Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Taksim'de çıkan olaylar sırasında gözaltına alınanlar arasında olan Aydınlık Gazetesi muhabiri Beste Gül Öneren, gözaltında yaşadıklarını gazetesinde yazdı.
Gazeteye dönmek üzere yürürken gözaltına alındığını, muhabir olduğunu anlatmaya çalıştığında polislerin umursamadığını ve ellerinin arkadan kelepçelendiğini ifade eden Beste Gül Öneren şunları yazdı:
"Cumartesi gecesi Aydınlık’a gelirken polis tarafından gözaltına
alınan ve dün savcılıkça serbest bırakılan arkadaşımız Beste Gül
Öneren, polislerin dertlerini de dinledi
6 Temmuz gecesi saat 22:00’de gazete binasına on metre mesafe kala
gözaltına alındım. Yardımcı yönetmenliğini yaptığım ‘Başlangıç’
isimli belgesel üzerine tüm gün ajansta çalıştım. Gece 21:45 ‘te
gazeteye dönmek üzere yürüyordum. Muhabir olduğumu belirtmeye
çalıştığımda Çevik Kuvvet ekiplerinin “Umurumda değil” haykırışları
ile plastik kelepçeyle ellerim arkadan kelepçelendi. Genel Yayın
Yönetmenimiz İlker Yücel ve diğer arkadaşlarımın yaklaşmaları
engellendi ve zor kullanarak uzaklaştırıldılar. Umurlarında
değildi.
‘Vatan haini’ muamelesi
Bir akrep içinde dört kişi Taksim meydanına götürüldük. Burada
sivil kıyafetli biri telefonuyla nüfus cüzdanımın fotoğrafını
çekmeye çalıştı. İtiraz ettim ve nüfus cüzdanımı geri istedim.
Amir, bunun GBT sorgulaması olduğunu iddia etti. Israr etmem
üzerine nüfus cüzdanımı geri aldı. Kameram ile birlikte delil
torbasına koydu. Eş zamanlı olarak dinlenmekte olan polisler
tarafından başta “vatan haini” olmak üzere birçok sözlü hakarete
uğradım. Kelepçenin çıkarılması gerektiğini söyleyince panikle, bir
pense ile kelepçeyi kestiler. Uygulama hukuksuzdu.
‘Elimde olsa, hepinizi öldürsem!’
Gözaltı arabasındaki tek kadındım. Arabadaki memur gözlerimizi
kapatmamızı ve başımızı cama yaslamamızı yasakladı. Gözlerini
kapatanı, rencide edici sözlerle aşağıladı. Bu uygulama sabah
04:00’e kadar sürdü. “Elimde olsa, hepinizi öldürsem!” dedi.
Arkasından benim çekim plan ve notlarımın olduğu kağıtları delil
torbasından alıp okudu. Notları tekrar söylenerek delil torbasına
koydu. Sağlık kontrolünden döndüğümde notlar yine elindeydi.
Notları yerine koyması gerektiğini ve delil torbasını
karıştırmasının doğru olmadığını söyledim. Cevabı “Seni
ilgilendirmez, benim ne yaptığım” oldu. Tüm telefonları kapatmamızı
ve elinde telefon olanı yakacağını, defalarca söyledi. Sağlık
kontrolü sonrası, avukat arabasının takip ettiği söylendi ve
“hızlıca, arka taraftan” emniyete götürülmemiz tembihlendi.
Hastaya ilacı verilmedi
“Bunlar ve şunlar” olarak bizler, sekiz kadın, tuvalet kağıdı bile
verilmeyen bir nezarethanede; pis battaniyelerle kaldık. İçimiz
rahat ve neşemiz yerindeydi. Çünkü yanlış hiçbir şey yapmadığımızı
biliyorduk. Kahraman avukatlar her an bizlerleydi. Fadime anneye,
durumunu sürekli ifade etmesine rağmen ilacı çok geç verildi. Bu
zulmü yapan polislere çok kızdık. Ancak bizim konumuz benzeri
polisler değil. Onlar var. Var olduklarını biliyoruz. Fetullah
Gülen’ in Türk gençliğine karşı Pensilvanya’dan savurduğu son fetva
neydi? “Nesebi gayri sahih” yani babası belli olmayan nesil.
Dolayısıyla ellerinde çay kahve ‘hoş geldiniz’ demelerini
beklemiyor kimse. Muhabirmişiz, yürüyormuşuz, çay bahçesinde
oturuyormuşuz bu ‘gayri meşru yapılanmaya’ dahil olanların elbette
umurunda değil"
Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