Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, Parlamento Seçimlerine iki hafta kala hükümetin bağımsız medyaya yönelik yıldırma girişimlerini kınadı. Tüm dünyada medya özgürlüğü için mücadele veren Paris merkezli örgüt, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, birçok muhalif medya organının yasaklanmasını istemesine de tepki gösterdi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, tam da seçim döneminde, Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Türksat Genel Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek, mücadele edilen Fethullah Gülen Cemaati’ne yakın, aralarında Samanyolu TV ve Bugün TV’nin de olduğu medya organlarının uydudan yararlandırılmamasını istediği 18 Mayıs’ta kamuoyuna yansıdı.
RSF, Türkiye’de birçok medyanın tepki gösterdiği söz konusu girişimin, iktidarın bir numaralı düşmanı haline gelen Fethullah Gülen’e yönelik baskıların geliştiği bir dönemde geldiğini bildirdi.
Gülen Cemaati’ne yönelik soruşturmalarda daha önce da birçok medya kuruluşuyla ilgili işlem yapıldığını hatırlatan RSF, 14 Aralık 2014 tarihinde de, aralarında Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu yetkilisi Hidayet Karaca’nın da olduğu 30 kadar kişinin gözaltına alındığını anımsattı. Örgüt yöneticiliği şüphesiyle tutuklanan Karaca 19 Aralık’tan bu yana cezaevinden hakkında açılacak davayı bekliyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın girişimini endişeyle karşılayan RSF, bugün yaptığı yazılı açıklamada, “Girişim kabul görmesi halinde, birçok kanalın kamuya ait uydular üzerinden yayın yapmaları engellenerek yayın çeşitliliğine korkunç bir darbe indirilmiş olacak” dedi.
RSF'den ayrıca “Yetkililerin ülkenin belli başlı medya gruplarına karşı geliştirdiği paranoya, birçok yorumcuya göre, ‘özgür basını susturma girişimlerinin bir parçası’” açıklaması yapıldı.
Kamu televizyonu iktidarın adaylarını kayırıyor
7 Haziran Parlamento Seçimleri öncesinde RSF, kamu yayıncısı
TRT’nin (Türkiye Radyo ve Televizyonları) yayınlarında seçime giren
partilere eşit süre ayırmaması ve iktidardaki parti lehinde tavır
göstermesini üzüntüyle karşıladığını bildirdi. Nisan ortası
itibariyle TRT, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na 1 saat 20 dakika,
muhalefetteki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na 1 saat 17 dakika,
HDP lideri Selahattin Demirtaş’a da 15 dakika yayın ayırmıştı. RSF,
TRT’yi, “alışkın olduğu üzere, göze batacak tarzda taraflı yayın
izlemek” ile eleştirdi.
Yerel Seçimler dolayısıyla 21 Mart 2014 tarihinde de bir yazılı
açıklama yapan RSF, Türkiye medyası bakımından “sağlıksız ortama”
işaret etmiş, TRT’nin “tarafsızlığı gözetmeyen yayınlarından
duyduğu endişeyi” de kamuoyuyla paylaşmıştı.
RSF Programlar Müdürü Lucie Morillon, bugün yaptığı açıklamada,
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı makul davranmaya ve muhalif
medya organlarını hedef almamaya çağırıyoruz” mesajı gönderdi.
Açıklamasında Morillon, “Seçimlere günler kala yetkililerin,
seçimlerin demokratik tarzda gerçekleşmesinin bir şartı olarak,
medya çoğulculuğuna saygı göstermeleri temel önem taşıyor”
dedi.
Gazetecilere karşı artan müdahale
Medya karartması, ulusal gündeminin takibine akreditasyon reddi,
yaygın davalar… Yetkililer, gazetecilerin görev yapmalarını
engellemek için engel tanımıyorlar.
