turktime.com'dan gazeteci Talat Atilla'nın "Kılıçdaroğlu: 'Ekrem Bey, CHP'siz kendini savunamazsın, ona göre davran!" başlıklı yazısı
İktidar...
Muhalefet...
Vatandaş...
ABD...
Avrupa derken...
Tüm mahalle cümbür cemaat 13 Şubat'a kilitlendi ama merkezinde Akşener'in yer aldığı Kılıçdaroğlu-İmamoğlu hattında sessiz sedasız kritik gelişmeler yaşanıyor.
Buyurun.
Başlıyorum...
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun kamuoyuna kapalı konuşmasına geçmeden önce geçmiş yazılarımda bahsettiğim Meral Akşener'in taktik ve stratejik oyun kuruculuğunu bir parça daha açarak beraberce arzın merkezine gidebiliriz diye düşünüyorum.
Evet, Akşener CHP ile açıktan bir pazarlık yapmıyor ama kurmayları geçmiş yazılarımda değinmeye çalıştığım gibi kaba deyimle CHP yönetimine "Ya İyi parti'yi hak ettiği şekilde konumlandırın, ya da başka bir adayın çıkma riskini göze alırsınız! " diye alttan alta sopa ve havucu birlikte gösteriyorlar.
CHP BAHÇESİNDE İYİ SİYASET!
Kılıçdaroğlu temsili görevi kabul ederek, icranın başına İyi Parti'yi konumlandırsa iş hemen bitecek!
Doğrusu Akşener muhalefetin 2. partisi olma avantajını iyi kullanıyor!
3 sağ kökenli CHP'liyi (İmamoğlu, Yavaş, Kesici...) masaya sürüp, iyi parti'yi ve kendisini hep gündemde tuttu, tutuyor!
İki partinin kurmaylarının görüşmeleri devam ediyor, Görüşmelerin sonucuna göre resim netleşecek.
İmamoğlu&Kesici denklemi de bu görüşmelerin finaline göre ete kemiğe bürünecek!
Ya da başka bir bahara kalacak!
Hiç kafanız karışmasın.
An itibariyle fotoğraf şu...
Her siyasi parti kendi mevzisini korumaya çalışırken.
SELDEN KÜTÜK KAPARKEN SELE KAPILMAK!
Herkesin affına sığınarak metafor yapıyorum;
Tüm partiler selden kütük kapmaya çalışıyor!
Kulağa hoş gelmese de siyasetin doğasına aykırı değil ama...
Selin şiddeti ve büyük/küçüklük durumu kütükleri kapmaya çalışanlara hasar verebilir!
Sevdiğim bir çerkez ata sözüdür "Selin götüreceği kişi, suyun sesini duymazmış!.."
Ben de bu ata sözünden ilhamla "Suyun sesini duyan kütüğü kapar, duymayan kütüğü kafasına yer! " diye güncelleyebilirim!
Öyle böyle derken 2023 model bir atasözü çıkarttım ya ortaya:))
Neyse...
Gelelim şimdiye kadar bilinmeyen Kılıçdaroğlu- İmamoğlu görüşmesine.
Kemal Bey, başta İmamoğlu ve Yavaş olmak üzere 6'lı masa liderlerini, liderlerin gayri resmi tutumlarını,
bu tutumların perde arkasındaki ayrıntılar dahil tüm süreçleri yakından izledi.
Network ağı göründüğünden daha güçlü!
PAPAZ, VALE VE PİŞTİ!
Hangi partinin neyi, neden istediğini bildiği gibi, kime ne vereceği, ya da vermeyeceğini de iyi
biliyor!
En azından bundan emin.
Tanıyanlar bilirler.
Kemal Bey elini göstermez.
Elinde papaz var sanıp rehavete kapıldığında vale çıkarır!
Vale var diye yanlış kağıdı atarsan, gülerek sana papazı gösterir!
Tam oyun bitti sanırken seni sessizce pişti yapar...
Hesabı da haliyle sen ödersin!
Tüm bunlar da siyasetin doğasında var elbette.
"Ne siyasetmiş bu kardeşim! " diye boşuna sızlanmayın!
Siyasetin realitesi bu.
Uzattığımın farkındayım ama mevzular matruşka!
KEMAL BEY UTANGAÇTIR!
İmamoğlu dahil, tüm oyun kurucuların yol haritasını çantasında taşıyan CHP Lideri kısa süre önce kendisinden beklenmeyen bir davranışta bulundu!
Beklenmeyen diyorum, çünkü...
Kemal Beyi tanıyanlar bilirler.
Bir mevzu direkt kendisini ilgilendiriyorsa parti yetkilileri dahil kimseden yardım istemez, muhatabının kendisini anlayıp harekete geçmesini bekler.
Ne kurultaylarda delegeye "Beni seçin..."
Ne Büyüksehir Belediye Başkanlarına "Beni destekleyin! "
Ne de Parti kurmaylarına "Beni aday yapın! "
Demedi...
Demez...
Diyemez...
Biraz utangaçlık...
Biraz huy...
Biraz prensip...
Adını siz koyun artık.
Böyle bir yaradılışı var...
Neyse...
Sizi artık CHP Genel Merkezine.
Kemal Beyin 12. Kattaki makam odasına alıyorum...
BAK EKREM!
Kılıçdaroğlu tüm bu reflekslerine rağmen üst üste biriken verilere dayanamayarak kısa süre önce telefonla Ekrem İmamoğlu'nu arayarak kendine bile sürpriz yaptı!
Kısa bir hal-hatırdan sonra ciddi bir tonlamayla "Bak Ekrem Bey, CHP'siz kendini savunamazsın. CHP gölgesi olmadan kimlerin ne hale geldiğini görüyorsun. Ona göre davran! " dedi.
Yazdıklarım kulis değil, bilgi.
Bu görüşmede sadece İmamoğlu'nun ne yanıt verdiğini bilmiyorum ama gelişmelerden anladığım, bu konuşmada İmamoğlu'nun Kemal Beye hak verdiği, aradan bir kaç gün geçtikten sonra kafasının yine karıştığı yönünde...
İmamoğlu, önündeki seçeneklerden ziyade, seçeneklerinin zamanının daraldığını biliyor!
Ya, önce duman...
Sonra bacasını gördüğü gemiye binerek büyük risk alacak!
Ya da gemide tayfa olacak!
İleride gemi kaptanı olma ihtimali azalsa da var ama... Kılıçdaroğlu'nun gücü yeterse buna müsade etmeyeceğini düşünüyorum!
(6'lı masayla ilgili doğru haber ve analiz yapan gazeteciler de var, onları ayrı tutuyorum ama çoğunun mantıklı yalan, ya da aidiyet hissettiği partiye göre yazdığını da kayıtlara geçirmek isterim...)
Bundan sonraki yazımda 6'lı masada konuşulan kritik diyalogları kaleme almam şart oldu.
Çünkü...
Artık bu kafa karışıklığının bitmesi, muhalefet cephesindeki umut treninin saat kaçta kalkacağını, nereye, nasıl gideceğini vatandaşın görmesi gerekiyor.
Her ne kadar Nietzsche "Umut sadece eziyetin süresini artırır" dese de...
Biz yine de 'Umut Trenine' binenleri Ayşe Mine'nin "Ümit ettikçe yaşar insanoğlu diyorsun, sen benim ümidimi çalıp ta gitmedin mi? " şarkısıyla uğurlayalım.
Yok, pardon yanlış oldu.
Ümit veren bir final olmalıydı.
Durun, buldum!
Hem de Aristo'dan...
"Umut, uyanık insanların rüyasıdır! "
Şimdilik bu kadar dostlar.
Kendinize iyi bakın!
Yazdıklarıma da lütfen!