Demirören Medya Grubu'na ait Milliyet Gazetesi'nin Ankara
Bürosu'nda ayrılıklar yaşanmaya devam ediyor.
2 ay önce iki tepe yöneticisi, Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil
Çevikcan ve Temsilci Yardımcısı Tolga Şardan'la yolları ayıran
gazete yönetimi bu kez iki önemli ismin daha görevine son
verdi.
Milliyet Gazetesi Ankara Haber
müdürü ve Yüzleşme isimli köşeyi kaleme
alan Gökçer Tahincioğlu ile gazetenin
deneyimli yargı muhabiri Türker Karapınar'la
yollar ayrıldı.
AF YAZISI SOSYAL MEDYAYI SALLAMIŞTI
Gökçer Tahincioğlu dün kaleme aldığı "Açık mektup: Ben
affetmiyorum" başlıklı yazısında ablasının 2005 yılında, evine
giren iki hırsız tarafından öldürülmesini ilk kez kamuoyuyla
paylaşmış, Cumhurbaşkanlığı’na, iktidara ve muhalefete
seslenerek “Fark etmez siz affetseniz de... Biz katilleri,
gaspçıları, halkı soyanları, mafyayı, çeteleri, insanları suça
itenleri affetmiyoruz” demişti.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
1977 Diyarbakır doğumlu. Selçuk Üniversitesi İletişim
Fakültesi’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Radyo Televizyon Anabilim Dalı’nda, “Askeri Darbeler
Öncesi ve Sonrası Medya Özgürlüğü” konulu teziyle yüksek lisans
eğitimini tamamladı. 1997’de çalışmaya başladığı Milliyet
gazetesinde halen Ankara Haber Müdürü olarak görev yapmaktadır.
Çağdaş Gazeteciler Derneği İzzet Kezer Fotoğraf Ödülü, Musa Anter
Basın Şehitleri Yılın Haberi Ödülü, Abdi İpekçi Yılın Haberi Ödülü,
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın
Özgürlüğü Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Rafet Genç Haber Ödülü
sahibidir. İki dönemdir Çağdaş Gazeteciler Derneği yönetim kurulu
üyesidir.
Gazeteyle yolları ayrılan bir diğer isim Türker Karapınar iseyargı muhabiri olarak 2002 yılının Şubat ayından bu yana 17 yıla yakın süredir Millyet'te görev yapıyordu.
MİLLİYET BENİM İÇİN 'HAYAT' DEMEKTİ
Gökçer Tahincioğlu 21 yıldır görev yaptığı Millyet'ten ayrılığını
kendi blogundan 'Dört küçük basamak' başlıklı bir yazıyla
böyle duyurdu:
"Milliyet'in birkaç ay önce yeri değişen Ankara bürosuna 1997'de
adım attığımda 22 yılımın burada geçeceğini elbette
bilmiyordum.
İflah olmaz bir Abdi İpekçi ve Milliyet tutkunu olan babamın
kucağında, gazetenin manşetinden okumayı sökmeye çalıştığım
zamandan itibaren benim için gazete demek, Milliyet demekti.
Ve 19 yaşından itibaren dört küçük basamaktan çıkılarak girilen
Aşağı Ayrancı'daki o binada, büyük bir hayat yaşadım. O basamaklar
beni bazen büyük bir neşeye, bazen büyük bir özleme, bazen büyük
bir tutkuya götürdü.
Değerli ağabeyim ve meslek büyüğüm, bütün meslek yaşamım boyunca
çok şey görüp öğrendiğim
Fikret Bila'nın gözüne girmeye çalışarak ve galiba biraz da
başararak stajyer olarak başladığım Milliyet'teki yolculuğumun
sonuna geldim. Kendi isteğimle gazeteden ayrılıyorum.
O binada 13 yıl -adliye-yargı muhabirliği, 3 yıl, hem meslek
büyüğüm hem de dostum olarak çok şey öğrendiğim ve paylaştığım
Haber Müdürü Serpil Çevikcan'ın yardımcılığını yaptım. Sonrasında
da
beş yılı aşkın bir süre haber müdürü olarak çalıştım.
Stajyerliğim daha bitmeden hakkımda ilk dava açıldı. O davayı
onlarca dava izledi meslek hayatım boyunca. DGM, özel yetkili
mahkeme, asliye ceza. Hepsinden beraat ettim. Haber, Türkiye'de hep
yargılanma nedeniydi.
O bina, bizim ikinci evimizdi.
Orada neredeyse tamamı stajyer olarak Milliyet'te başlayıp,
büyüdükçe Türkiye'nin en iyi gazetecileri arasına giren onlarca
arkadaşımla birlikte birçok zorluğu göğüsledik. Hemen hepsi ailemin
birer parçası olmaya devam edecekler.
Milliyet'teki haberlerimle; ÇGD Rafet Genç Haber Ödülü, ÇGD İzzet
Kezer Fotoğraf Ödülü, Metin Göktepe Yılın Gazetecisi, Musa Anter
Yılın Haberi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yılın Haberi, Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Özel Ödülü ve Abdi İpekçi
Yılın Haberi-Gazetecisi ödüllerini kazandım. Her birini büyük
onurla saklıyorum.
Mesleğe en sıkıldığım anda devam etmemi sağlayan en büyük ödülüm
ise haksız biçimde tutuklanan çocuklarının haberim sayesinde
tahliye olduğunu söyleyerek, benim için turşu yaptığını söylemeye
gelen gelen teyzenin sözleriydi.
Hayata Dönüş katliamından, Ulucanlar katliamına, Birtan Altınbaş'ın
işkencede öldürülmesi haberlerinden, değerli ağabeyim ve meslek
büyüğüm Tolga Şardan'la birlikte yazdığımız MİT-Alaattin
Çakıcı-Yargıtay Başkanı ilişkisini gösteren haberlere, Ergenekon
soruşturması başlarken, o dönem Vatan gazetesinde çalışan Kemal
Göktaş'la aynı gün yazdığımız "Bütün Türkiye izleniyor" haberinden
, Engin Huylu'nun cezaevinde öldürülmesine kadar, büyük bölümü
Milliyet'in manşetinden verilen, gurur duyduğum haberler
yazdım.
"Yüzleşme" köşesini yazmaya başladığım andan itibaren de hep
yapmaya çalıştığım gibi duyulmayan seslere aracılık etmeye gayret
ettim. Ne kadar başarabildim bilmiyorum ama samimiyetle yapmaya
çalıştım.
Gazeteden kendi isteğimle ayrılıyorum. Soranlar için belirteyim, bu
ayrılığın dün yayımlanan, "Ben affetmiyorum" yazısıyla en ufak bir
bağlantısı yok. Ayrılık önceden kesinleşmişti ve benim için çok
önemli bu yazıyı, ayrılığım kesinleşmesine rağmen yazmama izin
verdikleri için teşekkür ederim.
Dört küçük basamağı her gün umutla tırmanarak girdiğim binadan
ayrılmamızdan çok önceden başlayarak, sektöre ve bulunduğum yere
ilişkin iyimser umutlarım da orada bulunmanın anlamı da yavaş yavaş
kaybolmuştu benim için. Kalbimin "git" diyen sesini dinlemek
istedim. Bugün, yıllarca omuz omuza çalıştığımız Türker Karapınar
da gazeteden kendi isteğiyle ayrılıyor. Binadan birlikte çıkıyor
olmak güç veriyor bana.
Bu güzel yolculukta bana okumayı sevdiren babam, geceler boyu
yolumu bekleyen annem, kardeşim Gökhan, yeğenim Kerem, onlarca
dostum da vardı. Zamanlarından çok çaldığım, bütün meslek hayatım
boyunca en az benim kadar yorulan ve yoldaşlık eden eşim Nevin ile
daha 4-5 yaşındayken "gazeteyi kapat da gel artık" diye defalarca
beni arayan oğlum Ulaş Doğu'ya ayrıca teşekkür ederim.
Biriktirebildiğim ne varsa, onların emeği de benimki kadardır.
Üzerimde emeği olanlara, destek verenlere, yoldaşlık edenlere de
binlerce kez teşekkür ederim.
Kırdığım, üzdüğüm, bilmeden canını acıttığım kim varsa özür
diliyorum.
Milliyet benim için "hayat" demekti ve burada çok değerli
gazeteciler, büyük bir emekle çalışmaya devam ediyor.
Benim için yolculuğun bu kısmı bitti. Kalan kısmı umarım iyi
geçer.
Umarım geçilen durakları ve ışıkları hüzünle izlediklerimizden
değil, kentleri bütün sokaklarına kadar içimize çekebildiğimiz,
şimdi olduğu gibi, daha bittiği an özlediğimiz yolculuklardan
olur."