21 Nisan’da, Cihan haber ajansına çalışan iki gazetecinin, AVEA
Şirketi’nin düzenlediği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine
Erdoğan’ın davetli olduğu etkinliği izlemelerine izni verilmedi.
Birçok medya kuruluşunun, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde öldürülen
Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın 1 Nisan’da Eyüp Sultan Camisi’nde
düzenlenen cenaze törenini izlemesi Başbakan Davutoğlu’nun
talimatıyla yasaklandı. CİHAN ve DHA ajansları, Zaman, Hürriyet,
Posta, Sözcü, Taraf, Millet, Cumhuriyet, Ortadoğu, Yeniçağ ve
BirGün gazeteleri, Samanyolu TV, IMC TV, Kanaltürk, CNN Türk ve
Bugün TV kuruluşları cenaze mahallinden uzaklaştırıldılar.
Yasak, 31 Mart’ta İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Kiraz’ın
ölümüyle sonuçlanan rehin alma olayıyla ilgili yayın yasağı
getirilmesinin ardından geldi. Buna karşılık Cumhuriyet gazetesi, 6
Nisan’da İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dilekçeyle,
yayın yasağından dolayı gördüğü zararlara karşılık Başbakan
Davutoğlu hakkında 10 bin liralık (yaklaşık 3 bin 350 avro)
tazminat davası açtı.
Hürriyet gazetesi ise, son günlerde hem bir şikayete hem de bir
mahkumiyet kararına konu oldu: Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı
Muhammet Mursi’nin idama mahkum edilmesini “Dünya şokta: Yüzde 52
oy alan Cumhurbaşkanı'na idam” başlıklı haberle duyuran Hürriyet
gazetesi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Haberle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tehdit edildiğini ileri süren
avukat Rahmi Kurt, şikayet dilekçesinde, Hürriyet Gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ve Doğan Medya Grubu’nun bazı
yöneticileri için tutuklama da talep etti. Suç duyurusu, “halkı
ırk, din, dil ayrımı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik”, “halkı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı eyleme teşvik”, “suçu
ve suçluyu övme” ve “terör örgütü propagandası yapma” gibi
gerekçelere dayandırıldı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu, bir yazılı
açıklamayla, avukatın “tutuklama talepli” suç duyurusunu kınadı;
Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Sedat Ergin ve Doğan Medya
Grubu’nun bazı yöneticileriyle ilgili bu girişimi “basın ve
düşünceyi ifade özgürlüğüne yönelik yeni bir darbe” olarak
niteledi.
Ayrıca, Hürriyet gazetesi ve köşe yazarı Mehmet Yılmaz, “Allah
Davutoğlu’nu Utandırmasın!” başlıklı köşe yazısında Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle 20
bin TL (yaklaşık 7 bin avro) tazminat ödemeye mahkum edildi.
Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ, Yönetim Kurulu Başkanı
Vuslat Doğan Sabancı da, hükümetin yolsuzluklar nedeniyle
suçlandığı yazı nedeniyle cezalandırıldı.
Otoriter sapma
Türkiye’de medya özgürlüğünün durumu, özellikle Doğan Medya Grubu’nun 2009 yılında, iktidarın manipülasyonuyla astronomik vergi cezasına mahkûm edilmesi ve bu yolla birçok gazetecinin bir çeşit oto-sansüre itilmesinden bu yana gittikçe gerileme gösteriyor. Son beş yılda da, gazetecilere karşı çeşitli gerekçelerle açılan davalarda artış yaşandı.
3 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, kişilerin gözaltına alınmalarını kolaylaştıran ve yargı kararı olmadan arama yapmada polisin elini güçlendiren “İç Güvenlik” Kanunu’nu imzalayarak yürürlüğe soktu. RSF, gazeteciler üzerindeki tacizi artıracak ve medya temsilcilerinin hukuki çerçeve dışında keyfi şekilde gözaltına alınmalarına yol açabilecek söz konusu düzenlemeyi kaygıyla karşıladığını bildirdi.