Hürriyet Gazetesi muhabiri Savaş Özbey, İstanbul'da evsizlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde 3 gün 3 gece kaldı. "Sokakta 3 gece bana ne öğretti?" diye soran Özbey bu sorunun yanıtını aradı. Özbey, "Bir toplumun fakirlerine nasıl davrandığı, o toplumda yaşanabilirliğin önemli göstergesi" dedi.
Hürriyet gazetesinden Savaş Özbey'in izlenim haberi şöyle:
Koca koca şehirlerde evsiz olmaktan zor ne var? Karda kışta, yağmurda çamurda, sıfır güvenceyle ayakta kalmaya çalışmaktan daha yıpratıcı ne olabilir? Belki duymak, görmek, hatırlamak istemiyoruz ama Türkiye’de, çoğunluğu İstanbul’da onbinlerce evsiz insan yaşıyor... Dertlerini daha iyi anlayabilmek, seslerini size ulaştırabilmek için üç gün onlar gibi yaşadık. Sokaklarda, parklarda, yağmur altında yattık. Onlarla beraber aşevlerinde karavanadan yemek yedik. Tanışıp hikâyelerini dinledik.
Saat 03.00, Taksim Meydanı, metro çıkışı... Savaş Özbey’in sokaktaki ilk uykusu. Birazdan yağmur başlayacak ve açıkta yatan bütün evsizler kendine sığınacak kapalı bir alan arayacak.
Bir toplumun fakirlerine nasıl davrandığı, o toplumda yaşanabilirliğin önemli göstergesi.
Şefkat-Der’in verilerine göre Türkiye’de 100 bin kadar evsiz
olduğu tahmin ediliyor. Bunların önemli bir kısmı büyük şehirlerde
ve İstanbul’da.
Bu hafta, bu koca şehre en zon yerden, evsizlerin dünyasından
bakmaya çalıştık.
Bunun için üç gün, üç gecemizi sokaklarda, parklarda geçirdik.
Yattıkları yerlerde yattık, onlarla beraber aşevlerinde karavanadan
yemek yedik, tanışıp hikâyelerini dinledik.
Kuralımız şuydu: Evsiz gibi yaşamaya çalışacaktık ama evsiz taklidi
yapmayacaktık.
Üstümde telefon, kredi kartı, para olmayacaktı.
Hürriyet fotoğraf servisinden arkadaşlarımız beni takip edecek,
özellikle gecenin tehlikeli saatlerinde gözlerini üzerimden
ayırmayacaklardı.
Yanımda n’olur n’olmaz diye 100 liram olacaktı ama acil bir durum
olmadıkça harcamayacaktım. Parayı bir tek yardıma muhtaç insanlar
için kullanabilecektim.
Sokakta kaldığım ilk gece anladığım şu oldu: Her insan sokakta
kalabilir. Anahtar unutursunuz, uçak kaçırırsınız, pasaport
kaybedersiniz...
Ama sokakta kalmakla evsiz olmak aynı şey değil. Evsizliğin ince
çizgisi, kendi özel alanınız olmadan uyumakla başlıyor.
Toplumu en zengininden en fakirine doğru sıralayın. Eviniz lüks bir
malikâne de olabilir, tek göz bir gecekondu da. Bize aramızdaki
büyük farklar gibi gelen bu detayların hepsi bir taraf, evsiz olmak
başka bir taraf. Soğuk, sıcak, lüks ya da mütevazı... İçine
girdikten sonra orası bizim özel alanımız ve kimse bize
karışamaz.
Evsizlik, en savunmasız anınızda, yani uyurken kendi alanınızın
olmaması demek.
Çok huzursuz bir uyku bu. Yattığınız parkta, bankta veya kuytuda
isterse bir sokak köpeği gelip sizi koklayabilir.
Uyandığınızda yanınızda bir hırsız, bir uyuşturucu bağımlısı ya da
bir psikopat dikiliyor olabilir.
Bu yüzden insan evsiz kalınca, içgüdüsel olarak gece halini en iyi
bildiği yere gitmek istiyor.
Ben Taksim’i seçtim. Anahtarımı, telefonumu, paralarımı, kartlarımı
fotoğrafçı arkadaşıma teslim ettim. Meydanda bir bankın üzerine
yattım.
Ve beni takip eden bir arkadaşımın olduğunu bilmeme rağmen, evsiz
olmanın o çok zor ilk uykuya dalmak olduğunu anladım.
Yazının devamını BURADAN okuyabilirsiniz.