Radikal Gazetesi yazarı Berkun Oya, son yazısında "Sevmesine sevdim gazeteye yazı yazmayı, kafamın içini düzene soktu, tatillere götürdü beni, evimden bile çıkmadan. Sevdim ama gitmek gerekiyor..." sözleriyle gazete ile yollarını ayırdığını açıkladı.
İşte yazarın 'Bitti' başlıklı yazısı:
Bu benim son yazım. En azından bir süre için. Belirsiz ama
muhtemelen uzun bir süre. İnsanın hayatta ancak özleyerek
yapabileceği, aralıklarla uzaklaşıp, özleyerek geri dönmesi gereken
şeyler var sanırım. Şeyler, yerler, hatta insanlar. Tiyatro mesela,
oyun yazmak, işte tam da böyle bir şey oldu benim için. 20’li
yaşlarımın başlarında, en son Yangın Duası adlı oyun olmak üzere
arka arkaya bir sürü oyun yazdım kusar gibi, sonra durdum. Yaklaşık
beş yıl tamamen uzaklaştım tiyatrodan. Sonra bir gün, sebebini
hatırlamıyorum, kaşlarımı çatıp alnımı kaşıdığımı hatırlıyorum,
“Oltalar suyun altında karıştı” dedim durduk yerde içimden, sonra
bir kâğıda yazdım bu cümleyi, arkası çorap söküğü gibi geldi,
Bayrak oyununu yazdım. Ardından bir uzun ara daha verdim oyun
yazmaya ve bir gün geldi, oturdum masanın başına, askerden oğlu
dönmüş bir annenin heyecanıyla Güzel Şeyler Bizim Tarafta adlı
oyunu yazdım.
Oyun yazmak işte böyle bir meşgale oldu benim için, özlemelerin ve
kavuşmaların hep faydasını gördüm. Gazeteye yazı yazmanın da pek
farklı olmadığını hissediyorum bir zamandır, inanıyorum ki her
sayfa, her yazı bir sofradır ve ben, elimden geldiğince, misafire
çıkarılan porselen tabaklar gibi yazılar yazmaya gayret ettim
haftalardır. Bugün topluyorum sofrayı, gidiyorum bu sayfadan.
Gitmek gerekiyor. Sevmesine sevdim gazeteye yazı yazmayı, kafamın
içini düzene soktu, tatillere götürdü beni, evimden bile çıkmadan.
Sevdim ama gitmek gerekiyor. Bir hikâye geliyor aklıma. Miles Davis
ve Keith Jarrett bir dönem sürekli birlikte konser veriyorlar. Bir
zaman sonra aynı temaları sıklıkla çalmaya başlıyorlar, çalması
zevkli, çalmayı seviyorlar, seyirci de bayılıyor, salonlar doluyor,
herkesin keyfi yerinde. Bir kişi hariç... Bir gün Miles Davis
kenara çekiyor Keith Jarrett’ı. Epey genç o yıllarda Keith Jarrett
ama büyük müzisyen. Miles Davis ise Miles Davis... Bir kavanozun
içine üflese nefesini ve kapağını kapatıp bir masanın üstüne koysa,
çeker bir sandalye, otururum ben o masanın başına ve beklerim,
sakalım uzadıkça, cümlelerim kısalsın diye... Kenara çekiyor ve
soruyor Keith Jarrett’a: “Keith, ben neden artık balat çalmıyorum,
biliyor musun?” Merakla bekliyor genç ve dâhi müzisyen sorunun
cevabını. “Çünkü çok seviyorum balat çalmayı” diyor, “Çok seviyorum
da ondan...” Bu kadarıyla anlıyorlar birbirlerini, yerlerinde
saymaya başladıkları konserleri bitiriyorlar, sıcak ve güvenli bir
limandan ayrılıp, fırtınalı, soğuk sulara yelken
açıyorlar.
Kendimi Miles Davis’le karşılaştırmak gibi bir şuur kaybı
yaşamıyorum elbette. Sadece anlıyorum neden balat çalmadığını ve
limandan ayrılıyorum izninizle. İçimde esneyen bir boşlukla
yaşıyorum ben kendimi bileli, haftalardır yazdığım yazılar, bana
boşluğun da bir kıymeti olduğunu gösterdi. Binayı bina yapanın
duvarları değil, duvarların içinde kalan boşluk olduğunu öğretti.
Bana bu imkânı verenlere minnettarım.
Kim bilir, belki bir gün, bir başka sofrada karşılaşmak umuduyla,
veda ediyorum sizlere. Hanımlara hayali gelin başları, beylere
abiye sandaletler ve güneşli, güzel bir yaz diliyorum hepinize...
(Radikal)