Berfin Funda AÇIKBAŞ
Bugün Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün var ettiği 24 Kasım Öğretmenler Günü. Birçok ilde etkinlikler yapılsa da öğretmenler ne yazık ki çok da iyi şartlarda hayat sürmüyor. Emeklisi, sözleşmelisi demeden her eğitimci geçim sıkıntısıyla boğuşuyor.Eğitim çalışanlarının yüzde 83’ünün toplam aylık hane gelirlerinin yoksulluk sınırının altında olduğu Eğitim-İş sendikasının raporunda ortaya koyuldu.
Öğretmenler Kasım ayında bir günlük iş bırakma kararı alarak haklarını aramak için bir araya gelerek eylem yapmış ve darp edilmişti.
Eğitim-İş sendikasının üç dönem temsilciliğini yapan emekli öğretmen Nuri Gökçek MedyaTava'ya yaptığı açıklamada günümüz şartlarında öğretmenlerin yaşadıkları sıkıntılardan bahsetti.
"ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU KAST SİSTEMİ OLUŞTURACAK"
Gökçek, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili, "Öğretmenlik Meslek Kanunu, bugünkü iktidarın öğretmenlik mesleğini kategorize ederek meslek mensuplarını; uzman öğretmen, başöğretmen gibi gereksiz ve pedagojik açıdan da sakat olan bir anlayışla bölüp parçalamaya yönelik bir kötü anlayıştır. AK Parti iktidarı, öğretmenleri suni ayrımcılıkla kendisine yönelik muhalefeti yok etmeye çalışmaktadır. Kısaca, bu proje öğretmen örgütlülüğüne vurulmuş bir darbe olduğu gibi eğitim öğretimi de kast sistemine dönüştürecek ve tahrip edecektir." ifadelerini kullandı.
"Öğretmenlik Meslek Kanunu nedir? "
Milli Eğitim Bakanlığınca, 3 Şubat 2022 tarihli 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu'na dayanılarak hazırlanan ‘Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yönetmeliği’ ile resmi eğitim kurumlarında görev yapan aday öğretmenlerin yetiştirilmeleri ile öğretmenlik kariyer basamaklarında ilerlemelerine ilişkin usul ve esaslar düzenlendi.
Buna göre; aday öğretmenlerin adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamayacak. Bu süreçte aday öğretmenler, eğitim ve uygulama görevlerinden oluşan Yetiştirme Programı'na tabi tutulacak. Program, Eğitim Kurulu Kararıyla belirlenecek.
Aday Öğretmen Yetiştirme Programı, ihtiyaçlar doğrultusunda aynı usulle güncellenebilecek. Aday öğretmenlerin, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı kapsamındaki eğitimlerin tamamına katılmaları zorunlu olacak. Bu eğitimleri yasal mazereti nedeniyle tamamlayamayan aday öğretmenler, eksik kalan eğitimlerini telafi eğitimiyle tamamlayacak.
Aday öğretmenlerden, atanma niteliklerinden herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanların, adaylık süresi içinde atanma şartlarından herhangi birini kaybedenlerin, adaylık sürecinde aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alanların, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı'na mazeretsiz olarak katılmayanlar ile bu program sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonunca aday öğretmenlerin yetişme sürecinde yer alan eğitim ve uygulama görevlerini yapıp yapmadığına ilişkin yapılan değerlendirmede görevleri yerine getirmediği tespit edilenlerin görevine son verilecek ve bunlar üç yıl süreyle öğretmenlik mesleğine alınmayacak.
"ÖĞRETMENLİK KÖY OKULLARININ KAPANMASIYLA DEĞERSİZLEŞTİ"
Köy Enstitüleri kapatılırken gerekçe; Kinyas Kartal’ın dediği gibi ‘köye atanan bu öğretmenler yüzünden biz köylüyü eskisi gibi güdemiyoruz...’ şeklinde ifade edilmişti. Öğretmenlik mesleği o günden (1946) itibaren değersizleştirildi.
"ÖĞRETMENLER TAŞIMALI EĞİTİM KİSVESİNDEN KURTULMALI"
Ancak, “taşımalı eğitim” adı altında köy okullarının kapatılarak öğretmenin köylerden koparılması, köyde sadece imamların etkisi altına sokularak onların söz sahibi yapılmasıyla öğretmen de mesleğimiz de değersizleştirildi. Köy okullarının yeniden açılması şarttır. Öğretmenlerin iş bırakması üye oldukları sendikalarının faaliyetleri arkasındadır. Bu konuda hükümet yanlısı sendika yüz binlerce öğretmenin ayaklarına bukağı vurmuş gibi onları zapt-I rapt altına almıştır. Öğretmenlerin haklarını özgürce savunmaları için öncelikle bu ayak bağından kurtulmaları gerekir.
"TÜRBANA GİRERSEK DAHA KOLAY ATANIRIZ DİYE DÜŞÜNÜYORLAR"
Öğretmenler arasında cinsiyet ayrımcılığı vardır. Kadın öğretmenler ancak türbana sokulursa kendilerini daha iyi yerlerde görebileceklerini ya da atamalarının yapılacağını düşünüyorlar. Ne yazık ki bu acı gerçektir. Kılık kıyafet yönetmenliğini değiştirerek bütün kadın öğretmenleri tek tipleştirmeye ve eğitimi de dinselleştirmeye çalışmaktadır. Hükümet öğretmenleri, “Benim öğretmenim”- “ benden olmayan öğretmen” şeklinde 20 yıldan beri ayırmakta.
"TAYİNLERDE KADININ GÖREV YERİ ESAS ALINMALI"
Cins ayrımcılığının bir başka şekli de çocuklarına kreş açılmaması ve doğum öncesi ve sonrası ücretli izinlerin yeterli sürelerde olmamasıdır. Eş durumu ve özür grubu tayinlerde kadının görev yeri esas alınmalı, kocanın ki öncelikli olmamalıdır. Yani evli çiftlerden erkek de kadının görev yerine gitmelidir. Bu yasada olduğu halde uygulamadan yoksundur.