Yeni Şafak gazetesinin yazarı Markar Eseyan bugünkü köşe yazısında Ermeni cemaatlaerini anlatan bir yazı yazdı.
Eseyan yazısında 2007 yılında uğradığı silahli saldırı sonucu öldürülen gazeteci Hrant Dink ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos gazetesine de değindi.
Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra, Dink'in yakın arkadaşı Etyen Mahçupyan'ın büyük bir sorumluluk aldığını ve gazeteyi ayakta tuttuğunu ancak Agos'un adil ve etkili bir yayıncılık yapamadığını ifade eden Eseyan gazeteyle ilgili şunları yazdı.
...
En yakın dostu Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra Etyen Mahçupyan büyük bir sorumluluk aldı ve AGOS'u ayakta tuttu. Bu sürece ben de 2008 başına kadar elimden geldiğince katkıda bulundum. Adil olmak adına o dönemde Aydın Engin gibi değerli sosyalist isimler de ellerinden gelen desteği verdiler. Yayın yönetmenliğini devralan Rober Koptaş benim önemsediğim bir isimdir. Tabii ki AGOS Hrant Dink'ten sonra değişecekti ve Dink'in AGOS'unu özlemek haklı bir duygu ama adil değildi. Önemli olan AGOS gibi kıymetli bir mecranın demokrat akıl üretmekteki fonksiyonunun devam etmesiydi. Sol gelenekten gelerek demokrat, adil ve etkili bir yayıncılığın mümkün olduğunu Dink göstermişti.
Sonuç en azından benim açımdan ve şimdilik kaydıyla böyle olmadı, olamadı. Çok zor bir dönemdi. Arkasına sığınılacak sağlam gerekçeler var ama hiçbiri AGOS gibi değerli bir mecraya yönelik özensiz editöryel tavrı haklı kılmıyor. Dink davasının paralel yapının insafına bırakılması ve cinayetin manevi kaldıraç gücünün hesaplanamamış olması gerekçelerin başında geliyor. Böylelikle Dink cinayeti üzerinden önce gazete sonra da cemaatin bir bölümü rehin alındı veya kendisini teslim etmeye hazırdı. AGOS'un bu tercihi, kafa karışıklığının, öfkenin, gazete ile vakfı çevreleyen sekter-romantik sol grubun yarattığı olağanüstücülüğün ve aktivizm teşviklerine cevap iştahının toplamından neşet etmiş gibi duruyor.
AGOS açısından Dink davasının yanında Gezi'nin daha etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü kırılma o noktada hızlandı. Bunu, sekülerliğin bir ideoloji olarak kabul edilmesi hatasına ve yaşam biçimlerinin dar yorumundan ileri gelen bir örtüşmeye borçluyuz.
Ermeni entelijensiyasının sol cenahı aynı hatayı 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında İttihatçılarla pakt kurarak yapmıştı. Onları yakınlaştıran, benzer süreçlerden geçmiş olmaları hasebiyle seküler Batı paradigmasını paylaşmalarıydı. Oysa Ermenilerin yüzde doksanı köylü- dindar bir toplumdu ve menfaatleri İttihatçıların devirmeciliği, irredantizmi ile değil, yerel sosyolojiyle birlikte hareket etmekteydi. Yervant Odyan'ın 'Yoldaş Pançuni' isimli kitabı halkla ilişkisiz sol hareketin yüzeyselliği ve oportünizmini çok güzel anlatır. Şimdi de bir takım isimler (Türk, Kürt veya Ermeni) birer Yoldaş Pançuni rolüne soyunmuş haldeler.
Yazının devamını okumak için tıklayınız