Gazeteci Bülent Günal'ın Ufuk Yayınları'ndan çıkan ilk romanı "Harputlu Hasan-Osmanlı'da Amerika Rüyası" 1. haftada 2. baskısını yaptı.
1914 yılında, hayatlarında deniz görmeden, okyanus aşmak için yola koyulan 14 yaşlarında üç gencin, Hasan, Hamit ve Kişmo'nun hikayesinin anlatıldığı roman, Osmanlı'da görülen ilk Amerikan rüyasının bu topraklarda nasıl yeşerdiğini, en zenginin evinde tarhana çorbası pişen Anadolu köylüsünün halini, savaşlardan bitap düşmüş bir nesli ama en çok da 100 yıl öncesinin İstanbul'unu anlatıyor.
Kitabın giriş bölümünden:
'Fırsatlar ülkesi' Amerika'ya 18. yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli yerlerinden yüzbinlerce insan göç etti. Kimi İrlandalı'ydı, kimi İtalyan, kimi Uzak Doğulu... Bu göç hikayelerinin bazıları beyaz perdeye aktarıldı, birçoğu da satırlara... Peki yaşadığımız coğrafyada 'Amerikan rüyası' hiç görülmedi mi? Anadolu'dan Amerika'ya göçler yaşanmadı mı? Bu sorunun yanıtını Yeditepe Üniversitesi'yle birlikte 2000’li yılların başında 'Amerika’daki İlk Türkler' projesini yürüten kültür uzmanı Sedat İşçi vermişti. 'Evet' diyordu, "Bu topraklarda da Amerika rüyası görüldü. 1800'lü yılların sonu ve 1900'lü yılların başında Anadolu'da yaşayan ve çoğunluğunu Harputlular'ın oluşturduğu 50 bin Türk ABD'ye göç etti."
Tarihimizin pek de üzerinde durulmayan bir konusuydu bu göç
hikayesi. Belki de genlerimizde göçmenlik olduğu için doğal
karşıladık, çok üstünde durmadık. Ama Harput'ta özellikle
Ermeniler'i Yeni Kıta'ya götürmek için görevlendirilen Amerikalı
misyonerlerin sözlerinden müslüman halk da etkilenmiş; gözü
karartanlar nesi var nesi
yoksa satıp, yollara dökülmüştü. Kimi Mersin, kimi Trabzon kimi de
İstanbul'a kadar yürüyerek gidiyor, gemilere atladıkları gibi yeni
bir maceraya yelken açıyordu. New York'un hemen birkaç kilometre
açığındaki Ellis Adası'nda sağlık muayenesinden başarıyla çıkanlar
ülkeye kabul ediliyordu. Kayıtlara ise Ali'nin adı Allie, Hüseyin
adı, Edward olarak geçebiliyordu. Araba fabrikalarında çalışıp
barakalarda yatıyorlardı. Belgeler, Amerika'daki Türkler'in en çok
İrlandalılar ve Afro-Amerikalılar'la arkadaşlık kurduğunu
gösteriyor. Yahudi kasabından, bakkalından alış veriş etmeye de
özen gösteriyorlardı. Neticede Yahudiler için de domuz eti
haramdı.
'Hasanlarla Yorgolar yine kapıştı'
Dişlerini tırnaklarına takıp çalışıyor, iyi de para kazanıyorlardı. Aralarında bir İtalyan kıza aşık olup evlenenler de vardı; aldığı arazi de petrol çıkıp zengin olan da. Her birinin ayrı birer hikayesi vardı. Kader ortaklığı yapan Harputlu Ermeni ve Türkler'in aralarına 1915 tehcir olayları girmişti. Komşular birbirlerine artık kaşlarını çatarak bakıyordu. Milli mücadele başladığında Anadolu'da yaşanan savaş, Amerikan sokaklarına kadar taşmıştı. Türkler ve Yunanlılar bu kez Amerika'da karşı karşıyaydı. O döneme ait kimi Amerikan gazeteleri siyah puntolarla şu başlıkları atıyordu: "Hasanlar’la Yorgolar yine kapıştı" Ve 1930'larda, yetişmiş insan gücüne ihtiyacı olan genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Amerika'daki sanayi toplumuyla tanışmış Türkler’e haber yolluyordu: "Ülkenize dönün".
Bu çağrıyı kulak veren binlerce Türk, gemilere atladığı gibi vatanlarının yolunu tutmuştu. Evet, böylesine zengin hikayeler barındırıyor Türkler'in Amerika'ya göç hadisesi. Elinizde tuttuğunuz roman da bu göç hikayelerinden birini anlatmaya çalışıyor. Hayallerinin peşinden koşan, hayatlarında deniz görmeden okyanus aşan 14 yaşlarındaki üç Harputlu arkadaşın, Hasan, Hamit ve Kişmo’nun yol hikayesini.