Hürriyet Gazetesi'nden Çınar Oskay, dört gün sürecek yazı dizisi ‘Beyoğlu Beyoğlu’nun ilk gününde, Vedat Milor ve tarihçi İlber Ortaylı’yı buluşturdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıkılacağını söylediği AKM’nin önünde buluşan üç isim ‘dönüşen’ Beyoğlu’nu turladı.
‘Orta Asya’da bir yerlere benzemiş’
Oskay, ‘yılan hikayesi’ne dönen yayalaştırma projesiyle ‘betona gömülen’ Taksim Meydanı’nı seyreden Milor’un “Bildiğim şehir değil, Orta Asya’da bir yerlere benzemiş”, ‘yüzüne ekşiten’ Ortaylı’nın ise “İnsanlar gelişiyor, şehir gelişmiyor. Şehrin karar mekanizması doğru grupların elinde olmazsa böyle olur…” dediğini aktarıyor.
Çınar OSKAY / HÜRRİYET
(Fotoğraflar: Sebati KARAKURT)
Beyoğlu asla bitmez sıfırı tüketse bile bir gün yeniden canlanır
Eski alışkanlık, AKM’nin önünde buluştuk. İki yazarımız, İlber Ortaylı ve Vedat Milor’la Beyoğlu’nu turlayıp dönüşümü inceleyeceğiz.
Önce Taksim Meydanı’nı seyrediyoruz, 15 milyonluk şehrin kalbini...
AKM’nin camları paramparça, Beyrut’un savaştan kalma harap binalarını andırıyor, çöktü çökecek.
Karşımda yorgun The Marmara Oteli ve yanındaki şekilsiz yapılar...
Meydandaki tek güzellik, İstiklal Caddesi tarafında sadece üst bölümü görünen Ayia Triada Kilisesi. Altını teneke gecekondulara benzeyen büfeler kapamış.
İlber Hoca yüzünü ekşitiyor
Zemin göz alabildiğine beton. Saksılar içinde kırmızı çiçekler ve polis kontrolündeki festival alanı, Gezi sonrası militarize olan Taksim’in distopik estetiğini tamamlıyor.
Tepemizde göğe yükselen vinçler ve bitmeyen inşaat sesleri...
İlber Hoca’ya bakıyorum; yüzünü ekşitmiş, başlıyor yorumlamaya. Ama galiba bu bölüm ‘off the record’!
Vedat Milor, “Bildiğim şehir değil, Orta Asya’da bir yerlere benzemiş” diyor.
İlber Hoca: “İnsanlar gelişiyor, şehir gelişmiyor. Şehrin karar mekanizması doğru grupların elinde olmazsa böyle olur...”
Vedat Milor, “Kültürel birikim olmadan ekonomik birikim örneği. Batı’da, gelişen burjuvazi, sanatını ve kültürünü birlikte getirmiştir. Bizde, iktidarın gücü elinde tutmak için yarattığı zenginler sadece rantına baktı. İnanılmaz para hırslarıyla karşılarına çıkan herkesi cezalandırarak... Hayattan tat alma, estetik, bunlar hep geri planda” diyor.
Vedat Milor bugün gurme değil, akademisyen olarak burada. Çoğumuz bilmeyiz, o aslında Dünya Bankası’nda çalışmış bir ekonomist ve sosyolog.
‘Lüks Emek’e geçiyoruz...
İstiklal Caddesi’ne giriyoruz. Tabelalar artık Arapça; şekerciler, lokumcular, falcılar...
Bir ‘Meşhur Beyoğlu Çikolatacısı’ dayanmış, yaklaşıyoruz. Vedat Milor, satıcıya soruyor:
- Nerede yapılıyor bunlar?
- Kurtuluş’ta.
- Eski Ermeni ustası filan mı?
- Rum ustalar... Bu öyle bir şey ki, bir ton ürün yaparsın, iki
kilo eksik koy, tadını bozarsın...
Milor, “Zevkli ve estetik olan pek çok şeyin gerisinde ya bir Rum var, ya Ermeni, Yahudi var” diyor; “Türkiye’de bir burjuva devrimi olmadı. Biraz şekillenir gibiydi, geriye gitti”.
Çiçek Pasajı’nda ‘cuma masası’
X-Ray cihazından geçerek, yürüyen merdivenden yeni, ‘lüks Emek’e çıkıyoruz. İçi eski haliyle aynı... Fakat takım elbiseli korumalar, sterilize mekân, biraz tuhaf geliyor.
Her an birileri çıkıp “Şaka yaptık, olur mu öyle şey, hâlâ eski yerinde” diyecek gibi. İlber Hoca ile Vedat Milor etraflarını saran nazik görevlilere, “Güzel olmuş” diyorlar.
Grand Pera’dan çıkıp Çiçek Pasajı’na giriyoruz. Burası sanki hiç değişmiyor. Ya da belki geçmişin bir noktasında öyle bir değişmiş ki daha fazla değişecek hali kalmamış! Kim bilir zamanında burada ne yenir, ne içilirdi? 6-7 Eylül ya da Kıbrıs olayları öncesi meyhanelerin sahipleri kimlerdi?
Gençliğinde buralara ayağı değmiş olanlarınız hatırlar...
Her liseli ilk birasını Entelektüel Cavit’in elinden içerdi; Madam Anahit’i ve akordeonunu bilirdi. Pasajın duvarında dev bir fotoğrafı var şimdi.
Melankoli hissi Sev İç Restoran’daki olağanüstü sürprizle dağılıyor; meşhur ‘cuma masası’! Yıllardır, her cuma 12.00’de bu masada buluşuyorlar.
Yazının devamını BURADAN okuyabilirsiniz.