Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği 'kızlı erkekli aynı evde kalmaları bizim demokrat muhafazakar yapımıza ters' sözleri tartışma yaratmış ve birçok köşe yazarı bu sözleri özel hayata müdahele olarak yorumlamıştı.
Başbakan'ın bu sözleri muhafazakar medyanın da gündemindeydi. Star gazetesi yazarı Fehmi Koru Erdoğan'ın sözlerini 'başbakan'ın gençler konusundaki hassasiyeti' olarak yorumlarken yeni şafak yazarı Ali Bayramoğlu da başbakanın şahsi fikirlerini söylemesiyle iktidarın şahsileştidiğini ifade etti.
Muhafazakar medyadan yazarlar konuyla ilgili şunları yazdı.
Fehmi Koru'nun yazısı şu şekilde
"Biz kimsenin yaşa tarzına müdahale etmedik diyen bir devlet adamı evlerin çatıları altında kimlerin barınacağına, insanların mahremine karşır mı?
Kesinlikle bu işte bir yanlışlık var.
Çocuk sahibi olanların Başbakan Erdoğan'ın başbakan Tayyip Erdoğan'ın hassasiyetini anladıklarını sanıyorum, kendi hesabıma aben anlıyorum. Aile kurumuna önem veren biri Tayyip Bey, sağlıklı yuvalar kurulmasını arzu ediyor. Genç kızların istismar edilmesini doğru bulmuyor. Kendisinin iş başında olduğu bir dönemde evlilik dışı ilişkiler yaşnmasını istemiyor.
...
Butün bunlar olabilir ama her ne kadar muhafazakar olursa olsun, bir hükümet evlerin kimlere kiraya verileceğine, içinde kimlerin oturacağına, kimlerin misafirliğe geleceğine nasıl karışır?
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Ali Bayramoğlu ise şunları yazdı
"Başbakan basının, kültürün, sporun, üniversitenin, hatta bilginin kendi iç dinamikleri üzerinden özerk olmasını kabul etmediği, buna müsaade etmediği gibi, bu alanlara yakınlık ve sadakat esasına göre 'mikro-işletmecilik' düzeyinde müdahalelerde bulunuyor.
Böyle olunca kaçınılmaz olarak siyasi iktidarın kurumsal kararları değil, Başbakan'ın kişisel görüşleri, değerleri tüm alanlara yayılma eğilimi gösteriyor. Ve ortaya bir yandan artan oranda 'totalci bir görüntü', öte yandan 'iktidarın şahsileşmesi' hali çıkıyor.
...
Tüm muhafazakarlaşma tartışmalarında olduğu gibi Başbakan'ın yurtlarla ilgili söyledikleri hoşa gider ya da gitmez, ancak bu siyasetin doğal müdahale alanında, siyasi iktidarın tercihleriyle ilgili, meşru sınırlar içinde bir durumdur. İktidarda muhafazakar bir siyasi parti varsa, kamusal alana ilişkin 'muhafazakar' uygulamalar kaçınılmaz olur.
Ancak müstakil evlerle ilgili söyledikleri muhafazakarlık meselesini aşan, inanılmaz ve kabul edilemez bir durumdur"
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Türkiye gazetesi'nden Fuat Uğur devletin gençlere karışamayacağını yazdı.
Biliyorum, pek çok insanın sıkıştığı yegâne nokta bu. İdam
cezasının kaldırılmasıyla ilgili tartışmalarda da sık sık işittik
bu sorunun benzerini:
“Ya senin çocuğuna çok ağır işkenceler edip öldürselerdi? Yine de
idam edilmesin der miydin?”
Başkalarını bilemem ama ben Türkiye ortalaması gibi
davranırdım.
Amerikalıların ordinary people (filmi de var) dedikleri sıradan
insanlar gibi.
Kızımın vazgeçmesi için elimden geleni yapar, aile büyüklerini
devreye sokar, gerekirse çevresiyle, hatta evde kaldığı arkadaşıyla
görüşüp caydırmaya çalışır, tartışır, küser, eğer benden para
alıyorsa parasını keserdim.
Ama asla şiddet uygulamazdım. Rest mi çekti bana? Her şeye rağmen
“kalacağım arkadaşımla birlikte” mi dedi?
Bitti. Artık sağ salim ve mutlu olmasını dilemekten başka elimden
bir şey gelmez. Ondan sonra ben karışamam. Komşusu karışamaz.
Devlet hiç karışamaz. Aksi halde özel hayata müdahale, yani hukukun
ihlali olur.
Nokta.
Ammaaa! Eğer kızımın veya oğlumun birlikte kaldığı kişi, onunla
evli bile olsa… Eğer belalıysa, şiddet uyguluyorsa, yasa dışı
işlere bulaşmışsa…
O zaman devlete “Evladım tehlikede, gel bana yardım et” derdim.
Çünkü devlet bu gibi durumlarda var.
Olmak zorunda.
Uğur'un yazısının tamamını okumak için tıklayınız