Gazeteci Köklü cinayetinde dikkat çeken detay: Kamera kayıtları savcılık izni olmadan silindi

Gazeteci Nuh Köklü'nün öldürüldüğü yerde bulunan görgü tanıkları dehşet veren anları anlattı.

Google Haberlere Abone ol
Gazeteci Köklü cinayetinde dikkat çeken detay: Kamera kayıtları savcılık izni olmadan silindi

Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi Karakolhane Sokak'ta arkadaşlarıyla kartopu oynarken bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen gazeteci Nuh Köklü cinayetini aynı sokakta bulunan görgü tanıkları anlattı.



Karakolhane Sokak'ta bulunan bir kız öğrenci yurdunun müdürünün anlattıkları ise dikkat çeken bir ayrıntıyı gözler önüne serdi. Yurt müdürü; pek çok öğrencinin, olayı telefonlarının kamerasıyla görüntülediklerinden de söz edip, sonrasında polislerin, savcılık izni olmadan öğrenci telefonlarını toplayıp, karakola götürdüğünü belirtti.



Cumhuriyet'ten Erk Acarer'e konuşan görgü tanıkları olayın nasıl yaşandığını şu ifadelerle anlattı:



Sabahın ilk saatlerinde, meslektaşımız Nuh için, olayın olduğu sokakta bulunan, taziye yerine dönüştürülmüş bir kafede, henüz şoku üzerinden atamayan tanıklarla bir aradayız. Hemen hepsinin gözü yaşlı, ağlıyoruz. Ağız birliği etmiş gibi ilk cümleleri aynı oluyor. “Nuh çok neşeli biriydi, bu nefret cinayetidir. Neşeli olma halini çekemediler.”



Nuh Köklü’nün arkadaşı avukat Tamer Doğan, vahim olayın nasıl gerçekleştiğini hüngür hüngür ağlayarak anlatmaya çalışıyor: “Yeldeğirmeni Dayanışması olarak, ‘iç güvenlik paketini’ protesto etmek amacıyla Kadıköy Altıyol’da özgürlük nöbeti tuttuk. 13-14 kişiydik. Eylem bittikten sonra kardan adam yaptık. Güle oynaya kartopu oynayarak geri dönüyorduk. Karakolhane Caddesi’nin hemen başında aktar dükkânı olan ve hayvan maması da satan Serkan Azizoğlu adlı kişi, küfürler ederek dışarı çıktı. ‘Camı kırarsınız, bunun fiyatı kaç para biliyor musunuz? Uzaklaşın buradan’ diye bağırdı. Hiçbir anlam veremedik.”



‘Elimi kolumu sallayarak çıkarım’



Doğan, daha önceden tanıdığımız bu kişiyi üslubu konusunda uyardık diye sürdürüyor: “Nuh, neden böyle konuşuyorsun, ‘Bize niye ulan diye hitap ediyorsun’ diye sordu. Dükkân sahibi, aynı üslupla ‘İstediğimi yaparım. İçeride silahım var. Zaten raporluyum. Onu alır hepinize sıkarım. Elimi kolumu sallayarak da çıkarım’ diye karşılık verdi. İçeri girdi ve bir beyzbol sopası alarak tekrar dışarı çıktı. Arkadaşlarımızdan ikisi koluna girdi, ben sopayı aldım. Avukat olduğumu, sopanın üzerinde parmak izi bıraktığını ve onu delil olarak polise teslim edeceğimi söyledim. Fakat durmadı! Yeniden içeri koştu, bu kez de bir ekmek bıçağıyla döndü. Sema isimli arkadaşımız, dükkânın kapısında kendini siper etti.”



Doğan, kentin orasında işlenen cinayeti kan donduran ifadelerle aktarmayı sürdürüyor: “Gerçek bir katliamdan döndük. Sema’ya da bıçak salladı. Bıçak arkadaşımızın omuzunu sıyırdı. Onu itti yere düşürdü. Bu arada Kadim adlı bir başka arkadaşımıza saldırdı. Bıçakla göğsünü sıyırdı. Kadim yaralandı zannettik. Serkan Azizoğlu adlı şahıs durmuyordu. Bu kez de karşı kaldırımda, çöp bidonunun yanında duran diğer arkadaşımıza koştu. Ona da bıçak savurmaya başladı. Emrah bidonla beraber yere düştü. O sırada Nuh yanımda duruyordu. Emrah’ı kurtarmak için müdahale etti. Kayıp sırt üstü düştü. Azizoğlu döndü ve bıçağı arkadaşımızın kalbine sapladı. Nuh kalktı birkaç adım attı ve yığıldı. İnsanlar çığlık atmaya başladı. Katil, aynı sözleri tekrarladı: ‘Bana bir şey olmaz, hapse girer hemen çıkarım’ diye bağırdı. Dükkânın içine girdi, kanlı ellerini ve bıçağı yıkadı. Bu sırada gülüyordu. Tehditlere de devam etti. Bunun üzerine mahalle halkı üzerine yürüdü. Dükkân camından içeri düştü. Cam da bu sırada kırıldı. Bazı yerlerde yazılıp söylendiği gibi kartopu gelmedi yani. Bizler bu sırada yaralı arkadaşımızla ilgileniyorduk. Nuh yerde yatarken; ‘Keşke bu bir rüya olsa, daha ölmek istemiyorum’ dedi. Ambulans geç gelir diye çağırmadık üç arkadaşımız, Kadim, Halit ve Ferdağ, onu bir taksiyle hastaneye götürdüler. Arabada da; ‘Ölmek istemiyorum’ demiş. Son sözü bu olmuş. Nuh hastaneye girerken yaşamını yitirmiş. Akıl erdiremiyoruz, daha dün o dükkândan sokak kedileri için mama almıştı.”



‘Erdoğan cesaret veriyor’



Bir başka tanık Selin Görkem de katilin kimliğiyle ilgili ipuçları veriyor: “Bu esnafla daha önce de sürtüşmemiz olmuştu. Ali İsmail Korkmaz anısına park açılışı olduğunda, dükkânın önüne astığımız, ilanları öfkeyle yırtmıştı. 2 ay önce, mahalleden birinin yaşlı annesini tartaklamış. Kadınları sözle ve bakışlarıyla taciz ederdi. Buna şahidiz. Bazı kadınları taciz ettiğini de öğrenmiştik. Maalesef Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Benim esnafım, gereğinde polis, savcı ve hâkimdir’ sözleri bu tip kişilere cesaret veriyor. Bu adam Erdoğan’ın tarifinin altından çıkan esnaf tipidir.”



Olay sırasında yaralanmaktan son anda kurtulan Sema Özdemir ise, Köklü’nün kişiliği hakkında bilgi verirken, bu ölüm nefret suçudur diye anlatıyor: “Toplumda tahammülü azalttılar. Biz her şeye rağmen mutlu ve neşeli olma yolunu seçtik. Nuh da, çok keyifliydi. Neşeliydi. Her durumda yüzü gülerdi. Onu neşeye, mutluluğa tahammül edemeyen zihniyet öldürdü.”



Mahalle halkı isyanda



Taziyenin olduğu “Alamut” isimli kafede ve olayın geçtiği dükkânın önünde mahalle sakinleriyle de konuşma fırsatı buluyoruz. İşletmeci Devrim Sarıçam, “Olay aynı anlatıldığı şekilde yaşandı” derken, en çok katilin kadınlara saldırdığına şaşırdıklarını anlatıyor. Uzun süredir, mahalle sakini olduğunu aktaran Sema Meşin adlı vatandaş da çarpıcı yorumlarla olayı değerlendiriyor: “Kartopu oynuyor diye bir adam ölebilir mi? Bu dükkâna yirmi yıl para kazandırdık. İçimiz yanıyor. Çocuklar kar görmüş, kartopu oynamışlar. Bundan güzel ne var? Benim esnafım işini bilir mantığının geldiği nokta bu.”



15 senedir Yeldeğirmeni’nde yaşayan Hüseyin Kemal Çağı da cinayetin, kesin bir biçimde nefret suçu olduğuna dikkat çekiyor: “Pırlanta gibi bir çocuktu. Dünya yurttaşıydı. Nefret suçlarından nefret ediyoruz artık. İktidar kendi suçlarını kapatabilmek için nefret yayıyor.”



Nefret cinayetinin işlendiği yerin hemen yanında bir kız öğrenci yurdu bulunuyor. Yurt müdürü öğrencilerin, Nuh Köklü’nün, son sözlerini, “Bu keşke bir rüya olsa, ölmek istemiyorum” sözlerini duyduklarını ve uzun süre ağladıklarını söylüyor.



Müdür, pek çok öğrencinin, olayı telefonlarının kamerasıyla görüntülediklerinden de söz edip, sonrasında polislerin, savcılık izni olmadan öğrenci telefonlarını toplayıp, karakola götürdüğünü anlatıyor. Telefonların, içindeki görüntüler silinmiş olarak geri getirilmesi ise, vahim bir soruyu akla getiriyor: “Polis, Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı esnaf tipini ve katili koruyor mu?”



Haberin devamını okumak için tıklayın...


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin