Radikal yazarı, Gezi Parkı eylemlerinde medyanın notunu verdi!

Gazetenin köşe yazarı Uğur Vardan, bugünkü yazısında halkın 'Gezi direnişi'nde hangi medya aktörlerinin sınıfı geçtiğini yazdı.

Google Haberlere Abone ol
Radikal yazarı, Gezi Parkı eylemlerinde medyanın notunu verdi!

Yazısına tüm yaşananların bize bu halkın demokratik olgunluğunun Başbakan'dan, İçişleri Bakanı'ndan ve Vali'den daha üst seviyelerde olduğunu gösterdi diyerek başlayan Vardan'ın bugünkü yazısı şu şekilde:



Böyledir bu işler. Halk, ağacını devletinden korumak ister, görev tanımında ağaç kadar vatandaşına da sahip çıkmak olan devlet ise tuhaf bir şekilde koruma yerine biberini, tazyikli suyunu, öfkesini, kontrolsüz şiddetini kusmayı tercih eder. Sonuç? Cem Yılmaz’ın da dediği gibi ‘İyiler kazanır. Daima…’ Hafta başından beri aklımda özellikle 80’lerde TRT’de pazar sabahları gösterilen ve ‘Herkes için çevre’ bilincini aşılamaya çalışan filmler üzerinden meseleye dalmak vardı. Bu filmlerde mahallenin en eski ağacı kesilmeye çalışır, sonrasında bu ağaca gözünü diken ve oraya apartman kondurmaya niyetli gözü dönmüş işadamına karşı başta çevrenin minikleri, köpekleri, kedileri ve nihayetinde sakinleri olmak üzere mücadele verirler ve kazanırlardı. Lakin yaşanılanların boyutu ve süreci bu tür filmleri çoktan aştı ve gerçek bir halk hareketiyle, suskunluğunu, üzerindeki ölü toprağını, iktidar fikrine olan korkusunu atmış bir kitlenin belki de siyasi tarihimizdeki en muazzam haykırışına dönüştü (şimdi her üfürük meseleden manalı manasız sosyolojik analizler çıkaran çokbilmişlerimize sesleniyorum, işte size malzemenin hası, ekranlarda bol bol tartışın, tabii tahakküm altındaki TV kanalı yöneticileri izin verebilirse).



Evet, bu sınavın en kötüsünü TV’ler verdi. Başta da haber kanalları… Gerekli gereksiz programlarla top çevire çevire bir hal oldular, ancak cumartesi günü öğleden sonra akılları başlarına geldi, kameralarını olay mahalline çevirdiler. Yazmazsam kendime saygım kalmayacak; en azından NTV durumu kurtarabilirdi, madem bu bir ‘Ağaç kurtarma operasyonu’ydu, gelişmeleri ‘Yeşil Ekran’ adlı programları içinde verebilirler, böylesi bir kamuflajla kendilerini kurtarırlardı. Bu noktada süreç boyunca izlediğim İMC TV, Halk TV ve Cem TV bence sınavı alnının akıyla geçen kanallardı, kendilerini basın ahlakı adına can-ı gönülden tebrik ederim. Facebook, Twitter gibi sosyal medyanın sınıfı geçtiğini söylemek zaten manasız (üstelik Başbakan’a “Twitter denen bir bela var” dedirttiklerine göre mesele kapanmıştır)...



Meselenin ‘Yazılı basın’ kanadına gelince şükür ki umut hâlâ onlardaydı. Ayıptır söylemesi kendi gazetem Radikal, özellikle de internet sitesiyle (Cüneyt Muharremoğlu yönetimindeki ekibin özel çabaları), muhabirleriyle (Merkezde şefleri Ömer Erbil, olay yerinde Elif İnce, Serkan Ocak, İsmail Saymaz ve İdris Emen) kadrajlarıyla Muhsin Akgün (eylemlerde ‘aktivist’ takılanlarımızı saymıyoruz, çünkü bir anlamda ‘Görevimizi yerine getirdik’) bu cephede bayrağı en önde taşıyanlar arasındaydı. Yeri gelmişken eski bir ‘Radikalli’ Sırrı Süreyya Önder’e ayrı bir parantez açmak gerek sanırım. Bu direnişin sembol ismiydi, öyle de kalacak. Üçüncü günde mavra yapmak için kendisini aradım; “Bu işte bir oyun var!” dedim: “Sen geliyorsun dozer duruyor, sen gidiyorsun çalışıyor, dozerciyle anlaştınız mı?” “Basın, yaz bunları” dedi. Ekledim: “Haftaya İmralı’ya gidiyorsun, buraları ne olacak?” “Çocuklar emaneti korurlar!” cevabını verdi. Lakin ertesi gün kendisine uygulanan polis şiddeti bütün bu esprilerinin yerine kaygıya bırakmıştı ki, şükür ne Sırrı’ya ne de harekete bir şey olmadı. Hatta hareket, kendi tarihini yazacak noktaya geldi. ‘Basın turu’muza devam edersek sınıfta kalanları zaten biliyorsunuz ama en çok kalanı ise Sabah oldu. Manşete taşımadılar, görmediler, en nihayetinde iş işten geçtikten sonra ‘Gaz kesildi sis dağıldı’ manşetini attılar (Çünkü Başbakan da gaz konusunda yanlış yaptıklarını itiraf etmişti). Oysa aynı Sabah şimdiki İçişleri Bakanı Güler’in, İstanbul Valisi olduğu dönemdeki 1 Mayıs’ta yarattıklarını, zamanın Emniyet Müdürü Cerrah’ı da işin içine katarak ‘Gazcı Kardeşler’ başlığıyla vermiş ve büyük takdir görmüştü. Aradan geçen sürede ne değişti, Güler aynı Güler, gazlar aynı gaz, sadece şiddet arttı. Sabah kanadının yüz akı ise Emre Aköz’dü, mesela Haşmet (Babaoğlu) abimiz sürekli top çevirirken o gerçekleri yekten söyledi (ikisi de çok yakından tanıdığım isimlerdir ve bu yüzden de gözüm, özel olarak üzerlerindedir).



Yazının tamamı için tıklayın.




Sıradaki Haber İçin Sürükleyin