Geçenlerde, son yılların en çok dinlenen gruplarından Dolu Kadehi Ters Tut’un başarıyı “bağımsız” kalarak nasıl ulaştıklarına ışık tutan “Dedim Olabilir” belgeselinin ilk iki bölümünü izledim.
Belgeselin ilk bölümü 16 Aralık’ta yayında olacak. O belgeseli detaylı olarak yazacağım peki Murat Göğebakan’ın hayatını anlatan “Kalbim Yaralı” filmini yazarken neden konuya değindim? Çünkü her iki isim de bu ülke topraklarında gönül verdikleri müziği kitlelere duyurmak isteyen müzisyenler… Ancak yöntemleri farklı. Maruz kaldıkları insanlar, kurumlar ve sistemler çok başka. Sanki birbirlerinden milyon yıl uzakta gibi...
Biyografi çekmek son birkaç yılda fena halde moda oldu. Yapımcılar deyim yerindeyse oradaki “hazine”nin farkına vardı. Eskiden -mış gibi filmler olurdu, sanki ona benziyor, onun hayatı, davranışları gibi olurdu ama adı Ali Nazik ya da Abuzer Kadayıf olurdu. Şimdi ara ara aileler ile davalık olunsa da Müslüm Gürses’ten Bergen’e daha arabesk dünyasındaki starların odak noktasında olduğu ses getiren filmler yapıldı.
Cem Karaca’nın filmi geliyor mesela büyük merak uyandıran… Sinemamız adına umut veren çalışmalar bunlar üstelik yeni neslin bu isimleri tanıması için de çok değerli. Kimbilir belki ileride cesur birer Zeki Müren, Barış Manço belgeselleri de çeker yeni jenerasyon…
Murat Göğebakan, çok klasik bir şekilde Adana’nın barlarında müzik yaparken İstanbullu kurt bir yapımcı tarafından keşfedilip (tuzağa düşürmek daha doğru bir tabir) albüm yapma vaadiyle kandırılan “gariban” bir müzisyen olarak karşımıza çıkıyor. Baştan söyleyeyim Murat Göğebakan’ın müziğini zorunlu olarak karşıma çıkan yerler dışında özel olarak hiç dinlemedim.
Bana hitap etmedi. Yanlış anlaşılmasın, bunu asla üstten bakan bir dille söylemiyorum; aynı şekilde üniversitelerde ders olarak okutulan Taylor Swift’i de dinlemiyorum. Burada önemli olan bir şekilde adını kitlelere duyuran isimler olmaları. Murat Göğebakan’da bu ülkede milyonlarca albüm satmış bir isim. Bu yüzden de değerli. O halde gelin filmi birlikte masaya yatıralım.
“Kalbim Yaralı" ve "Ay Yüzlüm" gibi şarkılarıyla Anadolu rock müziğinin önemli temsilcileri arasında yer alan Murat Göğebakan’ın acılarla ve başarılarla dolu hayatı beyazperdeye taşındı. Yönetmenliğini Ali Ayyıldız'ın üstlendiği filmin kadrosunda Burak Sevinç, Tuvana Türkay, Hande Soral, Kadir Bertan, Feride Çetin ve Necmi Yapıcı gibi oyuncular yer alıyor.
2014 yılında ikinci kez yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak aramızdan ayrılan; Anadolu rock müziğinin önemli temsilcilerinden Murat Göğebakan’ın 45 yıllık kısa ömrüne sığdırdığı büyük başarı ve acıları anlatan “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” filmi 8 Aralık'ta izleyicisiyle buluşuyor. Başrolündeki Burak Sevinç'in başarılı performansıyla öne çıkan film izleyicisini bol bol ağlatmayı hedefliyor. Mendillerinizi hazır edin, bizden söylemesi...
Haliyle film Burak Sevinç'in omuzlarında yükseliyor ve oyuncu bu rolün hakkını ziyadesiyle vermiş. Beklemediğim derecede üstün bir performans sergiliyor. Deyim yerindeyse kanıyla, canıyla oynamış. Jest ve mimikleriyle adeta rolü oynamamış yaşamış.
Sanatçını ilk eşini oynayan Hande Soral çok daha gerçekçi bir oyunculuk sergilerken Tuvana Türkay oldukça yapay kalmış. Ancak bu tamamen senaryodan ve yönetmenden kaynaklı. Çünkü sanatçının ilk eşi tam bir cefakar Anadolu kadını imajı çizerken ikinci eş taş kalpli cadı bir metropol kadını olarak resmedilmiş. Haliyle bu kodlar oyunculuklarına da yansımış. Açıkçası filmin kadınlara olan bu bakışından feci halde rahatsız oldum. Artık buraları geçmemiş miydik? Kadınları böyle ayrıştırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
Bir eleştirim de biyografi çekerken sanatçıları beşikten alıp mezara sokmak zorunda değiliz. Yurt dışında çok güzel örnekleri var. Sanatçının belirli bir dönemine odaklanarak da dört başı mamur bir biyografi çekilebilir. Her şeyden biraz alalım, her dönemden biraz olsun derken ortaya parçalı bulutlu bir iş çıkıyor.
Mesela ben bu filmde daha çok kitleleri derinden etkileyen, milyonlarca albüm satışına neden olan o şarkıların öyküsünü, nasıl yazıldığını, birinci albümden beşinci albüme giden yolda neler yaşandığını daha çok görmek isterdim. Zaten bir müzisyenin hayatı biraz da bu yüzden anlatılmaz mı? İkinci eşi de ne kadar kötü bir kadınmış, tam 208 gün boyunca bir kez hastaneye kocasını ziyaret gelmemiş. Bakınız 208 gün ne kadar çok zikredildiyse unutamamışım. Bir noktadan sonra izleyici olarak bu bilgiyle ne yapacağımı bilemedim. Yani özel hayat elbette önemli ama ben bir sanatçının hayranı isem, kalkıp o filme bilet alıp gittiysem karısının hastaneye kaç kez geldiğinden ziyade o sanatçının iç dünyasına ve üretimine dair daha çok şey görmek isterim.
Özetle “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” sanatçının acı dolu hayatından aldığı referansla seyircisini bol bol ağlatmayı hedefliyor. Görünen o ki bunu başaracak da… Bakalım gişede türdeşlerinin başarısını yakalayabilecek mi hep birlikte göreceğiz. Ölüm Dünya 2’den görünen o ki pandemi sonrası seyirci ile sinema salonları arasındaki buzlar tamamen erişmiş görünüyor. Bu rüzgar hiç şüphe yok ki gişeye de yansıyacak. Herkese iyi seyirler!