Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor

Haberciliğe “mecburi” ara veren Mirgün Cabas, babalıktan Tuba Ünsal’la evliliğine, Milliyet’le ayrılığının perde arkasından Fatih Altaylı’yla polemiğine kadar Medyatava’dan Neslihan Akdaş’a konuştu.

Google Haberlere Abone ol
Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor

Tam zamanlı babalık yapıyorum…”Sohbete böyle başladı. Babalığı ilk tattığında yani ilk kızı Leyla doğmadan, yaklaşık 5 yıl önce Türkiye’nin en büyük haber kanalının en şık, deneyimli, sevilen yüzlerinden biriydi. Muhabirlik, yöneticilik, haber programları derken şartlar gereği habercilikten life style dergiciliğe, GQ’nun başına geçti. Bu sırada oyuncu-model Tuba Ünsal’la evlendi. Çiftin Civan Mert adında bir oğulları oldu. Yine aynı dönemlerde Doğuş Grubu’ndan ayrıldı. Ardından Milliyet’teki yazılarına da son verildi. Mirgün Cabas’ın hayatında artık üç çocuk var; Leyla, Civan Mert ve eşinin ilk evliliğinden kızı Sare.



Cabas, tüm gününü çocuklarına ayırıyor; diğer yandan kurduğu life style erkek sitesi ceyms.com ve devamındaki projelerle ilgileniyor. 5 yıl önceyle karşılaştırınca medyadaki süreç onu da pek çok haberci gibi bambaşka bir yere getirdi. “Mutluyum” diyor Cabas. Kimseye de kırgınlığı yok.



Sohbetimiz sırasında bol bol çocuklardan, Tuba Ünsal’la evliliğinden konuştuk. Milliyet’teki ayrılığın perde arkasında neler yaşandığını, eşi hakkında çıkan haberlere nasıl isyan ettiğini de anlattı Cabas. Önemli olan huzursa Mirgün Cabas bunu çoktan yakalamış görünüyor. Darısı başımıza...



Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor



Yıllarca yoğun bir temponun ardından şimdi daha sakin bir hayatınız var. Neler yapıyorsunuz? Günlük rutininiz nasıl?



Tam zamanlı babalık yapıyorum. İyi de oluyor. Çocuk büyütmek kolay değil, bazen iki kişi bile yetmiyor bu işe. Ve birinin elinin mutlaka sürekli çocuğun üstünde olması gerekiyor. Tuba’yla iyi organize olduk, paslaşıyoruz. O yeni bir programa başladı. Sabahın köründe kalkıyor ve belli bir saate kadar evde olmuyor. Benim babalık görevim daha fazla ortaya çıkıyor. Şikayetçi değilim. Çocuklar harcadığın mesainin karşılığını sana hemen geri veriyorlar.



Güne kaçta başlıyorsunuz?



Çok erken değil. Civan Mert sabah 6 buçukta uyanıyor. Ona ayak uydurmaya çalışsam perişan olurum. Bakıcısı var. Ama ne yiyip içtiğinden günlük rutinine kadar her şeyiyle ilgilenebiliyorum. Leyla da yuvaya gidiyor. Bende kaldığı günlerde yemeğinden, kıyafetine; uykusundan, yıkanmasına her şeyi bende. Bende kalmadığı günlerde de mutlaka görmeye, konuşmaya çalışırım.



Bir de Sare var...



Bu sene Fransız okulunu kazandı, her sabah 06.50’de yuvaya gitmek için okul servisine biniyor. Akşam 7’de yorgunluktan bayılmış oluyor. Tuba’nın hayatı da Sare’nin uyanık saatlerini yakalamayı çalışmakla geçiyor.



İstemeden de olsa aslında tam da doğru zamanda sakin bir yaşama geçilmiş gibi...



Anne babalık bitmeyen bir vicdan azabı.Ve ondan yana şu an en rahat zamanımı yaşıyorum. Çocuklarla ilgili hiçbir kaygım yok. “Keşke daha çok zaman geçirebilsem” demiyorum.



Medyadan sonra evde çocuklarla mesaiye nasıl konsantre oldunuz?



Hizmet içi eğitim… Yaparken, sahada öğreniyorsun. Leyla bebekken de akşamları yayın yapıyordum. Gündüzleri birlikte vakit geçirebiliyorduk. O yüzden antrenmanlıyım.



“KIZLAR, CİVAN MERT’İ KISKANIYOR”



Civan Mert daha 11 aylık. Leyla ile Sare’nin yaşları birbirine yakın. İlişkileri nasıl?



Orada farklı durumlar var. Kızlar, oğlanı biraz kıskanıyor. Sürekli kendilerini Civan’la bizim aramıza sokmaya çalışıyorlar. Ama şiddet yok. Seviyor ve çok ilgileniyor gibi yapıp, Civan kucaktaysa, öbür kucağa da onlar yerleşiyor. İki kız birbirleriyle başta çok çatıştı ama şimdi iyi geçiniyorlar. Birbirlerini merak ediyorlar, görüşmedikleri zaman soruyorlar. Yakında birlik olup bize karşı küçük bir çete olacaklar sanırım.



Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor - Resim : 2



Habercilik, dergicilik, köşe yazarlığı derken medyanın gözde isimlerinden Mirgün Cabas artık kendi tanımıyla tam zamanlı babalık yapıyor. Geçiş dönemi nasıl oldu?



Son yoğun dönemim Artı 1 zamanıydı. Günde 2 saat yayın yapıyordum. 17 Aralık, yolsuzluk soruşturması, hükümet-cemaat savaşı, yerel seçimler derken epey canlı bir gündem vardı. Ama o zaman bile nispeten rahat çalışıyordum. Mesleki açıdan güzel bir zamandı. İşimizi de rahat yapıyorduk, işin hakkını veriyorduk. Küçük bir kadroyla iyi işler yaptık. Yoğundu ama mutluydum. Şimdi yoğun değilim ama yine mutluyum. Sorumluluğun olunca yerine getiriyorsun. Ama bir yükümlülüğüm yoksa o zamanın da keyfini çıkarıyorum. İşe bakışım bu.



Ama yine de var sorumluluğunuz. Yeni bir internet sitesi, ceyms.com. detayları sizden alalım...



‘Ne yapılır bilmiyorum ama bir alalım bakalım’ diye aldığm bir domain adından bugüne geldi ceyms.com. Birkaç arkadaş kafa kafaya verdik, ortaya bu site çıktı. GQ tecrübesi sayesinde oldu biraz da. O dönem pek çok insanla tanıştım. Dergiciliik alanını, pazarı, markaları tanıdım. Ortaya rafine bir iş çıktı. İyi bir trafiği de oldu sitenin. Kendini çevirmeye başlıyor site. Erkek life style alanında dijitalde derli toplu içerik yok. Çekirdek kadro 4-5 kişiyiz. Ama dışarıdan yazı, fotoğraf, styling katkıları var. İyi içeriğe sahip, gelirini de markaların içerikten event’e bütün ihtiyaçlarını karşılayarak sağlayacak bir yapı. Bu da bir medya projesi işte, dijital dergi… Tuba’nın bir proje ajansı var. Birlikte hareket ediyoruz. Onun çok genç yaştan bu yana modanın, medyanın iç içe geçtiği bir iş hayatı var. Geniş bir portföyü ve iyi de bir iş gözü var. İş alanında da deneyimlerimiz, yeteneklerimiz çok üst üste oturdu. O hızlı, çevik, fırsatları gören biri ben biraz daha bürokratiğim ama içeriği ve arkayı toparlıyorum.



“TUĞBA AŞIRI TEZCANLI OLDUĞUNDAN BENİ YAVAŞ BULUYOR”



Hem evlilik hem iş hayatı birlikte zor değil mi? Hiç fikir ayrılığı yaşadığınız zamanlar olmuyor mu?



O aşırı tezcanlı olduğu için beni yavaş buluyor. Mesela o her şeyini, cep telefonundan halleder. Köşe yazısını da, iş tekliflerini de. Ben ise bilgisayarda. Fark basit gibi ama onun tezcanlılığını ve hızını iyi anlatıyor sanırım.



Aynı zamanda bir televizyoncu olarak eşinizi, tv8’deki programında nasıl buluyorsunuz?



Birlikte ekrana çıktığı kadro çok uyuştu. Başta fazla magazin konuşuluyordu ama şimdi sosyal gündem de var. Ben sıkılmadan izliyorum. Tuba da canlı yayında herkesin bildiğinden başka bir yönünü gösteriyor. Hiçbir eksiği yok, arada ufak tefek motivasyon, yetiyor. İyi tarafı şu, gece 11’de uykusu geliyor. Eskiden haftada birkaç gece çıkardık, şimdi erkenden pili bitiyor. Bana da evde herkes uyuduktan sonra bir başıma zaman geçirme fırsatı çıktı. En sevindiğim de dizi düzeninden çıkmış olması. O, dizide oynarken kaotik bir hayatımız oluyor.



“BEN BÖYLE GADDARLIK GÖRMEDİM”



Geçtiğimiz haftalarda Tuba Ünsal’la ilgili tatsız bir magazin haberi yer aldı. Ünsal haberin yer aldığı Habertürk gazetesine dava açtı. O süreci nasıl atlattınız?



O başımıza gelen en tuhaf şeydi. Aklıma geldikçe sinirleniyorum. Hem suç duyurusunda bulunduk hem de iki tazminat davası açtık. Bu davaları kazanacağımızı da adım gibi biliyorum. Ben böyle gaddarlık görmedim. Haberi yapan kişi de yanıltıldığını kabul ediyor. Bu sineye çekilecek bir durum değil, bir saldırı. Mesleğin bu alanındaki insanların gözlerinin karardığı, şuurlarının kapandığı anlar var, bu da onlardan biri.



Tuba Ünsal’la birlikteliğinizden sonra magazin sayfalarında çok sık yer almaya başladınız...



Doğrusu yaşamımızda bunu gerektirecek pek bir şey yok. Sadece birlikte görünüyoruz. Ne haber değeri taşıyan, aşırılıklarımız var, ne de çok sıradışı bir hayatımız. Çocuklarla Bebek Şenliği’ne gidince filan haber olan bir çiftiz.



Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor - Resim : 3



Peki ilk flaşlar yüzünüze patlamaya başladığında ne hissettiniz?



Bu işte Tuba tecrübeli. Kameralara bir şey söylemek gerekiyorsa söylüyor. Zaten kimsenin beni merak ettiği yok.



“FATİH ALTAYLI BANA SELAM GÖNDERMİŞ, SAĞOLSUN”



Habertürk gazatesi demişken Fatih Altaylı ile polemiğinizden sonra görüştünüz mü hiç?



Polemik değildi aslında. Bir yayındı. O yayından sonra çıktığı başka bir programda beni eleştirdi. Hiç karşılaşmadık. Geçen Tuba’nın programına katıldı. Bana selam göndermiş, sağolsun.



Fatih Altaylı da zaten artık genel yayın yönetmeni değil, yazar olarak devam ediyor Habertürk gazetesinde.



Tuba’nın yayınında izlediğimde daha dingin, kafası rahat gördüm. Hepimize aynı şey oluyor. O pozisyonlarda olan insanlar o koltukları bıraktıktan sonra zihinlerine ve görünümlerine bir rahatlama geliyor. Eğer güç takıntılı değilsen, kazandığın her zaman kaybettiğinden daha fazla. Böyle çok arkadaşım var ve hepsinde aynı şeyi gözlemliyorum.



“BEN GİDERSEM AKİF BEKİ GELECEK!”



Medyadaki bu süreçte görevini bırakmayanlar nasıl devam ediyor?



Bu süreçte işin gereğini yapmaktan ziyade durumu idare etmeye çalışıyoruz. Hepimizin başından geçti, geçiyor. Topu yere düşürmeden sektirmeye çalışıyorsun. Bu sıkıntılı dönemin bitmesini bekliyorsun. Etrafına, kendine, patrona zarar vermemeye çalışıyorsun. Hiçbirini de yadırgamıyorum, eleştirmiyorum. Bu döngünün dışına çıktığında nasıl baskı altında kaldığını daha iyi fark ediyorsun. Çoğunun da boşuna olduğunu görüyorsun. Birçokları “burayı ben yönetmezsem başkaları gelir ve burayı bitirir” diyerek hem kendilerine hem de çevrelerine karşı bu durumu meşrulaştırıyor. Mesela bugün bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor. “Ben gidersem yerime Akif gelecek” diyerek hem kendilerini rahatlatıyorlar hem de eğilip bükülmeleri meşrulaştırıyorlar. Halbuki Akif Beki gelse, en azından o gazeteyi, kanalı, kimin, hangi zihniyetle hazırladığını bileceğiz, ona göre okuyacağız. Hatta belki o daha az kırıp dökecek.



CABAS’IN MİLLİYET’LE YOLLARI NASIL AYRILDI?



Üzerinden geçti ama Milliyet’ten ayrılığınız nasıl oldu? Beklediğiniz bir süreçti değil mi?



Hiç beklemiyordum. Derya Sazak benim ilk patronum. Milliyet Ankara büroda staj yaparken o, istihbarat şefiydi. Beni o işe aldı. Fikret Bila da yardımcısıydı. İkisiyle uzun süre çalıştım. Yıllar sonra Derya Sazak beni Milliyet’e yazar yaptı. Sonra görevden ayrıldı, yerine Bila geldi. Fikret Bila “Seninle daha fazla neler yapabilirz?” diye sordu; “Haftalık röportajlar yap” dedi. Bu arada Artı 1’de çalışmaya başladım. Bir gün onu canlı yayına konuk olarak çağırmak için aradığımda “Yayına gelemem ama bir takım gelişmeler var, senden bir fedakarlık isteyebilirim” dedi. Fedakarlık deyince telifimi filan düşürecek sandım. İlk hafta sonunda yazımı yazdım, gönderdim. Yazıişleri müdürü aradı, “Senin yazı basılıyor” dedi. “Niye basılmasın ki?” diye sordum. “Fikret abi seninle konuşmadı mı? Artık yazılarını kullanamayacağız” dedi. Meğer fedakarlık dediği buymuş.



“DEMİRÖREN KENDİSİNE KOMPLOLAR KURULDUĞUNA İNANIYORDU”



Artı 1’de başladığınız için mi yazılarınıza son verildi?



Bilmiyorum. Artı 1’de daha önce Milliyet’ten çıkarılmış isimler de vardı. Erdoğan Demirören de o dönem kendisine karşı komplolar kurulduğuna inanıyordu. Olabilir..



Bu arada Artı 1 süreci de kısa sürdü. Hatta pek çok kişi maaşını alamadan kanaldan ayrılmak durumunda kaldı?



Bile bile ladesti o ama mesleki açıdan da güzeldi, heyecan vericiydi. Orada tatsızlık içinde tatsızlık yaşandı ve o süreç öyle bitti.



Mirgün Cabas: Bir sürü insan Akif Beki sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor - Resim : 4



O dönemde kırıldığınız isimler oldu mu?



Daha iyi ayrılabilirdik.



Ama aynı ekiple Tvem için de yola çıktınız...



Can Dündar arayıp “Gelir misin?” dedi. Ben de biraz kırgın olduğumu söyledim. Ama bir düşüneyim dedi. Ama ben düşünüp karar verene kadar zaten kendileri de ayrıldı.



Artı 1, Tvem derken bir teklif daha gelse yine haberci olarak devam eder misiniz?



Tabii ki. Bu benim işim, hayatta en iyi yaptığım şey. Bundan 5 sene önce herhangi birinin çuvalla para dökse biraraya getiremeyeceği bir kadro, şu an ya mesleğin dışında, ya da kızakta. Bu insanlar daha kötü gazeteci olmadılar, ahlaksızlık yapmadılar, yeteneklerini kaybetmediler. Mesleğin rüya takımı olabilecek insanların pek çoğu işsiz, başka işler yapmak zorunda ya da etkisiz hale getirildiler.



“HABERCİLİĞİN ALTINDAKİ ZEMİN KAYBOLDU”



Şu an Türkiye’de çok kritik, acılı günler yaşanıyor. Kobane eylemleri ve devamında yaşananlar başka bir eşiğe getirdi ülkeyi. Habercilik yapamamak sizi nasıl etkiliyor? Şu an bir haber kanalında yönetici olsaydınız bültenleri nasıl hazırlardınız, haberi nasıl verirdiniz?



Mesele benim olup olmamam değil. Televizyon haberciliğinin sorunu şu; bugün kanallar sahaya inemez oldu. Protestolardan yayın yapabilmen, muhabiri olayın içine sokman mümkün değil. Çünkü artık sen bu olayları yayınlayabileceğin noktaya erişemeyecek durumdasın, orada başa çıkmayacağın bir reaksiyonla karşılaşırsın. Pek çok kanalın, bu arada haberciliğin altındaki zemin kayboldu. Eskiden bir derdi olan insanlar kamera olsa da anlatsak diye sokakta peşimizden koşardı. Şimdi muhabirlere, sahadakilere allah kolaylık versin.



Bir gün iklim değişir, habere dönmeniz mümkün olur mu?



Değişir. İnsan hayatı pek çok kırılmaya, birbirine taban tabana zıt dönemlere tanık olmak için yeterince uzun.



“KİMSEYE KIRGIN DEĞİLİM”



Son 3 yılda çok şey değişti meslek hayatınızda. Kırgın olduğunuz isimler var mı geçmişe dönüp baktığınızda? Hayal kırıklığı yaratanlar oldu mu?



Kimseye kırgın değilim. Hayal kırıklığım da olmadı. Kötü bir şey yaşadıysam, ben yönetemediğimdendir diye düşünürüm. O yüzden rahatım.



Hep böyle sakin misinizdir?



En büyük özelliğim bu herhalde. Soğukkanlılığım. Ekranda bu işi yapabiliyor olmamın sebeplerinden biri de bu sanırım. Yöneticiyken de, editörken de, sunucuyken de hep sakinim.



Neslihan AKDAŞ / twitter: @nakdas





 


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin