'Güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum'

Sayım Çınar, yazar Belgin Karabulut ile 'Bir Amazon’un Düşleri – Mine Arasan' romanını yazma sürecini konuştu.

Google Haberlere Abone ol
'Güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum'

Yazmayı öğrendiği andan bu yana yazan Belgin Karabulut, son kitabı “Bir Amazon'un Düşleri-Mine Arasan” biyografik romanında hayata bir çocuğun gözleriyle bakan, dokunduğu her şeyi resme dönüştüren ressam Mine Arasan’ın mücadelelerle dolu hayatını kaleme aldı.



Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com



'Güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum'



Sayım Çınar, yazar Belgin Karabulut ile düşleri için hayatla savaşan bir Amazon’un hikayesini anlatan “Bir Amazon’un Düşleri – Mine Arasan” romanını yazma sürecini konuştu. Biyografi yazmaya devam edeceğini belirten Belgin Karabulut, “Özellikle ressam diye bir seçimim yok ama sanat hayatın nefes alma duyusu bence. O nedenle her daldaki sanatçıların hayatları olabilir, inandığım sürece” derken, bir sonraki romanına ilişkin ipuçlarını da paylaşıyor.



Mine Arasan gibi çok önemli bir ressamın hayat hikayesini yazma başarısını gösterdiniz, bu biyografik romanı yazma süreciniz nasıl başladı? Böyle bir ressamın hayatını yazmaya nasıl karar verdiniz?



Diğer romanlarımı da gerçek hikayelerden esinlenerek yazdım. Hepsi benim için çok değerli olmakla birlikte içimde biyografi yazma isteği vardı, çünkü biyografileri çok önemsiyorum. Cinsiyet ayrımcılığı yapmıyorum ama her zaman önceliğim kadın hikayeleri oldu. Güçlü bir kadın biyografisi istiyordum ama kim? Karşıma böyle birinin çıkması için geceler boyu dua ettim. Her zamanki gibi dualarımın karşılığı olduğunu sonradan öğrenecektim. Davet edildiğim karma resim sergisinde masal kahramanı gibi bir kadınla karşılaştım ve sanat evine davet edildim. Masalın içine düşmüş gibiydim. O an anladım ki dualarımda beklediğim kadını bulmak için Bodrum’a gönderilmiştim. İçimdeki ses benden önce davrandı. Sizi yazmak istiyorum dedim. Hislerimiz, yüreklerimizle denk düştü. O da bana inandı. Yolculuk başladı. Zaman o zamandı.



'YAZMAK İSTEDİĞİM GÜÇLÜ KADIN MİNE ARASAN OLARAK KARŞIMA ÇIKTI'



Kitabın içinde özellikle Nietzsche’nin aforizmaları var ve her bölümün başında Mine Arasan’ın grafik çalışmalarının yer aldığı bölümler var, insan her bölümü okudukça kendinden geçiyor. Mine Arasan sizce nasıl bir ressam? Neden böyle bir ressamın dünyasına girmeye karar verdiniz? Ressamların hayatlarını yazmaya devam edecek misiniz? Çünkü bu ressamlar dizisi ilginç bir dizi olabilir.



