Fuat Güner: Türkler’i dünyaya tanıtacak bir prodüktörümüz yok
Ele Güne Karşı, Yalnızlık Ömür Boyu, Bodrum Bodrum gibi unutulmaz şarkıların bestecisi müzisyen Fuat Güner TRT Türk ekranlarında yayınlanan ‘Vapurda Çay, Simit, Sohbet’ programının konuğu oldu. Programda dikkat çeken başlıklar şu şekilde oldu;
“En çok gitar teli almak için İstanbul’a geçerdim”
Kalamış’ta doğup büyüdüm. Saint Joseph’te okuyordum. Hayatım Kalamış, Caddebostan ve Moda’da geçti. İstanbul’a çok seyrek geçerdik. Hatırlıyorum; yurtdışından gitar telleri gelirdi, bir telaş gidip tel alırdım.
“Müzik ağır bastı”
Babam akordeon çalardı. Müzikle amatör olarak uğraşmamızı isterdi.
Direkt söylemezdi ama ‘‘çalgıcı’’ mefhumu vardı. İnşaat
mühendisiyim, mühendis olarak da çalıştım ama müzik daha ağır
bastı. Bir müddet sonra istifa edip kendimi tamamen müziğe verdim.
Yine olsa yine istifa ederdim. Bir şey yaratmaktan mutlu
oluyorum.
“Bizi tüm Türkiye’ye tanıtan Eurovision
şarkısıydı”
İlk kez 1958’de elime gitar aldım. 1966’da Mazhar’la tanışıp,
‘‘Kaygısızlar’’ grubuyla beraber calışmaya başladık. 1971’de
Mazhar-Fuat olarak ilk albümümüzü, ‘‘Türk’üz, Türk’ü
çağırırız’’ı çıkardık. 1974’te ilk klibi sonrasında Ajda Pekkan,
Sezen Aksu gibi isimlere vokaller yaptık. 1984’te ‘‘Ele Güne
Karşı’’ albümünü çıkardık, özel bir albüm oldu. Bu albümle
tanınmaya başladık. Aslında bizi tüm Türkiye’ye tanıtan
Eurovision şarkısı olan ‘‘Diday Diday’’dır.
“TRT Eurovision’a katılmamakta haklı”
Eskiden Eurovision Türkiye’de çok büyük bir hadiseydi. Çünkü tek
kanal vardı. Bütün Türkiye televizyon karşısına otururdu. O
zamanlar çok politik bir ortam vardı, jüri oy kullanırdı. Sonra
seyirciler oy kullanmaya başladı. Şimdi kimseye sormadan
seyircilerin oy kullanma olayını geri aldılar. TRT’nin yarışmaya
katılmamasını haklı buluyorum. Madem siz bize sormadınız, biz de
katılmıyoruz.
“Müzik yapmak bizim için bir aşktı”
Hala da öyledir. Biz kendi bestelerimizle, kendi sözlerimizle
tanınan bir grup olduk. Plak şirketine ilk kez üç sesli albüm
götürdüğümüzde, ‘‘Oğlum siz daha aynı sesten söyleyemiyorsunuz.’’
demişti bize. Artık milletimiz çok sesliliği de anlamaya
başladı.
“Türkler’i dünyaya tanıtacak bir prodüktör
yok”
Dünya pazarından uzak kalıyoruz. Çünkü sanatçıları oraya taşıyacak
kudrette, kültürde, beyinde bir prodüktör yok. Türkler’i dünyaya
tanıtacak bir firma yok. Herhalde burada kazandığımız paralar
herkese yetiyor, kimse dünyaya açılmayı düşünmüyor.
“Sivas’ın dağlarında meşhur olduğumuzu
anladım”
Hiç unutmuyorum, Sezen Aksu’yla beraber bir turneye çıkmıştık.
Sivas’ın dağından geçiyorduk, ayran içmek için köyde durduk. Bir
çocuk ‘‘Anne bak Mazhar Fuat Özkan geçiyi’’ diye seslendi. O zaman
“Biz meşhur olduk.” dedim.
“En iyi yaptığım şey bestecilik”
‘‘Ben neyim?’’ diye kendime sormuştum. Bir numaraya besteciliği
koyarım. En iyi onu yaptığımı düşünüyorum. Daha sonra şarkıcılık,
sonra da enstrüman çalmak. Sözün üstüne beste yapmayı tercih
ediyorum.
“En sevilen şarkılarımız tiyatrodan doğdu”
Özkan’la Ferhan Şensoy’un tiyatrosunda oynadık. Mazhar, ‘‘Döndü
Pervaneler’’ ve ‘‘Gam Yeme Sen Ey Süreyya’’ şarkılarını gelip
tiyatroda dinlemiş, sonra da üstüne söz yazmış. ‘‘Döndü
Pervaneler’’ ‘‘Ele Güne Karşı’’ oldu, ‘‘Gam Yeme Sen Ey Süreyya’’
‘‘Yalnızlık Ömür Boyu’’ oldu. Tiyatrodan iki parça
kazandık.
‘‘Bugüne kadar yaptıklarınız yeter’’
Biraz tembel bir grubuz diyebilirim. Ancak üç senede bir albüm
yapabiliyoruz. Bir konserde izleyicilerimize sorduk; ‘‘Bu parçaları
yıllardır dinliyorsunuz. Bıkmadınız mı?’’ dedik. ‘‘Yok abi bugüne
kadar yaptıklarınız yeter. Ömür boyu onları dinleyebiliriz.’’ dedi
hayranlarımız. O zaman siz bir albümü daha hak ettiniz deyip albüm
yapmaya karar verdik.
“Artık melodi yok”
Sadece Türk pop müziğinin değil, dünyadaki müziğin bir çağı vardı
“melodi”lerin olduğu. Şimdi melodi pek yok. Aynı ritmin üstüne aynı
müzikle 150 tane parça var. Ne doğru dürüst söz var, ne doğru
dürüst melodi var. 1990’dan sonra bence müzik yavaş yavaş ticari
olmaya başladı ve günlük tüketilmeye başlandı. 15, 20 belki 40 sene
sonra da dinlenebilecek parçalar olsun istiyorum.
“Plak sanayii çökecek”
Bilgisayar çıktıktan sonra kimse CD de almamaya başladı.
Dolayısıyla bir süre sonra plak sanayii çökecek. Çünkü kimse bir
şey satmıyor. Dünya bu yöne doğru gidiyorsa ona göre önlem alıp,
ona göre plan yapmak lazım. Madem müzik internetten indiriliyor,
bunun bir bedeli olması lazım. Telif haklarının doğru dürüst
çalışması lazım ki sanatçı, oradan gelen parayla müzik kariyerini
devam ettirebilsin.
“Eskiden hangi parçayı dinleyeceğini kendin
seçerdin”
CD’lerde iki parçaya klip yapılıyor. O iki parçanın dışındaki
parçaları duyabiliyor musunuz? N’oldu peki o parçalara? Onlar
boşuna mı yapıldı? Niye onlar dinlenemiyor? Eskiden albümün içinden
hangisini dinleyeceğini kendin seçerdin. Hadi televizyon klip
gösteriyor, ama radyoda da o klibe çekilen şarkılar çalınıyor.
Niye? Çünkü plak şirketi radyolardan onu talep ediyor. Buna
inanamıyorum.
“Söyleyemiyorsan sahneye çıkma”
Eskiden müzik yapmak için stüdyolara girmek zorundaydınız.
Gelişmiş, pahalı, teknolojisi yüksek stüdyolarda, pahalı ücretlere
kayıt yapıyordunuz. Şimdi herkesin evinde, bilgisayarında müzik
yapmak mümkün. Bu aletlerde müziğin ritmini ayarlayabiliyorsunuz,
detoneyi düzeltebiliyorsunuz. Sahnede ne olacak? Söyleyemeyince
playback yapıyorlar. Söyleyemiyorsan sahneye çıkma. Bana gelen
gençler oluyor. İyiyse, “İyisin.” diyorum; kötüyse, dürüstçe “Sen
bu işi bırak.” diyorum.
Ömer Öztürk’ün yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği program cumartesi 14:10 - 00:30 ve pazar günü 10:30’da TRT Türk ekranlarında olacak.