Dezavantajlı durumda olan kim varsa onlara yönelik şiddet haberlerini gördüğümde, özellikle çocuklar ve kadınlar olduğunda çok çok zorlanıyorum.
Semiha Şahin: Deniz’in de benim de böyle haberler karşısında gözlerimizin dolduğunu, sesimizin gittiği zamanları hatırlıyorum. Haber ekrandayken birbirimize bakıp “sen devam et ben bir toparlanayım” ifadelerini… Birbirimize psikolojik olarak destek verdiğimiz çok zamanlar oluyor.
Ekip olarak büyük bir dayanışma içerisindesiniz. Adeta bir aile ortamı var burada. Bunu nasıl başardınız?
Deniz Bayramoğlu: İlkeler ve hayatta neye inandığınız, asıl mesele bu. Bizim safımız da belli. Dürüstlükten, doğruluktan ve adaletten yanayız. Yaptığımız işin de bir kamu hizmeti olduğu bilincindeyiz. Bu ilkeler üzerinden hareket ettiğinizde de zaten ortada çatışmayı gerektirecek bir şey kalmıyor. En fazla haber için kavga ediyoruz. Niye öyle verdik de böyle vermedik diye… Bunu yaparken de emin olun hiçbir ideolojik, sınıfsal gibi bir şey de bize engel olmuyor. Ben gazeteciliği usta- çırak ilişkisiyle öğrendim.
Ustanız kimdi?
Deniz Bayramoğlu: Abdurrahman Yıldırım. Şu an Habertürk gazetesinde ekonomi yazıları yazıyor. Benim için baba yarısıdır. Beni ekmek sahibi yapan adamdır. Gazeteci kalmam da ısrar etmişti. Bana söylediği söz de şuydu; sen de yeni adamlar yetiştir dedi. Benim borcum da budur. Böyle davranmak zorundayım.
Semiha Şahin: Deniz’in söyledikleri çok önemli. Birbirimize çok güvendiğimiz, sevdiğimiz ve zaten dışarıda da görüşmeye devam ettiğimiz bir ekibimiz var. Deniz’in söylediği gibi sadece işin görünen kısmı ben ve onun ekranda olması ama onlar olmasa biz ne yapabiliriz. Biz işin bir parçasıyız. Ancak arkadan gelen çok büyük bir emek var.
Programda Emre Tilev ya da Uğur Önver spor haberlerini sunmaya başladığında, Deniz beyle sohbet koyulaşıyor. Semiha Hanım suskun. Bu çok dikkatimi çekti. Erkeklerin futbol heyecanı ekran yüzlerine de yansıyor sanırım?
Semiha Şahin: Ben mümkün olduğunca katılmaya çalışıyorum. Ekibin de beni bu konuda uyardığı ortada. Futbolu çok sevmiyorum. Ama anlayabildiğim kadarıyla sorup, öğrenmeye çalışıyorum. Deniz, Uğur ve Emre hem bu işi çok seviyorlar, hem de bu işin içindeler. Ben de elverdiğince katılmaya çalışıyorum.
Deniz Bayramoğlu: Ben esasında futbolu sevmem. Ama futbol Türkiye’de sosyal bir mesele. Borsa muhabirliği yaptığım dönemde herkes futbol konuşuyordu. Bir an baktım ki feci bir soyutlanma yaşıyorum. O günden sonra ilgilenmeye başladım. Emre ve Uğur’un bilgisine ve spor kültürüne yetişmem asla mümkün değil. Ben sadece ayak uydurmaya çalışıyorum o kadar. Takım da tutarım ama yönetimin aldığı kararları ve Türkiye’deki futbol ortamını beğenmediğim için dört senedir stada gitmiyorum.
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Deniz Bayramoğlu: Fenerbahçe taraftarıyım.
Semiha Şahin: Bu arada futbolu sevmiyorum derken aslında bir şeyi de düzelteyim. Futbolu teknik olarak bilmediğim için program sırasında konuşulduğu zaman ben galiba dışarıda kalıyorum. Yetişemiyorum o anlamda ama oyunu izlemeyi seviyorum. Takım da tutuyorum. Beşiktaşlıyım. Beşiktaş’ta oturuyorum. Ama dediğim gibi işin tekniğine gelince eksiğim.
Yakalamışken Emre Bey’e de soralım. Siz ne diyorsunuz bu futbol sohbetine?
Emre Tilev: Aslında Semiha çok bilgili, deneyimli ve başarılı bir spiker. Ama tabii erkekler daha farklı bakıyorlar futbola. Genel görüntüye baktığınızda Semiha bu işin en iyilerinden biri. Ama futbola uzak olduğu için bazen böyle oluyor. Deniz futbola çok yakın. Mesela haber spikerleri tanıyorum ben, futbolun yanından geçmemişler. Ama Deniz yanından geçmiş ve içinde olmuş. Meselâ Deniz'i bizim spor servisine koysan maç anlatır mı bilmem ama çok güzel haber sunar.
Domuz gribine yakalanmıştınız. Çok geçmiş olsun. Şimdi nasılsınız?
Emre Tilev: Teşekkür ederim. Atlattım atlattım. Mersin'de bir konferansa katıldım. Oranın dönüşünde böyle ciğerlerimde hafif bir ağrı hissettim. Bir arkadaşım var ona gittim. “Bir şey yok Emre'cim” dedi. “Gayet iyi” dedi. Yattım, uyandım. Uyandığımda rezil haldeydim. Çünkü çok ciddi bir grip yaşıyordum. Hastaneye gittim. Aynı doktor arkadaşım “film çektirelim” dedi. Zatürre olmuşsun dediler. Dedim bir gece de zatürre olunur mu? “Bir de gündemde çok var H1N1 testi yaptıralım” dedi. Onu yaptırdılar. O test sonrasında da pozitif çıktı. İlaç kullandım. Yaklaşık 5-6 gün yattım. Hatta raporluyken buraya gelip çalıştım da. Hakikaten zor bir süreçti. Şu an gayet iyiyim. Başta siz olmak üzere herkese çok teşekkür ederim.
Biz teşekkür ederiz. Deniz Bey, kaç yıldır ekrandasınız?
Deniz Bayramoğlu: 2000 yılından bu yana televizyonculuk yapıyorum. O tarihten bu yana da CNN Türk’teyim. Gazeteciliğe de 1994 yılında başladım.
Ya siz Semiha Hanım?
Semiha Şahin: İlk olarak 2007 yılında Sky Türk’te muhabir olarak başladım. Ardından CNN Türk’e geldim. Yine burada 2.5 yıl kadar muhabirlik yaptım. 2.5 yılı aşkın süredir de “Güne Merhaba” ekibindeyim. Yani toplamda 8 yıl oldu.
Beğendiğiniz televizyoncular kimler?
Deniz Bayramoğlu: Her beğeniyorum demek aslında bir kısmını dışarıda bırakmak anlamına geleceği için böyle bir yorumda bulunmak haddime değil. Hepsi çok saygıdeğer ve iyi işler yapan arkadaşlarımız.
Semiha Şahin: Mesleğe ilk başladığımda Fatih Portakal Kanal D’de muhabirdi. Ben Sky Türk’teydim. O bana sokakta nasıl daha doğru anons çekebilirim, dikkat çeken bir anons verebilirim onu öğretmişti. Ama ekranda da onun doğallığını samimiyetini çok seviyorum. İnsan olarak da kendisini çok seviyorum. Sabah haberlerini sunduğum için yalnızca Ana Haber bültenini izleme şansım oluyor. Yine Cüneyt Özdemir’in yorumu ve haberciliği gerçekten hoşuma gidiyor. Kadınlardan da daha mesleğe başlamadığım ortaokul yıllarında kendime örnek aldığım şu an Habertürk’ün anchor’u Didem Arslan. Aynı zamanda akrabalığımız da var onunla. Didem’in ekrandaki duruşunu, diksiyonunu, doğru soru sormasını ve tarzını beğeniyorum. Onun dışında CNN Türk’te Başak Şengül’ü çok beğeniyorum.
Geçtiğimiz aylarda İsmail Küçükkaya ile İrfan Değirmenci sosyal medya üzerinden bir rating polemiği yaşamıştı. Haber bültenlerinde rating olması doğru bir uygulama mı sizce?
Deniz Bayramoğlu: Haber ratingle ölçülebilecek bir şey değil. Haber programında rating olmamalı. Keşke olmasa… Noam Chomsky, ‘Rızanın İmalatı’ kitabında şunu der; siz büyük basın kuruluşlarının uluslararası şirketlerin reklamlarını sattığını mı düşünüyorsunuz? Hayır, onlar aslında seyircisini büyük şirketlere satıyor. Rating bu sonucu getiriyor.
Semiha Şahin: Bence de çok kötü. Büyük bir çıkmaz hatta çünkü burası bir haber kanalı ve siz izleyiciye sadece iyi olanı veremezsiniz. Onu eğlendirecek olanı, ona en renkli olanı sunamazsınız. Bir kere yaşadığınız ülkeye, olup bitene bakın. Gündem zaten ağır ve kötü. Bunu verirken de ‘ben daraldım, bunaldım, onu seyretmeyeceğim’ deyip değiştiriyorsa izleyici ve bunun sana kaybı rating olarak geliyorsa bu çok kötü. Kötü olanı nasıl satacaksınız? Bunu da vermek zorundasınız.
İleride farklı formatta bir program yapmayı düşünür müydünüz? Tartışma programı sunmak ister miydiniz meselâ?
Deniz Bayramoğlu: Kanalın politikasına bağlı. Eğer onlar beni öyle bir konuda uygun ve değer görürlerse, memnuniyetle kabul ederim.
Deniz Bey, müzikle ilgilendiğinden söz etti. Peki ya siz haftanın yorgunluğunu üzerinizden nasıl atıyorsunuz Semiha Hanım?
Semiha Şahin: Yoga yapıyorum ve Flamenko yapıyorum. Özellikle flamenkoyu çok seviyorum.
Canan Kaya / Medyatava
twitter.com/ckayacanan