Önümüzdeki günlerde ölümünün 50. yıl dönümünde Moskova'da anılacak olan büyük şair Nazım Hikmet'i tanıyan ve hayatta olan son arkadaşlarından Georgiy Ansimov Pavlovic, ünlü şairin o günlerini anlattı.
Moskova'da oturan ve 1922 doğumlu olmasına rağmen halen üniversitelerde derslere giren, araba kullanan ve dinçliği ile parmak ısırtan Prof. Georgiy Ansimov Pavlovic, Nazım Hikmet'in çok yakışıklı, etkileyici ve eşi ile birlikte müthiş bir çift olduklarını anlattı. Pavlovic, "Çok çekici, çok çabuk kontak kurabilen birisiydi. İnsanlarla hemen ilişki kuruyordu sanki eski bir tanıdığınız olup çıkıyordu, çekingen değildi. Elini uzatır, 'Ben Nazım' derdi. Siz adınızı söylerdiniz ve o esnada dost olurdunuz" dedi.
Nazım Hikmet'in Türkiye ve Rusya'yı birbirine yakınlaştırdığını adeta iki ülke arasında köprü olduğunu da vurgulayan ünlü rejisör Ansimov Pavlovic, ünlü şairle bir piyesini sahnelemek için el sıkıştıkları ve o günkü küçük törende çektikleri fotoğrafı da ilk kez paylaştı.
FOTOĞRAFIN HİKÂYESİ
Fotoğraf karesine yansıyan o anın 1962 yılında Nazım Hikmet ile
Gorkova Caddesi üzerinde bulunan Aktörler Evi'nde buluştukları bir
zamanda olduğunu söyleyen Ansimov, fotoğrafın hikayesini şöyle
anlattı:
"Nazım Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık.
1962 yılıydı ve Nazım, o zamanlarki Aktörler Evi'ne gelmişti. Ben
40 yaşında ve genç bir rejisördüm. Nazım'ı oraya ünlü tiyatro
rejisörü Komissarjevskiy arabası ile getirmişti. Ben onunla
Komissarjevskiy aracılığıyla tanıştım çünkü ilk onlar tanışmış,
buluşmuş. Komissarjevskiy, ona yardımcı olmuş. Komissarjevskiy,
büyük bir rejisördü o da çok rahat kontak kurabilen bir insandı. Bu
yüzden onlar birbirlerini bulmuşlar ve beni de tanıştırmıştı. Nazım
Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık. Nazım
çok heyecanlanmıştı, çünkü genç bir rejisördüm ve benimle çalışmak
Nazım'a çok ilginç gelmişti. Ben bizim 60'lılar diye
adlandırdığımız gruptan geliyordum bunlardan Lubimov, Simonov,
Rodzensky... Bütün herkes oradaydı. Biz de fotoğrafta gözüktüğü
gibi elimizdeki kadehleri kaldırarak, 'Bakın dostlar, biz anlaşma
yaptık, yapacağımız bu iş için şimdi kadeh kaldırıyoruz' anlamına
gelen bu küçük kutlamayı yaptık. Bu fotoğraf da o anın
ölümsüzleşmesi için çekildi. Zaten kısa bir süre sonra da Nazım
vefat etti. Herkes için büyük bir kayıp ve büyük bir acı idi, böyle
bir dostu, yetenekli bir insanı kaybetmek. Tabii o zamanlar herkes
Nazım'ın peşinde ve oyununu sahneye koymak istiyordu. Birçok piyes
yazmıştı, hepsi de güzeldi. Böyle güzel eserleri Rusça'ya çevirip
Moskova'da sahneye koymak büyük işti. O zamana kadar sadece 'İvan
İvanoviç Var mıydı, Yok muydu' çevrilmişti. Diğerleri daha
sonraları çevrildi."
"NAZIM İLE HAYALLERİMİZİ DE KAYBETTİM"
Ansimov, el sıkışmaları ve çalışmaya başlamalarına rağmen Nazım
Nikmet'in eserini sahneye koyamadığını anlatırken, şöyle konuştu,
"Çalışmalara başlamıştım ama devam edemedik. Piyesi okuduk,
sanatçıları bulduk, her şey yolunda idi. Türk ve Rus sanatçıları
harmanlamayı hayal ediyorduk. Ama hayata veda edince proje askıda
kaldı. Kayıp çok büyüktü. Ben sadece Nazım'ı değil onunla hayal
ettiklerimizi de kaybettim."
NASIL BİR İNSANDI ?
Nazım Hikmet ile ilgili olarak edindiği izlenimleri de anlatan
Ansimov, büyük şairi şöyle anlattı, "Biz onunla 1958-59'da
tanıştık. İlk olarak çok yakışıklı ve etkileyici idi. Eşi ile
birlikte müthiş bir çift idiler. Onlar Türk mü, Rus mu ya da başka
milleten mi... Hiç bir önemi yoktu. Onlar müthiş bir çiftti. Nazım,
çok çekici biri idi ve insanlarla çok çabuk kontak kurabiliyordu.
Hemen ilişki kuruyordu ve sanki eski bir tanıdığınız olup
çıkıyordu. Elini uzatır, 'Ben Nazım' derdi. Siz adınızı söylerdiniz
ve o esnada dost olurdunuz. Bu yüzden onu çok çabuk kabullendik.
Çok hoştu Türkiye'den ünlü bir şair, yazar ile birlikte olmak.
Karakteri hakkında çok derin bir analiz yapamam ama diyebilirim ki
çok iyi niyetli, insanlara karşı açık, şüphe duymayan, insanlara
direkt yaklaşan biri idi ve biz de ona aynı şekilde yaklaşıyorduk.
O çok iyi niyetli biri idi, yardıma hazır, senin acılarını ve
mutluluklarını paylaşmaya hazırdı. Hele ki sen onun sanatına ilgili
isen kendini tamamen ve büyük bir keyifle veriyordu. Hepimiz onun
bir takım sanatsal ya da politik sorunlarının olduğunu bilirdik.
Türkiye'den de bu yüzden gelmişti. Buraya gelmeye ihtiyacı vardı.
Ben onu her zaman mutlu ve hayat dolu gördüm, tabii ki onun içini
bilemem, içinde vatanseverlik vardır. Biz onu bize gelen açık
kalpli biri olarak gördük ve onun arkasında tüm Türkiye'yi gördük.
O Türkiye'nin temsilcisiydi. Nazım Rusça konuşuyordu ama
zorlukla... O Rusça öğrenmeye ve konuşmaya çabalıyordu bizim de
hoşumuza gidiyordu. Rus olmadığı hemen anlaşılırdı. Nazım, genelde
konuşmayı seven birisi idi, zevkle konuşurdu ve biz de onu
dinlerdik, fotoğraftaki görüşmemizde de tercüman aracılığı ile
konuştu. O gün Nazım'ın konuşmalarını İngilizce'den Rusça'ya
Komissarjevskiy çevirdi. Nazım, Rus tiyatroları hakkında, özellikle
kendisinin bulunmuş olduğu tiyatrolar hakkında konuştu. Çok iyi bir
espri anlayışı vardı, sorduğumuz sorulara çok çarpıcı ve yaratıcı
iyi cevaplar verirdi."
"NAZIM, TÜRKİYE'Yİ RUSYA'YA YAKINLAŞTIRDI"
Nazım Hikmet'in Türkiye ve Rusya'yı birbirine yakınlaştırdığını
vurgulayan ünlü rejisör, bunun çok önemli ve gerekli olduğunu,
gelişinin kendileri için başka ülke ve milletlerle arkadaşlıkları
konusunda bir ilerleme olduğunu, onun anlayışı, şiirleri, eserleri,
piyeslerinin milletler ve kültürler arasında güzel bir köprücük
olduğunu söyledi.
"MEZARI RUSYA'DA KALMALI"
Pavlovic, Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye götürülme
tartışmaları ile ilgili ise şunları söyledi: "Tabii ki biz Nazım'ın
mezarının burada kalmasını isteriz. Son günlerinde burada idi,
hatırası hâlâ burada yaşıyor ve onun mezarı bizim için değerli.
Eğer Türkiye istiyor ise onların da hakkı çünkü kendi yurduna
dönmesi mantıklı. Biz onun burada olmasından mutluyuz, büyük bir
mutlulukla onun burada olduğu günleri hatırlıyoruz, ama o aramızdan
ayrıldı."
"TÜRKİYE'DE 3 YIL ÇALIŞTIM"
2005-2006 yıllarında eser sahneye koymak için Türkiye'ye davet
edildiğini ifade eden Ansimov, o günleri de şöyle anlattı: "Ankara
Opera ve Balesi'nde çalıştım. Ben oraya başlangıçta benden onların
oynamakta olan ama iyi gitmeyen bir temsilini düzeltmem istendiği
için gittim, biraz reji değişikliği yapılması lazımdı ve ben
değişikliğe başladım. Çok ilginçti ama başardık, daha sonra daha
başka bir temsile başladık. Ben oraya gittiğimde paskalya idi,
bizim dini bayramımız, ben kiliseye gitmek istediğimi söyledim ama
Ankara'da Ortodoks kilisesi sadece Bulgaristan elçiliğinde varmış
ve oraya girmek için de önceden yazı ile izin alınması
gerekiyormuş. Tabii biz bunun için geç kalmışız. Ben çok üzülmüştüm
ama tiyatronun yönetimi bana hoş bir sürpriz yaptı. Beni
Kapadokya'ya götürdüler. Beni, orada yeraltındaki Ortodoks
kilisesine götürmeleri benim için bayram değil, çifte bayram
olmuştu."
GEORGİY ANSİMOV PAVLOVİC KİMDİR?
3 Haziran 1922'de Ladojskaya kasabasında doğdu. 1925 yılında
babasının görevli olduğu kilise kapatılınca ailesi ile Moskova'ya
geldi. 1937 yılında babasının tutuklanması ve kurşuna dizilmesinin
ardından bir fabrikada çalışmaya başladı. Rahip olan ve tutuklanıp
kurşuna dizilen babası Rus Ortodoks Kilisesi tarafından 2005
yılında aziz ilan edildi. 1940 yılında GİTİS (Devlet Sahne
Sanatları Enstitüsü) sınavlarını geçerek müzik tiyatrosu bölümüne
girdi. 2. Dünya Savaşı yıllarında cephe konser grubunda görev aldı.
1947 yılında GİTİS'i bitirdi. 1955-1964 arasında dünyaca ünlü
Bolşoy Tiyatrosu'nda rejisör olarak çalıştı. 1964-75 arasında
Moskova Operet Tiyatrosu'nda başrejisör olarak görev yaptı. 1971
yılından bu yana da GİTİS' de ders veriyor. (DHA)