Yeniçağ gazetesinden Remzi Özdemir'in yazısı
Kur artışı her derde deva mı?
Özellikle küçük çocuklar çok yapar; Koşarken düşer ve bunun mahcubiyetini yaşamamak için 'ben kendimi kasıtlı yere attım' der. Bir de tekrar atar ve karışışındaki insanlara düşmediğini anlatmaya çalışır.
Karşısındakiler ise "doğru (!) sen düşmedin kendini yere attın" diye dalga geçer.
İşte bu çocukça oyunu Türkiye'yi yaklaşık 20 yıldır yöneten iktidar şimdi oynuyor.
Dolar kuru bir anda 13 lirayı geçti!
80 milyonluk ülke adeta şok yaşadı. Cumhurbaşkanı konuştukça Türk lirası değer kaybetti.
Merkez Bankası çaresizlik içerisinde kendi bastığı paranın mum gibi erimesini seyretti.
Sonra kamuoyuna bir açıklama geldi.
Bu rekabetçi kuru istiyoruz!
Yani Türkçesi dolar kurundaki yükselişe izin vereceğiz, önünü kesmeyeceğiz.
Zaten isteseler de kesemezlerdi. Çünkü korumasız Türk lirası adeta sonbahar rüzgarında hafif bir esintiyle bile savrulan yaprak gibiydi.
Peki gerçekten siyasi irade ne yapmak istiyor?
Öncelikle şunu söyleyeyim: Mevcut siyasi iradenin sabit bir politikası yok. Günü birlik karar veriyor ve gelişmelere göre sadece bu en iyisi diyor.
Yarın sert bir faiz artışı ile doları düşürmeye çalışırlarsa hiç şaşırmayın.
Geçmişe baktığımız zaman bu politikanın işaretini o kadar net görüyoruz ki!
Aslında onlarda biliyor bu yüksek kur ile ülkenin idare edilemeyeceğini. Çünkü yüksek kur fakirlik demek enflasyon demek.
Nitekim yüksek kurun ilk faturası önümüze akaryakıt fiyatlarındaki rekor ile geldi. TUİK bu sert fiyat artışını nereye koyacak?
Saklayabilecek mi?
Ya da yeni bir hesaplama yöntemine mi gidecek ki görünmesin. Elbette yapamayacak. Çünkü bu akaryakıt zammı tüm Türkiye'de zincirleme etki yapacak.
Her gün mutfağımıza gelen o sebzeler ve daha birçok gıda maddeleri nasıl geliyor?
Işınlanarak mı? Elbette hayır! Kamyonlarla. Bu kamyonların maliyetinin artışı anlamına geliyor.
Kamyonların geçtiği otoyollar paralı ve dolarla fiyat belirleniyor.
Sadece gıdada yaşanan zincir bu. Bir de giyimden tutun da attığımız her adıma aracılık eden ürünlerin üretim ve tedarik olayı var.
Yani derin fakirlik geliyor. Diyeceksiniz ki, bugün yaşanan fakirlik nedir?
O fragmanın…
Film daha önümüzdeki haftalarda…
Peki ihracatımız onun için iyi değil mi?
İyi de Türkiye yaptığı her 1 dolarlık ihracat için 70 sent ithal ediyor. Geri kalan 20 sent için iyi bir şey ama elin ecnebisi bunu sana yedirir mi?
O kadar aptal mı? Senin ülkeni takip etmiyor mu?
Bakın turizmde yeni sezonun hazırlıkları yapılırken, kötü haber geldi bile. Yurtdışı seyahat şirketleri şimdiden Türkiye'den ıskonto istemeye başladılar bile.
Adam haklı parası değerli ve eğer bunu istiyorsan kurdan kazandığının bir bölümünü benimle paylaşacaksın diyor.
Aynı ıskonto olayı yakında fasoncu tekstilde de yaşanacak. Avrupalı firmalar Türkiye'deki imalatçıdan daha fazla ıskonto isteyecek.
O zaman biz bu krizi neden yaşadık?