Üçü tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın altıncı duruşması bugün Silivri'de görülecek.
Duruşma öncesi Silivri Cezaevi kampüsü önünde jandarma ekiplerinin peş peşe kurduğu iki kontrol noktası nedeniyle uzun araç kuyruğu oluştu. Duruşma ve açık görüş için gelen onlarca kişi araçlardan inerek kampüse yürüyerek ulaşmaya çalıştı.
Duruşmadan detaylar
Mehmet Faraç: Bazı konulardaki yargısız infazlara değinmek istiyorum. Ben tanık olmak için başvuruda bulunmadım, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla geldim. Tanık olmamın nedeni Cumhuriyet ile ilgili çalıştığım gazetede yazdığım yazılar. Bu konuda bazı çevreler Cumhuriyet'i şikayet ettiğim gibi mesnetsiz suçlamalarda bulundu. Hayatım boyunca kimseyi şikayet etmedim Açık açık yazdım, ihbar kabul eden ediyor 18 yaşımda Cumhuriyet'e girmiş çok genç bir muhabirdim. PKK ve Hizbullah'ın en kötü olduğu dönemde görevi üstlendim 11 yıl sigortasız çalıştım sonra merkeze çağrıldım. Sonra köşe yazarı ve ardından da serbest yazarı oldum. Benim gibi taşradan gazete yönetimine giren az sayı kişi var. İlhan Selçuk ile çalıştığım için çok onurluyum. Benim ailem Adalet Partili. Cumhuriyetle tanışınca Atatürk'ün öneminin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Cumhuriyet'te gazeteciliği öğrendim, siyasal anlamda geliştim ve Cumhuriyet gazetesinin kitlelere yayılması için yurtiçi ve dışında konuşmacı oldum. İlhan Selçuk'un ölümünün ardından yaşanan tehlikeli süreç beni gazetenin dışına attı. Bizim mesleğimizin en iyi yanı, her şey arşivde 2010'da bugün bu davada yargılananların talimatıyla gazeteden çıkarıldım. Bunun tek gerekçesi Kubilay'ın ölümüyle ilgili bir yazıdır. O dönem Atatürk'ün kurduğu CHP'de Baykal'dan sonra dönüşüm oldu. O dönüşüm içerisinde, parti tabanının baskısıyla ve ben Cumhuriyet'İn bir yazarı olarak CHP PM'ye en yüksek ikinci oyla seçildim. Bu durum Cumhuriyet'te bazı kesimlerin tepkilerini çekti. Cumhuriyet çalışanı siyasetçi olur mu diye yazdılar. Bunu yazanlar arasında rahmetli olanlar da vardı, burada yargılananlar da. O dönem CHP'de vekil ya da görevli olan 6 kişi daha yazıyordu ama tek bana operasyon yapıldı. Kıskançlık olarak açıklayabileceğim acayip bir tepki oldu. Benim gibi Urfa'dan gelen bir kişinin elini taşın altına koyması nedeniyle büyük bir coşku vardı ama gazeteden sonra partide de altımı oydular.
Mehmet Faraç, Leyla Tavşanoğlu ve Namık Kemal Boya tanık olarak dinlenmek üzere salonda hazır bulunuyor. Av. Kemal Aytaç, çok sayıda avukatın ayakta olduğunu boş yerlere alınmalarını talep etti.
Avukat Leyla Han Tüzel: "Dün mahkemenin yazdığı yazıda 3 avukat sınırlaması yapılacağı söylendi, jandarma buna göre bizi sayarak içeri aldı. Bu karardan geri dönmenizi istiyoruz. Çünkü 3 avukat sınırlaması bu davaya uygun değil."
Avukat Leyla Han Tüzel'in KHK ile getirilen 3 avukat sınırlamasının adil yargılanma hakkına aykırı olması nedeniyle kayldırılması talebi için Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ savcidan mütalaa istedi. Savcı ise avukat sınırlandırmasının kaldırılması talebinin reddedilmesi yönünde gödüş bildirdi. Mahkeme Başkanı Dağ: "Avukat sınırlaması konusunda KHK açıktır. Talep reddedildi"
Avukat Tüzel'in tutuksuz sanıkların çok uzakta olduğu ve görüş alışverişinin imkansız olması nedeniyle yakına alınmaları talebi üzerine Başkan, tutuksuz sanıkları öne çağırdı, basını kaydırarak avukatları da içeri aldı.
Emre İper ile Ahmet Kemal Aydoğdu ile iligli beklenen bilirkişi
raporunun geldiği mahkeme tarafından açıklandı. Raporda, İper'in
ByLock kaydı olmadığını bilgisi yer alıyor.
İzleyiciler, duruşma salonuna alınmaya başlandı.Cumhuriyet Gazetesi
eski yazarı Mehmet Faraç tanık olarak dinlenmek üzere kürsüye
geldi.
CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Utku Çakırözer, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu, DİSK Basın-İş Başkanı ve Cumhuriyet çalışanı Faruk Eren'in de aralarında olduğu bir grup duruşma öncesi basın açıklaması yapmak istedi. Ellerinde Cumhuriyet Gazetesiyle basın açıklaması yapmak isteyen gruba polis izin vermedi. Kani Beko, polis engellemesine rağmen açıklama yapmak istedi. Polis Beko'yu gözaltına alınmak istedi bu girişim ise CHP'liler tarafından engellendi.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberine göre, gazetede yayımlanan haber ve köşe yazılarının suçlama konusu yapıldığı soruşturmayı Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde halen FETÖ üyeliği suçlaması ile yargılanan savcı Murat İnam başlattı. Soruşturma kapsamında önce 9 Cumhuriyet yazar ve yöneticisi 5 Kasım 2016’da tutuklandı. Ardından operasyon sırasında yurtdışında bulunan ve hakkında yakalama kararı çıkarıldıktan 10 gün sonra yurda dönen gazetenin İcra Kurulu Başkanı ve avukatı Akın Atalay, kaçma şüphesinin bulunduğu iddiasıyla tutuklandı. 30 Aralık 2016’da da daha önce AKP-Gülen cemaati ortaklığıyla yürütülen Oda TV davasında 1 yıl tutuklu kalan Ahmet Şık, haberleri gerekçe gösterilerek FETÖ/PDY ve PKK/ KCK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Cumhuriyet'in 10 yazar ve yöneticisini soruşturma kapsamında tutuklayan İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimi Mustafa Çakar sonradan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne başkan olarak atanırken, iddianameyi düzenleyen savcılardan Mehmet Akif Ekinci, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na seçildi.
AYM 'HAK İHLALİ' DEDİ
Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin haklarındaki iddianamenin tamamlanmasını 156 gün bekledi. Bu süreçte tahliye talepleri sulh ceza hâkimliklerince birbirinin kopyası gerekçesiz kararlarla reddedildi. Gazetenin yazar ve yöneticileri 26 Aralık 2016’da kişi güvenliği ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM). Mart 2017’de de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. AYM, 11 Ocak’ta, dava kapsamında 9 ay tutuklu kalan Kitap eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın başvurusu ile ilgili hak ihlali kararı verdi. Murat Sabuncu, Akın Atalay ve Ahmet Şık, Turhan Günay’ın 9 aylık tutukluluğuna dayanak yapılan iddialarla tutuklu bulundukları için AYM’nin kararını gerekçe göstererek tahliye talebinde bulundu. Ancak yargılamayı yapan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın sadece Günay yönünden etkili olduğunu savunarak tahliye taleplerini oyçokluğu ile reddetti. Karara muhalif üye hâkim Halit İçdemir ise tanıkların büyük ölçüde dinlendiği, delillerin toplandığı ve karartılamayacağını belirterek, sabit ikametgâh sahibi olmaları nedeniyle Sabuncu, Atalay ve Şık’ın tutuklulukta geçirdikleri süre gözünde bulundurularak tahliye edilmeleri gerektiğini ifade etti. İçdemir, davanın 31 Ekim 2017 ve 25 Aralık 2017 tarihli iki celsesinde de tutukluluğun devamı kararlarına muhalifti. Öte yandan AYM, Günay ile ilgili verdiği hak ihlali kararında, gazetenin yayınlarının suça konu edilmesinin ifade ve basın özgürlükleri bağlamındaki incelemenin 10 yazar ve yöneticinin başvurularının incelenmesi sırasında yapılacağını bildirdi. Aradan 2 ay geçmesine karşın başvurular genel kurul toplantı gündemine alınmadı.
SAVUNMA HAKKI ENGELLENDİ
Yargılamayı yapan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, 25 Aralık 2017 tarihli bir önceki duruşmada, Ahmet Şık’ı “AKP iktidarı” dediği sırada susturdu ve salondan çıkardı. Şık’ın savunma hakkının engellenmesi nedeniyle Sabuncu ve Atalay da savunma yapmadı. Başkan Dağ da savunma hakkını kısıtlamadığına ilişkin açıklama yaparken, “Kelle başı üç avukat demiyoruz biz” dedi. Avukat Bahri Belen de tarafsızlığını yitirdiği şüphesi oluşması nedeniyle mahkeme heyetini reddetti. Talebi kabul eden mahkeme, Sabuncu, Atalay ve Şık’ın avukatlarını üçle sınırlarken, bir sonraki duruşmanın da 3 ay sonra Silivri’de görülmesine hükmetti. Reddi hâkim talebi de bir üst mahkemece reddedildi.