Felsefe, aforizmalar benim hayatımın olmazsa olmazları. En karanlık çıkmazlarımda, dibe çöktüğüm anlarda yolumu aydınlatmış, bana güç, umut olmuştur. Bu nedenle yazdıklarımı daha güçlendirmek ve okuyucuya duyguya daha yoğun hissettirmek ve umuda ışık yakmak için hayata dair inandığım aforizmalar kitaplarımın karakterlerini oluşturuyorlar. Bölüm başlarındaki Mine Arasan’ın desenleri onun duygularının resmedilmiş halini oluşturuyor. Okuyucun her bölüme Mine’li duygularla girmesini, onu daha iyi tanımasını, anlamasını istedim. Buradaki desenler onun desenlerinin sadece bir bölümü. Mine Arasan’ı ilk gördüğünüz an bahar tablosunun renkleri içinde mutluluk perisi misali günlük gülistanlık bir hayatı yaşadığını düşünebilirsiniz. Bende de o izlenimi bırakmıştı ama onun hayatına dahil olduğum an Bob Marley’in sözlerinin gerçekliliğini yaşadım. Sanki tıpatıp ona aitti. ‘’ Sadece çocukken güler insan diğerleri gülmek değildir. Çünkü insan büyüdükçe komikliklere değil acılara gülmeyi öğrenir. ’’ ‘’Gülmek her zaman mutlu olmak için değildir, bazen öyle gülmeler vardır ki en büyük acıları gizlemek içindir.‘’ Mutlu geçen çocukluğunda gerçek gülmelerden sonra büyüdükçe hayatın darbelerine inat, acılara gülmeyi öğrenmiş sanat aşkına, yeteneğine sarılarak hayata içindeki çocuk Mine’nin gözleriyle bakarak tablolarında duygularını hayata geçirmiştir. Sevgiyi, barışı, mutluluğu, aşkı gülümseyerek resmetmiş, renklerini, duygusunu evrene yaymış, hayatını sanata adamış bir ressamdır. Daha önce söylediğim gibi yazmak istediğim güçlü kadın ressam Mine Arasan olarak karşıma çıktı. Bu yolculuğun ilk başında İstanbul dönüşü iki şiir kitabını okudum. Sözcükler aktıkça aşka, hayata dair kendisini yanımda hissettim. Aynı pencereden bakıyorduk hayata. Şiirleri, hayatının ve başarı öyküsünün fragmanı gibiydi. Filmi görmek için can atıyordum. Böylelikle hayatına girmiş oldum. Bundan sonrası için özellikle ressam diye bir seçimim yok ama sanat hayatın nefes alma duyusu bence. O nedenle her daldaki sanatçıların hayatları olabilir inandığım sürece. Aslında tarihte kadın olmak başlı başına zor, sanatçı olmak daha zor. Batı dahil kilise ve dinin etkilisiyle kadına ve sanata yasaklar getirilmiştir. Bütün iz bırakan ressamlar, müzisyenler zor hayat hikayelerinden başarılar yaratmıştır. Özellikle bizim ülkemizde sanatın bütün dalları için gerçek sanatçıların hak ettiği standartlarda para kazanması çok zor. Ülkemiz batıya göre daha şanssız çünkü sanatın gücüne inanan, onu benimseyen bir eğitim sistemimiz yok. Bu nedenle aileler çocukları için bunu meslek olarak görmüyorlar. Kimi çaresiz ve tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor ya da vazgeçiyor. Oysa resim, müzik, edebiyat görmediğimiz gözümüz, duyamadığımız kulağımız, algımız, medeniyetin, manevi doyumun sac ayaklarıdır. Evet, kitapta da bahsettim. Eksik yanlarımı tamamlamaya çalıştım. Mottolarıma ‘’hayallerine inan, umuda tutun, vazgeçme‘’ olan inancım daha da güçlendi. Böylesi güçlü bir kadın ve başarı hikayesine tanık olduğum bir kitap yazmanın heyecanını ve bu kitabın başkalarının hayatına girmesine belki de ilham olmasına vesile olmanın ayrıcalığını yaşadım.



'Güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum' - Resim : 2



'AŞK HAKEDİLMEK İSTER'



Aşk her zaman sorgulanan bir kavram, burada da aşka, mutluluğa, gülümsemeye dair ve hayatı yaşamaya değer kılan güzelliklere karşı ruhumuza dört mevsimi yaşatarak, sınayan sihirli güçtür. Aşk seçtiğimiz değil, seçildiğimiz bir duygudur. Bu sizin aforizmanız zaten. Peki Mine Arasan, kendi hayatınız, aşk insanın kendisini aldatması anlamına gelebilir mi?



Benim inandığım ve romanlarımdaki aşk, günümüzdeki aşk algısından çok farklı bir yerde. Aşk hak edilmek ister. Bu nedenle seçtiği kişileri yüreklerine girdiği andan itibaren acılarla, çıkmazlarla sınamaya başlar. Ona her koşulda sahip çıkılmasını ister. Aşka aşıksanız, göz yüreğin gördüğü gözle görür. Bu derin duyguya ulaşamayanlara kendini aldatma gibi gelebilir.



'BU HİKAYEYİ DE ÇOK İNANARAK, YÜREĞİNİ YÜREĞİMDE HİSSEDEREK YAZDIM'



Mine Arasan’ın sandığına da ulaşmışsınız. Kendisinin ilkokul yılları, daha sonra annesi, babası ve o dönemin İstanbul’unun siyah beyaz resimleri yer alıyor. Siz bu kitabı tekrar okuduğunuz zaman neler hissettiniz? Çünkü Mine Arasan demek bir hayat hikayesi demek. Biyografi hikayelerini yazmaya devam edecek misiniz?



Bütün kitaplarımdaki hikayeler gibi çok inanarak, yüreğini yüreğimde hissederek yazdım. Her okuduğumda aynı hislerle ağladığım bölümler var. Benim için o kadar gerçek. Biyografi hem çok ayrıcalıklı, duygulara dokunan, hayatınızda kırılma noktaları yaratabilecek bir tür. Tabii buna yazarın ifade ediş şekli büyük bir etken ama bir o kadar da yorucu, sorumluluk yükleyen bir tür. Bunun tekrarı olup olmaması hayatın karşıma çıkaracaklarına ve yüreğimin sesine bağlı ama ben hayallerim için son günüme kadar mutluluk adına mücadele etmeye, yüreklere dokunup, umuda pencereler açabilme dileğiyle yazmaya devam edeceğim.



Biyografi yazmak çok zor bir iştir. ‘’Mübadele Günlerinde Aşk, Elfiya, Haziran Falcısı‘’ gibi daha önceki romanlarınızda da mevcut. Bu kitabı romanlarınızın içinde nereye oturtuyorsunuz? Biraz diğer kitaplarınızdan da bahseder misiniz?



Diğer kitaplarımın çıkış noktaları da gerçek hikayelerdir. Karakterler benim için o kadar değerli ki onların dünyalarına girerek, duygularıyla empati kurarak yazıyorum. Kurgu, okuyucuya bir biyografi kadar gerçeklik hissi uyandırıyor. Değer ve önem açısından birbirlerinden ayıramam. Mübadele Günlerinde Aşk’ı, Girit mübadili olan babaannemin hayatından esinlenerek yazdım. Resmo’ya gittim, yazdıklarımı, karakterlerin duygularını birebir aynı dokularda hissettim, yaşadım, ağladım çok özel bir kitaptır benim için. Mübadelenin açtığı yaraların duygusu ve bu yaraların kanattığı ölümsüz bir aşk. Çok büyük bir ilgi görerek okundu. Elfiya babaannemin ismi. Cunda Adası’nda geçen bir çok bölümünü rüyalarımda gerçek gibi yaşayarak yazdığım büyülü bir aşk. ‘Biz affedemeyenlerin çocuklarıyız’ dedirtecek, ders alınası iki aile hikayesi. Haziran Falcısı, felsefesi olan, yarı biyografik, mistik, mucizevi anlar yaşadığım, yaşattığım üç güçlü kadının hikayesi.



'Güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum' - Resim : 3



'GÜÇLÜ KADIN HİKAYELERİNİ ÇOK ÖNEMSİYORUM'



Burada çok duygusal anlarda yaşıyoruz, ciddi bir mücadele var ama mücadele insanı mutlu ediyor. Kadınların hayatta kalmak için özellikle bizim gibi ülkelerde algı sorunları da var, ataerkil bir toplumda kadın olmanın inanılmaz hafifliği de var. Biyografik roman size neler öğretti?



Dinin baskın olduğu bağnaz törelerin esir aldığı toplumlarda, doğu ya da batı fark etmez kız çocuğu olarak dünyaya gelmek, büyüyerek kadın kimliği almak zorun ötesinde isyan noktasında bir haksızlık bence. Eğitim hakları ellerinden alınarak, bilgisiz ve güvensizlikle çaresizliğin içinde bırakılıyorlar. Bu nedenle güçlü kadın hikayelerini çok önemsiyorum. Böylesi kadınlara cesaret, umut olsun diye… Wirginia Woolf İngilitere’de aristokrat bir ailede bu haksızlık içinde doğan bir kız. Okula gönderilmiyor ama o bunu kabullenmiyor kendince çare üretiyor. Babasının kütüphanesinde yaşarcasına okuma, yazma öğreniyor. Genç bir kadın olduğunda üniversite eğitimi almış kadar bilgiye sahip oluyor. İz bırakan bir yazar kimliğiyle başarı hikayesini yaratıyor. Yaşadıklarına bağlı olarak kadınlara verdiği mesaj hayatımın baş köşelerinden birindedir. ‘’Para kazanın, kendinize ait bir oda, boş zaman yaratın ve yazın. Erkekler ne der demeden yazın.‘’ işte bu biyografi çocukluğundan itibaren bu sözü yönünü bulması, yol göstermesi için bir pusula gibi beynine, yüreğine kazıyarak yol alan bir başarı hikayesinin her zaman gerçekleşebileceğinin bir öğretisiydi.



Aşık olmak insanın kendisinde eksik olan parçasını bulması demektir. Yani diğer yarımızı arıyoruz. Genelde diğer yarısını bulamayan onca insan var. Mine Arasan’ın yaşadığı hayatı, aşkı sizde ne gibi duygulara yol açtı?



Mine Arasan’ın yaşadığı aşk benim inandığım, romanlarımda yaşattığım aşkın can bulmuş haliydi. Başka bir boyutta gözleri yüreğinin götürdüğü yerde aşkını anlatıyordu ve ben tüylerim diken diken olurcasına dinledim. Bir erkek ve ona olan sevda bu kadar mı büyülü, güzel anlatılırdı. Oscar Wilde’ın aşka bakışının cevabı gibiydi. Diğer yanın bulunması için aşkın onları seçmesi ve bu aşkı hak etmeleri gerekir. Aşk duyguların Nirvanası olduğu için uzun bir arınma sürecidir. Bu süreç tamamlanamadığı için söylediğiniz gibi çoğu insan diğer yarısını bulamıyor.



'YAZMA SÜRECİNDE SÖZCÜKLERİN YETERSİZ KALDIĞI DUYGU YOĞUNLUKLARI YAŞADIK'



Mine Arasan’ın çok özel şeylerini duymuş oldunuz. Bu kitapla birlikte bunları okurla da paylaşıyor. Kitaba karşı nasıl tepkiler oluyor? Mine Arasan bazı bölümleri anlatırken çok zorlanmış olabilir. Çünkü bir insanın kocasının ölüm haberi bir insanı çok üzer, o anları anlatırken küçük travmatik anlar yaşadınız mı?



Kitap çıkalı henüz 20 gün oldu. Buna rağmen çok kişi tarafından okunup, beğenildi. Çok güzel yorumlar alıyorum. Mine Arasan’la röportajı Bodrum’da sanat evinde gerçekleştirdik. Günde 15 saat aralıksız zamanı fark etmeden çalıştığımız çok özel anlardı. Aramızdaki duygu akımı o kadar gerçek ve samimiydi ki hiç hesapsız en derinlerde sorular, cevaplar akıp gitti. Mine Arasan çok iyi, adeta tiyatral bir anlatıcı. Biz zaman makinasının içindeki yolculukta her dönemi kah gülerek kah gözyaşları içinde kah boğazımız tıkanarak, öğrenerek, paylaşarak, hayaller kurarak yolculuğumuzu tamamladık. Travmatik değil ama sözcüklerin yetersiz kaldığı, duygu yoğunlukları yaşadık. Bütün bunlara rağmen Chopen’in büyüleyici müziğinin eşliğindeki yolculuk unutulmazdı.



Bob Marley’in dediği gibi “Gülmek her zaman mutlu olmak için değildir. Bazen öyle gülmeler vardır ki en büyük acıları gizlemek içindir.” Bu kitabı yazarken başka ressamların da hayatlarını okuma ihtiyacı duydunuz mu? Mesela Frida Kahlo ile ilgili bir şey okudunuz mu?



Frida Kahlo oto portreleri hep beni etkilemiştir, evimde de bir tane var. Beni sarsan hayat hikayesini okuduğumda şu inancım daha da güçlendi. Hepimiz bu dünyaya farklı donanımlarla bir görev için geliyoruz. Bazıları iz bırakarak ilham olmak için seçilmiş kişiler olarak geliyor. Ressamlar, besteciler, kaşifler gibi. Hepsinin hayatı acılardan çıkan başarı hikayeleri. Frida buna inanılmaz bir örnek. Sadece ressam olarak değil müzik, sinema, resim alanındaki sanatçılar ve iz bırakan gerçek liderlerin hayatlarını okudum, okumaya devam ediyorum.



Bu kadar evlilikle ilgili sorunu olan bir karakteri yazmak sizin kendi evliliğiniz ile ilgili bazı kararları almanızda bir değişikliğe yol açtı mı? Siz evlilikle ilgili neler söylemek istersiniz?



Karakterlerin büyük bir aşkla yaptıkları evliliklerinde yaşadıkları hayal kırıklıklarının sonuçlarını her evlilikte ve kendi evliliğimde olabilecek benzerlikleri düşünerek, empati yaparak değerlendirmeye çalıştım. Ama her şey beni çok önemsediğim Nietzche’nin yürekten katıldığım aforizmasına çıkartıyordu; ‘’Evlenmeden önce kendinize şu soruyu sorun, bu insanla hayatımın sonuna dek konuşabilir miyim, evlilikte bunun dışında her şey geçicidir.‘’



Eğer geçici değerler üzerine evlilik kurulmuşsa söylediğiniz cezalandırmaya dönüşebilir. Diğer yanımızı arayıp bulmaya gelince ne kadar gerçekleşir bilmiyorum ama konuşurken birbirimizin sesini işitebiliyorsak, yüreğimizin gördüğü gözle bakabiliyorsak, birbirimizin en yakın dostuysak, diğer yarımızı bulmuş kadar şanslı sayabiliriz kendimizi. Hele bir de aşkın seçtiği ve sınavından geçtiği kişilerse, bu evlilik en büyük ödül ve servet değerindedir.



Bu kitabı yazma süreciniz sanırım bir yılı aştı. Bu süre boyunca Mine Arasan’la hep iç içe oldunuz. Kitap bittikten sonra neler hissettiniz?



Evet, kitap üzerinde çalışmam, yazmam 1 yıl sürdü. Her kitabımda olduğu gibi zorlu bir süreç hem benim hem ailem için. Çünkü gerçek dünyadan çıkıp karakterlerin hayatına, dünyasına giriyorum. Orada onlarla yaşıyorum. Tüm emeğimi, duygumu onlara veriyorum. İki hayat arasında gidip gelmek zorlu bir süreç ama yayınlandıktan sonra her şeye değiyor. Kitap bittikten sonra onun için yazdıklarımla, kitabı elime alıp baktığımda düşleri için hayatla savaşan bir amazonu yazmanın mutluluğunu yaşadım.



Hayata meydan okuyan bir roman: Bir Amazon'un Düşleri


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin