Ekonomim.com'dan Alaattin Aktaş'ın "Ölümü gördük diye sıtmaya razı mı olalım!" başlıklı yazısı
✔ Yıllık enflasyon hızı beklendiği gibi aralık ayında hızla düştü. Bu düşüş nisan-mayıs aylarına kadar sürecek.
✔ Ancak yıllık orandaki gerileme tabii ki fiyatların gerilediği anlamına gelmeyecek.
✔ Memur ve emekliler için yüzde 25 ile beklentilerin çok altında tutulan yılbaşı artışı mart sonunda yeni bir zam planlandığını mı gösteriyor?
Gözünüz gibi bakmanız, korumanız gereken bir bebeğiniz var. Her bebek zaman olur rahatsızlanır, normaldir. Hele hele bebek bakımında acemiyseniz, sizin ihmaliniz de bu rahatsızlığı artırabilir. Yapacağınız bellidir, bebeğinizi kaptığınız gibi hastaneye, hekime koşarsınız.
Ama siz ne yapıyorsunuz... Giriyorsunuz internete ve başlıyorsunuz araştırma yapmaya. Bir sürü tedavi önerisi var. Aslında bebeğinizin rahatsızlığına da tabii ki teşhis koyamamışsınız, koyamazsınız da zaten ama siz o aşamayı çoktan geçmiş, tedavi yöntemini bile öğrenmiş durumdasınız. Yöntem sandığınız bu önerilerin çoğu da “Bana şu ot yaradı, komşuma şu iyi geldi” diye ortaya atılan kulaktan dolma tedavi yöntemleri.
Seçiyorsunuz bu yöntemlerden bir ya da birkaçını ve başlıyorsunuz bebeğinize uygulamaya. Siz her şeyi iyi bilirsiniz ya, hekimler ne biliyor ya, ne eşinizin “Doktora gitsek daha iyi değil mi bey” itirazını dinliyorsunuz, ne yakın akrabalarınızın önerisini.
“İşe yarayacak” diyorsunuz da başka bir şey demiyorsunuz. Bebeğin ateşi iyice yükseliyor. Ama olsun, siz öyle olacağını da biliyorsunuz zaten.
“Bu tedavi yöntemi başta ateşi biraz yükseltir, sonra düşürür!”
Birileri öyle yazmış, siz de uyguluyorsunuz. Hem de kimi denek yapmış oluyorsunuz, bebeğinizi!
Ya o yükselen ateş düşmezse...
Ya yüksek ateş kalıcı bir hasar bırakırsa...
Kimseyi dinlemiyorsunuz ki. “Düşecek düşecek” demekle yetiniyorsunuz. Bebeğiniz güç kaybediyor günden güne. Zayıf düşüyor. Ağlıyor sürekli.
“Acaba doktor mu” diyen eşinizi sürekli tersliyorsunuz. Ana yüreği dayanmıyor işte. Bir süre sonra ailenin büyükleri de sizin yanınızda saf tutuyor. Başlıyorlar koro halinde “Doktorlar ne anlar ki, eskiden doktor mu vardı ki, biz de böyle anam babam usulü yöntemlerle tedavi ederdik bebeleri” demeye. Onların etkisiyle diğer çocuklar da kervana katılıyor. Herkes ağız birliği etmişçesine küçük kardeşlerinin doktor kontrolüne girmesini istemiyor. Aslında bir bilgileri olduğu için değil, sırf babaları öyle istediği için. Çünkü baba biraz otoriter, onun yanında yer almak işlerine geliyor.
Anne günlerdir uykusuz. Bir takım otları kaynatıp bebeğe içirten baba yatıp uyuyor. Bir gece bebeğin daha rahat olduğunu hissediyor anne. Umutlanıyor. Ertesi günden itibaren ise ateş giderek düşüyor.
Baba başlıyor kasılmaya, “Bebeğimiz sayemde iyileşti” diye. Oysa bilmiyor ki değil doktora götürmek, hiçbir şey yapılmasa bile kendiliğinden çok daha erken iyileşecek olan bebek, verilen ne olduğu bilinmeyen sözüm ona ilaçlar yüzünden ateşli günler yaşadı, acı çekti.
Nereden nereye...
Enflasyonda 2022’nin tablosu çıktı ortaya...
Yılı tüketici fiyatlarında yüzde 64.27, üretici fiyatlarında yüzde 97.72 ile kapattık.
Ekim sonunda zirve yapan yıllık oranlar önemli ölçüde geriledi. Yıllık orandaki iki aylık gerileme tüketici fiyatlarında 21 puanı, üretici fiyatlarında 60 puanı buldu. Yıllık artış oranlarındaki gerileme olağandışı bir gelişme olmazsa nisan-mayıs aylarına kadar devam edecek.
Şimdi “Bebeğin ateşini düşürdük” diye övünme vakti!
Sormayacak mıyız peki, “O bebeğin ateşini kim çıkarmıştı” diye!
Olur olmaz yiyecekler yedirilen, soğukta yazlık kıyafetle sokağa çıkarılan bebeğin hastalanması ve ateşinin yükselmesinde şaşılacak bir durum yok.
Bunu dikkate almıyorsun, yetmezmiş gibi tedavide de yanlış yola sapıyorsun.
Sonra bebek kendiliğinden iyileştiğinde “Ben başardım” diye hava atıyorsun.
Ya kalıcı hasar ne olacak?
Tüketici fiyatları geçen yıl yüzde 64 arttı ama ateşin yükselmeye başladığı 2021’in ekiminden bu yana olan artışa bakmak daha doğru bir değerlendirme olur. Ekim 2021-Aralık 2022; yani on beş aylık dönemde ne artışlar yaşanmış:
- Tüketici fiyatlarındaki genel artış yüzde 98.
- Gıda maddelerindeki ortalama oran yüzde 118.
- Alkolsüz içeceklerde yüzde 121.
- Ekmek yüzde 126.
- Et yüzde 105.
- Süt, peynir, yumurta grubu yüzde 143.
- Sebze yüzde 133.
- Elektrik, gaz ve diğer yakıtlar yüzde 129.
Bunlar kalıcı hasardır. Görünürde ateş düşmüş olsa bile, bu artışlar fiyatlara yansımış ve bundan sonra da hep kalıcı olacaktır.
MEMURA VE EMEKLİYE YÜZDE 25 ZAM NE ANLAMA GELİYOR?
Yılın ikinci yarısındaki TÜFE artışı yüzde 15.40 oldu. Buna göre memur ve memur emeklilerinin maaşlarında enflasyon farkı ve toplu sözleşmeden doğan hakla birlikte yüzde 16.48 iyileştirme yapılması gerekiyordu. Diğer emekliler ise ikinci yarıdaki yüzde 15.40’lık TÜFE artışı düzeyinde bir iyileştirme alacaklardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan memur ve tüm emekliler için artış oranının yüzde 25’e çıkarıldığını açıkladı.
Asgari ücretin yüzde 55 dolayında artırılmasından sonra kamuoyundaki beklenti memur ve emekli maaşlarına yüzde 40’tan az olmayacak bir zam yapılacağı yönündeydi.
EYT gibi yıllardır sürüncemede kalan bir konuyu çözen iktidar, milyonlarca memur ve emekliyi 15-20 puan düşük zam vererek gözden çıkarır mı ya da milyonlarca memur ve emeklinin seçimdeki tercihini göz ardı etmiş gibi davranır mı?
Yılbaşında yapılacak zammı seçimden önce, yani mart sonunda yeni bir zam izlerse hiç şaşırmamak gerek. Yoksa yüzde 25’lik bu zam, “Ben seçim kazanmak istemiyorum” demenin bir başka yoludur.