Deniz Akçay Katıksız’ın ilk filmi ‘Köksüz’, Adana’da Altın Koza Film Festivali’nden Yılmaz Güney Ödülü’yle döndü. ‘Köksüz’ün başrolündeki Ahu Türkpençe de En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Lale Başar ile paylaştı. Akşam gazetesinden Sayım Çınar, ‘Köksüz’de güçlü oyunculuğuyla göz dolduran Ahu Türkpençe ile konuştu. İşte, o röportaj:
Öncelikle sizi filmdeki performansınız için tebrik ederim. Canlandırdığınız Feride karakterinin ruh hali çok farklı ve zor bir oyunculuğu gerektiriyor. Bu rolü almanız, filmin ekibine katılmanız nasıl oldu?
Feride çok severek oynadığım bir karakter oldu. Onun üzerinden böyle tebrik almak çok güzel, teşekkür ederim. 2005’te ‘Şöhret’ adlı dizide oynuyordum. Deniz Akçay, bu dizinin yazarıydı. ‘Şöhret’ iki yıl sürdü, biz de bu sırada arkadaş olduk ve ara ara yaptığımız sohbetlerde anladık ki sinemayla ilgili fikirlerimiz neredeyse aynı… Bir yandan da Deniz’in dizi için yazdığı senaryoları okuduğumda sinema tadında pek çok sahne ve diyalogla karşılaşıyordum. Ve hep “Bu kız aslında sinema filmi yapsa ne iyi olur” düşüncesindeydim. Sonra bu fikir, o kadar fazlalaşmaya başladı ki bende, bir gün dayanamadım ve Deniz’e “Niye sinema değil? Neden sinema filmi yazmıyorsun?” diye mesaj attım.
Teşvik için kışkırtma durumunuz söz konusu…
Aynen öyle ama sonraki konuşmalarımızdan öğrendim ki tam da ‘acaba
sinema filmi yazsam mı’ çelişkisi içinde olduğu bir dönemde ben ona
bu türden mesajlar göndermeye başlamışım. Yani çok doğru bir anda
denk düşmüş kışkırtmalarım. Sonra bir gün Deniz geldi, bir hikâye
yazacağını söyledi ve gitti. Bir süre sonra elinde senaryoyla geri
geldi ve “Hadi oku” dedi. İlk sayfayı açtığım andaki heyecanımı
anlatamam size. En başından beri çok özel bir şey çıkacağını
biliyordum. Dolayısıyla çıkan sonuca şaşırmadım. Okudum, bitirdim
ve “Ben varım” dedim.
KARAKTERLER AĞIR DEPRESYONDA
Filmin insanın dengesini bozan depresif bir tarafı var.
Otobiyografik bir hikâye mi?
Bu bir kurmaca ama otobiyografik öğeleri de var. Karakterlerin
hepsi ağır depresyonda çünkü hiç birinin çıkış yolu yok.
Sinemada mekân seçimi önemli bir unsur. İstanbul ve
çevresi filmlerimizde çok yoğun kullanılıyor. Ama bu film böyle bir
klişenin dışına çıkarak İzmir’i mesken tutuyor. Çekim döneminde
neler yaşadınız ?
Hikâye, aslında bir İzmir hikâyesi. Deniz’in burayı mesken
seçmesindeki en büyük etken, otobiyografik dediği bölümle alakalı.
Çünkü İzmirli ve orada yaşamış. Bu yüzden hikâyenin İzmir’de
geçmesi çok tutarlı.
Peki, Deniz Akçay nasıl bir yönetmen?
Bu hikâyeyi iyi ki Deniz çekti çünkü bu kendi hikâyesi. Söylediğim
gibi az da olsa otobiyografik tarafları var. Bu yüzden duygusunu en
iyi o bilir. Hikâyeyi yazarken hayal ettiği dünyayı en iyi o
canlandırabilir. Tabii ki çok iyi yönetmenlerimiz var. Başkaları da
bu hikâyeyi çekebilirdi ama eminim o zaman ne dokusu ne de duygusu
böyle olurdu.
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız.