Hürriyet gazetesinden Gökçe Aytulu, yeni cumhurbaşkanı adayının kaleme aldığı ‘Modern Türkiye ve Osmanlı Mirası’ başlıklı makalesi ve ‘Yeni Yüzyılda İslam Dünyası’ adlı kitabını inceleyerek İhsanoğlu’nu kendi ağzından anlattı:
DİNİ DEĞERLER VE SİYASET DENGESİ
Siyasetin teorisyenlerinin ve uygulayıcılarının bir yanda devamlı
hareket halinde bulunan siyasî değişkenlerle diğer yanda değişmez
olan din prensipleri arasında ustaca bir dengeyi kurması gerekiyor.
Siyasî konuların dünyevî ve değişken olduğu, dinin ise mutlak
semavî değerlere dayandığı gözden uzak tutulmamalı.
İSLAMCI REJİMLER VE KATI LAİKLER
Müslüman toplumların içinden geçtiği siyasî tecrübeler arasındaki
farklılıklar İslam dünyasında hâkim ideolojiler yelpazesine de
yansıyor. Bir uçta İslam’ı olabilecek en katı yorumlar ve
uygulamalarla benimseyen bazı İslamcı rejimler, diğer uçta ise
İslam’a yönetimde herhangi bir söz hakkı vermeyen laik rejimler
var. Bunların dışındaki Müslüman ülkeler ise birbirlerinden farklı
şekillerde bir üçüncü, orta yolu takip etmiş; bunlar arasında
İslam’ın temel bir hukuk kaynağı olarak geçerliliğini anayasa
maddesine bağlamış olanlar var.
DİN İLE SİYASET AYRILMALI
Müslüman toplumların günümüz dünyasında kararlılıkla ileri
gidebilmeleri için siyaset alanıyla din alanı arasındaki ilişkiyi,
bunları birbirine karıştırmayacak şekilde tanımlamaları gerekir. Bu
ilişki karşılıklı olarak yetkilerin ayrılığına dayanmalı, ayrıca
çoğulculuğa yer vermeli ve bunu benimsemeli ve aynı zamanda siyasî
gücün elden ele geçişinde demokratik usullere elvermeli. Din
alanının siyaset üzerindeki ve siyasetin din üzerindeki kontrolü
kaldırılmalı, bu ikisini birbirinden ayıran çizgi net ve açık
olarak çizilmeli.
ÇATIŞMAYI OSMANLI MİRASI ÖNLER
(Türkiye’nin Osmanlı’nın müspet mirasına sahip çıkması) her şeyden
önce dış dünya karşısında ‘Büyük devlet’ hissini yakalamasına yol
açacak, aynı zamanda kendi içindeki ikilemi ortadan kaldıracak,
toplumda çatışmayı ve gerginliği gidermeye yardımcı
olacaktır.
ZORLA KABUL ETTİRİLEMEZ
Bugün Türk tarihinin bir döneminin -Osmanlı olsun veya Cumhuriyet
olsun- nostaljisinde bulunanlar, onu idealleştirerek başkalarına
zorla kabul ettirme hakkına sahip değillerdir.
GENÇLİK VE DEMOKRASİ
Demokrasinin önüne çıkabilecek engeller cesaretimizi kırmamalı
çünkü biliyoruz ki dünyada demokrasiye giden yolların hiçbiri
güllerle bezenmemişti. Tersine bunlar fedakârlıklarla, sabır ve
kararlılıkla aşılabildi. Çoğulcu demokrasi uygulamasıyla İslam’daki
yönetişimin temelleri arasında esaslı bir karşıtlık bulunmuyor.
Müslüman toplumlarda gençlik hareketleri neticesinde totaliter
rejimlerin yıkılması bize iyinin peşindeki bir gençliğin ve düşünen
insanların varlığı sayesinde bu toplumların geleceğinin daha parlak
olabileceği ümidini vermeli.
YAŞANAN ARAP BAHARI DEĞİLDİ
Arap ülkelerinde yaşananlar arzulanan baharı getirmedi; getirdiği,
despotların sonbaharı oldu. Toplumlar güçlükler ve problemler
yaşamaya devam edecekler. Bu sonbahardan sonra uzun ve sert bir kış
olacak, ardından değerleri ve sistemleriyle toplumların arzuladığı
bahar gelecek.
JÖN TÜRK MUHALEFETİ
Bugün bile Jön Türk zihniyeti denilebilecek, toplumu sarsan,
devlete meydan okuyan ve aydınları kamplaştırarak toplum
kesimlerini ters istikametlere yönlendiren menfi miras, 20. asrın
sonunda Türk hayatının bir parçası olarak sürmektedir.
KÖKLERİ HAVADA BİR AĞAÇ
Bizden önce veya sonra çok köklü ihtilaller geçiren milletler,
devlet rejimini değiştirirken, devlet-toplum münasebetlerini
ihtilalin yeni idealleri uğruna baştan düzenlerken, toplumlarının
mazi ile olan bağlarını kopartarak onu, kökleri havada kalan bir
ağaca dönüştürme cihetine gitmemişlerdir.
DİLİN HİLKAT GARİBELERİ
Gelişmiş, ‘mürekkep’ bir İmparatorluk dili olan, yüksek edebiyat ve
bilim dili haline gelen Osmanlı Türkçesi’nde asırlardan beri
kullanılan kelimeler ile Osmanlı Türklerinin kendi türettikleri
kelimeler etnik tasfiyeye tâbi tutulmuştur. ‘Özgürlük’, ‘uygarlık’
ve ‘bağımsızlık’ gibi bize has, lengüistik bakımından hilkat
garibeleri olan ve herhangi bir Türk lehçesinde olmadığı gibi onu
türetenlerin kendilerine ait şahsî ve gayri ilmî anlayışları içinde
uydurulan bu kelimeler, bugün Orta Asya ve Kafkasya Türklerinin
kullandığı ‘hürriyet’, ‘medeniyet’ ve ‘istiklâl’ kelimelerinin
yerini zorla almıştır. Osmanlı Türklerinin kullandığı kelimeler
bugün Çin Seddi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar hâlâ kullanılıyor ve
üniversite profesörü ile dağ başındaki çoban tarafından
anlaşılıyorsa bizim en azından dil konusunda Osmanlı mirasının
bugün için değer ve geçerliliğini bir daha düşünmemiz
gerekir.
OSMANLI MİRASI KUSURSUZ DEĞİL
Osmanlılardan bize intikal eden mirasın hepsinin kusursuz ve
mükemmel olduğunu iddia etmek nostaljik bir bakış açısının eseri
olduğu gibi, ideolojik bir düşüncenin temelini de teşkil edebilir.
Gerçekten bu mirasta bizi menfi şekilde etkileyen hususların olduğu
muhakkaktır.
KÖTÜ MİRAS DEVLETİN SERTLİĞİ
(Osmanlı’nın kötü miraslarından biri) devletin sert müdahale
refleksi ile ilgilidir. Devletin kendini her tür değerin üstünde
mukaddes bir varlık yani ‘Devlet-i ebed müddet’ olarak görmesi,
böylece ona mutlak şekilde itaat etmeyenleri -kendi varlığının bir
parçası olsalar dahi- ağır eliyle ezmesidir.
MODERN TÜRKİYE’NİN ÇELİŞKİSİ
(Osmanlı mirasına) menfi bir gözle bakmak ve psikolojik redd-i
miras hâli, yeni yetişen nesillerin tarih bilincinde bir kırılma
yaratmıştır. Bu da, bugün gördüğümüz üzere bizlerin, başka
milletlerin sahip olduğu kavrayıcı bütünlük ve devamlılık şuurundan
mahrum olarak, kendi içimizde birbirimizle olan münasebetlerde
zıtlıklar ve sıkıntılar yaşanmasına yol açmaktadır.
KOMÜNİZM ÇÖKTÜ, ŞİDDET TIRMANDI
Komünizmin ve bu ideolojiye dayanan sistemlerin başarısızlığı
gelişmekte olan ülkelerde nüfusun dinamik kesimlerinde ve özellikle
geniş, düşük gelirli gruplarda bir amaçsızlık hissi doğurdu. Bu
gruplar kendi ülkelerinin iç ve dış siyasetinde gördükleri
yanlışlıkları düzeltmek için değişim istemeye başladılar. Bunun
sonucunda, İslam adı altında dünyevî hayatın zorluklarına çözümler
ve uhrevî hayatta saadet vaat eden militan şiddet ‘hareketleri’ bu
gruplara çekici gelmeye ve geniş kitlelerde artan kabul görmeye
başladı.
GELECEK, DEMOKRASİYE BAĞLI
İslam coğrafyasında demokrasinin tesisi ancak iki temel prensibin
uygulanmasıyla mümkün olabilir. Birincisi toplum meselelerinin ele
alınışında iyi yönetişim, şeffaflık ve güven tesisi. İkincisi ise
özenle oluşturulacak insan hakları kaideleri içinde siyasî
hürriyetlerin kapsanması. Kilit önemdeki bu iki prensip yerine
konmazsa Müslüman toplumların siyasette aktif kesimleri için tek
çıkar yol hedeflerini dinin çerçevesinden aramak
olacaktır.