Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyduğu yayınlardan Akşam gazetesinin istifa eden Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya bu yazısıyla veda etti:
"Bu benim AKŞAM’daki son yazım.
2000 yılı Nisan ayından beri aralıksız devam ettiğim, 4 yıl Ankara
Temsilciliği’ni yürüttüğüm, 5 yıldır da Yayın Yönetmenliği’ni
yaptığım bu gazetedeki “serüvenimin” finalindeyim.
“Hiç bir vedaya sözcükler yetmez. Her hoşçakal biraz eksik kalır”,
bilirim. Ama her hikaye “samimi bir iç dökmeyi” hak ederek
bitirilmeyi bekler.
Gazetecilik asla bir kariyer değil, duruştur, “hayata karşı bir
duruş.”
Çok şanslıydım. Gazete yapmak en büyük, hatta tek hayalimdi. 5 yıl
boyunca her gün son derece özgür bir ortamda gazeteciliğin bütün
keyiflerini yaşadım. Bu açıdan öylesine mutluydum ki; türlü
zorlukları memnuniyetle göğüsledim. Çok yoruldum belki, ama her gün
huzurlu ve coşkuluydum. Ekip arkadaşlarımı tanımlamak için başka
hiçbir kelime bulamam: “Olağanüstüler.”
İlk günden bu yana ısrar ettiğimiz “muhabir odaklı ve özel habere
dayalı gazetecilik” galip geldi, bunu herkes görüyor. Bütün bu süre
boyunca her gün özel bir manşetle çıktık sizlerin karşısına. Sizler
bizim yol arkadaşımızdınız, size mahçup olmamak adınaydı tüm
uğraşımız.
10 yıldan fazla zamandır içinde bulunduğu tüm olumsuz şartlara
rağmen, AKŞAM’ın bugün sahip olduğu o algı, eriştiği o etki gücü
başka nasıl açıklanabilir ki?
Bizim yaptığımız gazeteye bakınca Türkiye’yi görürdünüz. Bir
yarısını, bir kısmını değil, tamamını...
Sadece dününü değil, bugününü ve yarınını da...
Ülkemizin içinden geçtiği çok özel bir değişim döneminde, baştan
beri hep “üçüncü yolu” savunduk. Tarafsız kalarak, kutuplaşmaları
reddederek.
MESLEĞİMİN RUHU İZİN VERMEDİ
Bizim mesleğimiz birkaç günlük, hatta birkaç yıllık bir iş
değildir. Yaptığımız haberler, hazırladığımız sayfalar,
kullandığımız karikatürler, yayınladığımız yazılar hayatımız
boyunca bizi takip eder. Yaşlandığımızda öz muhasebemizi yaparken
hep karşımıza çıkar. Bizim mesleğin “asıl ağır yükü” işte
budur.
Hep bu bilinçle hareket ettik. Gayet tabii ki üzgünüm. Ama kimseye
kırgın veya kızgın değilim. Hakkımın yendiği oldu ama bu dünyada
görülecek hiçbir hesabım yok. Gelişmelerle ilgili herkesle
gözlerinin içine baka baka konuşma imkanı buldum. Bu bana
yeter.
Genel Yayın Yönetmenliği özel bir konumdur. Patronların veya
yönetimlerin özel tercihleriyle ilgilidir. O nedenle yapılan
tasarrufa ancak saygı duyarım. Medya Grup Başkanı Cengiz
Özdemir’den, başka bir formülle, hatta daha iyi şartlarda beraber
çalışma teklifi aldığım doğrudur. Sağolsun, kendisi ısrarcı da
oldu. “Keşke mesleğimizin ruhu ve benim doğam kabul etmeme izin
verseydi...”
Hem TMSF üst düzey bürokratları hem de Cengiz Özdemir’in
yaklaşımları ve vizyonları gerçekten olumluydu. Onların istediği
gibi “3-4 ay içindeki hızlı satış süreci”ne katkı verebilmek,
taşıyabileceğim bir görevdi. Ancak sürecin seçimlere kadar uzama
ihtimalini gözönüne alınca benim adıma mesele “sürdürülebilir”
olmaktan çıkacaktı. Ayrıca şartlar, ilerleyen günlerde her zaman
öngörüldüğü gibi gerçekleşmiyor. O noktaya gelince “zorlamamak”,
karşılıklı teşekkür etmeyi bilmek gerekiyor.
HUZURLA AYRILIYORUM
Yaşadıklarımızın dramatize edilecek bir yanı yok. Hayatın olağan
akışına uygun gelişmeler olarak görüyorum. Beklemediğim hiçbir şey
olmadı.
2008 yılında Genel Yayın Yönetmenliği’ne getirildiğim gün elime
Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabını almıştım. Son
üç gündür de Can Dündar’ın kaleminden Mehmet Ali Birand’ı okuyorum.
Bizim gazetecilik tarihimiz biraz da kırılma ve kopuşlardan oluşan
sarsıcı ve öğretici bir tecrübeler bütünüdür. Ustalardan
öğrendiğimiz bütün bu kopuş ve kırılma süreçlerinin de geçici
olduğudur.
Büyük zaferler kazandığımı iddia edecek değilim. Ancak görevini
yapmış insanların gönül huzuru ile doluyum. Hepinize ve her
birinize içtenlikle teşekkür borçluyum. Şu son 3 günde aldığım
telefonların sevinci ve gururu hayatımın sonuna kadar bana yeter.
En kısa zamanda bir başka gazetecilik serüveninde ve durağında
buluşmak üzere. Şimdilik hoşçakalın."