Gazeteci Ertuğrul Özkök, dün yazdığı "B 747'nin yeni siması ve B 777'deki beşinci kişi" başlıklı yazısında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nın ABD gezisini yazdı.
Özkök, "Bu arada Kılıçdaroğlu’nun ekibindeki gazetecilere bir tüyo vereyim. Haber Türk New York’taki yazarı Oray Eğin’i bu geziyi izlemek üzere görevlendirmiş. B 777 kadrosundaki arkadaşlar, aman dikkat… Oray çok renkli bir yazardır. Hepinizi atlatabilir orada…. Gazetesi onu bir zamanlar Orhan Pamuk’un Nobel törenine göndermişti; vallahi biz Hürriyetçilere bile kök söktürmüştü orada… B 747’de demir disiplin var. Böyle sorunlar olmaz ama siz çok gri tonda kalabilirsiniz… Tavsiyem biraz renkli izlenim de yazın…" demişti
Ve İşte Habertürk yazarı Oray Eğin'den o yazı geldi.
ORAY EĞİN'İN BUGÜNKÜ YAZISI:
Otelin gecesi 25 bin TL
CHP gazetecilerin sadece yol paralarını ödediğini, konaklama masraflarının kendilerine ait olduğunu söylüyor. Heyetin kaldığı Jefferson’ın kendi sitesinde 11 Ekim akşamı konaklama bedeli 1230 dolar artı vergiydi: Aşağı yukarı 25 bin TL ediyor. Özel bir indirim yapıldı dense bile D.C.’de IMF toplantısı yüzünden bu hafta otel fiyatları astronomik. İnse inse ne kadar iner?
Türkiye’de bir gazetecinin gecesi 25 bin TL’lik otel masrafını ödeyecek tek bir kurum biliyorum, o da çalıştığım gazete. Böyle bir masraf yazmayı hem kendime yediremem, hem de burada çalışan meslektaşlarımdan utanırım. KRT, Cumhuriyet veya Halk TV bu kadar cömertse ne güzel. Her ay sadece otel paramı ödesinler, Habertürk’ten anında ayrılıp buralarda bedava çalışmaya razıyım.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortadan kaybolduğu sekiz saat
Washington D.C.
Gazetecilikte isim takmayı Emin Çölaşan’dan öğrendim. Keşke onun kadar tutturabilsem. The Jefferson adlı otelin lobisinde dün check-in yapan gazetecileri izlerken onları başka karakterler gibi düşündüm. İsmail Saymaz’dan mutlusu yok. Yeni dönemin Yavuz Donat’ı olma rolünü çok benimsemiş, CHP sözcüsü Faik Öztrak’la kanka muhabbetini kısa bir telefon konuşmasıyla böldü: “Kılıçdaroğlu’ndan özel demeç aldım, hemen girelim,” diye İstanbul’la konuşuyordu. Tıpkı Donat gibi Saymaz’ın bu haberi de ne özel ne demeç ne de haber, ama her lider yanında bir Yavuz Donat ister. Cumhuriyet yazarı “Dr. Emmett Brown” ise artık “dede şakaları” (dad jokes) aşamasına gelmiş, heyete “Benim arkamdan bir işler çevirmişsiniz,” diye takılıyordu. Bir yanda Minnie Mouse, bir yanda saat 15:00’teki öğlen yemeği randevusu yerine otelde biraz dinlenmeyi bekleyen, “Beyefendi’nin gelmesine daha çok var,” diyen tanımadığım birilerinin arasında kendisine Clouseau demek istediğim ama yeteri kadar tanımadığım için benzetmenin oturmasından endişe ettiğim Karar’ın yayın yönetmeni vardı. Odasının anahtarını aldı ve yukarı çekildi hemen.
Bu isimler Grateful Dead'in sadık hayran kitlesi “deadhead”ler gibi Kılıçdaroğlu’nun özellikle seçtiği ve ABD’ye getirdiği gazeteciler. O kadar mutlu, gururlu, büyük bir başarı elde etmiş gibi kibirli ve kendileriyle ilgililerdi ki 20 metrekarelik otel girişinde—lobi bile değil—beni fark etmediler bile. Aynı zafer sarhoşluğuyla gezinin en önemli haberini de atladılar.
BİLETİNİ YAKTI ARABAYLA YOLA ÇIKTI
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Salı sabahı Boston’da yaptığı bir görüşmeden sonra tarifeli uçakla başkente gelmesi bekleniyordu. Ama biletini yaktı ve otomobille yola çıkmaya karar verdi. Boston ve D.C. arası trafiksiz, hiç durmadan en az sekiz saat demek. Amerikan otobanı da olsa yorucu. Tren ve epey kısa sayılabilecek uçak seferleri var. 15 bin dolar gibi cüzi bir ücrete 10-15 kişilik özel uçak bile kiralamak mümkün.
Ama Kılıçdaroğlu otomobille gelmeyi tercih ediyor, yanındakiler de şaşırıyor. Sabah Erdoğan’ın anayasa ve aile çıkışına yanıt vermek, bunu da daha evvel gündeme getirdiği Türken Vakfı için yapılan gökdelenin önünde yapmaya karar veriyor. Çalışma arkadaşlarına “Gökdelen neredeydi, Washington’da mı, gidip önünde bir video çekelim,” diyor. Gökdelenin yol üzerinde—dört saat mesafede—Manhattan’da olduğun öğrenince istikamet New York’a doğruluyor.
Gazeteciler, parti sözcüsü, başka milletvekilleri planlandığı gibi tarifeli uçakla D.C.’ye geldiklerinde Kılıçdaroğlu epey izlenen New York video’sunu daha yeni paylaşıyordu. CHP söz konusu gökdeleni Erdoğan’ın ailesine yaptırdığını iddia ediyor, Türken Vakfı ise New York’ta öğrenci yurdu yapıldığını.
Gazetecileri böyle atlatıyor Kılıçdaroğlu. Hiçbir gazetecinin de aklına bir araba kiralayıp peşine düşmek gelmiyor. Türkiye’yi yönetme iddiasındaki bir lider gezisi üzerine epey spekülasyonlar yapılan ABD gibi bir yerde en azından sekiz saat ortadan kayboluyor. O sırada ne yaptığına dair hiçbir bilgi yok. Bildiklerimiz sadece parti yetkililerinden aktardığından ibaret.
NEW JERSEY’DE HAMBURGER YENİYOR
Kılıçdaroğlu’nun siyah Tahoe tarzı SUV tarzı özel aracını Boston’da da hizmet veren özel bir şoför kullanıyor. Boston’dan New York’a dört saat boyunca hiç mola yok. New York’ta gökdelen inşaatının önünde bir video çekiliyor. Ardından hiç vakit kaybetmeden D.C. için yola çıkılıyor, çünkü akşam Johns Hopkins’in şehirdeki kampüsünde öğrencilerle buluşma var. Gecikileceği için toplantı saati 17:00’den 18:00’e itiliyor—Amerikan teamüllerinde alışılmadık bir son dakika değişikliği.
Kılıçdaroğlu’nun kara yolculuğunda yanında basından sorumlu Ömer Topsakal (şeffaflık adına not: 2019’a kadar Habertürk’te çalışıyordu), İBB başkan vekili ve bu gezinin organizasyonunu üstelenen Selçuk Sarıyar ve bir de kameraman var. Keşke bir de yaka mikrofonu olsaymış.
New York ve D.C. arası en iyi ihtimalle bir dört saat daha. Ekip ihtiyaç molası için New Jersey’de hızlıca duruyor, bir hamburger yiyip yola devam ediyorlar. Johns Hopkins’deki görüşmeye de 10 dakika gecikmeli varıyorlar.
Biden ve Erdoğan programlarını böyle gizlemiyor
Ben Amerika’da Joe Biden’ın seçim kampanyasını takip ettim. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler için gezilerini takip ettim. Hepsinde program önceden saat saat belli, bir milim bile oynamazdı. Biden’ın gezilerinde—Amerika’daki bütün kampanyalarında gelenek olduğu üzere—gazeteciler bir haber havuzu oluşturur, kendi aralarında gelişmeleri an be an e-mail üzerinden duyurur. Amerikan Başkanı için bir Türk gazeteci dış kapının dış mandalıdır, ama her gün günde en az 10 tane e-mail alıyorum ve şeffaf demokraside Joe Biden’ın her gün ne yaptığına hakimim. Erdoğan ekibinin de tercih ettiği bir gazeteci olduğumu zannetmiyorum, ama istediğim zaman gezi programı hemen yollanıyor.
Özgürlük ve şeffaflık vaat ettiğini iddia eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun programına ise hakim değilim. ABD bir Türk siyasetçinin her gün gideceği bir yer değil, programın çok önceden belli olması ve ayrıntılarıyla paylaşılması gerekirdi. Ama sadece ben değil başka gazeteciler de son dakikada, biraz da zorla, programa ulaşıyor. Gezinin olup olmayacağı bile son ana kadar net değildi. Ben geziyi, oteli, programın taslağını CHP’deki bir sürü başka kaynağımdan öğrendim.
Şeffaflık neden önemli biliyor musunuz?
Dün AK Parti’ye yakın biriyle konuştuğumda ısrarla şöyle dedi: “Kılıçdaroğlu durup dururken ABD’ye gidemez. İllaki bir yerde, bir saat de olsa biriyle görüşecektir, bir gizli buluşma vardır. Bunlar programda yer almaz, ya da dinlenme saati olarak yer alır. Bir akşam yemeği ya da sabah kahvaltısı olabilir.”
Basına kapalı görüşmeler, programın son an’a kadar belli olmaması hakikaten de bu komplo teorilerini besliyor. Karşı tarafa böyle bir malzeme vermeye ne gerek var?
Yanıt olarak “Keşke,” dedim. “Keşke o kadar ince hesaplar yapabilecek kadar usta ve kurnaz olabilse CHP.”
Komplo teorileri ve gerçekler
Türkiye gündeminin son derece sıcak olduğu, seçim yarışının başladığı bir dönemde Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye gelmesi başlı başına tartışma konusu. Neden şimdi? Bir kere şehirde IMF’in yıllık toplantısı, ayrıca Amerikan ordusunun geleceğini belirleyecek bir başka önemli kongre yapılıyor. Şehrin sokakları üniformalı askerler, emekli generaller ve boyunlarında delege kartlarıyla IMF’ten borç istemeye gelen üçüncü dünya ülkeleri yetkilileriyle dolu.
D.C. bu iki büyük olaya kilitlenmiş durumda. Türkiye’deyse sansür yasası Meclis’ten geçirilmeye çalışılırken ana muhalefet partisi sekiz saatini otobanda boşa harcıyor, parti sözcüsü de bir koca günü geyik muhabbetiyle geçiriyor.
Kılıçdaroğlu uçakla gelse bile Salı günkü D.C. programında sadece Johns Hopkins’de 50 öğrenciyle buluşmak vardı; bir buçuk saat toplam.
Bu sekiz saatlik araba yolculuğu spekülasyonlara açık. Türkiye’de çok uzun zamandır siyaset gerçek ve verilerle değil, algıyla yapılıyor. Türkiye yönetme iddiasındaki bir liderin sekiz saat ortadan kaybolma gibi bir lüksü yok. Her şey bir yana, o çok kıymetli sekiz saat çok daha verimli harcanabilirdi. Yazının devamı için tıklayınız