'FETÖ'den tutuklu Doğan Holding yöneticisi Muratoğlu'nun eşi: Bir aileyi mahvettiler!

Sultan Muratoğlu, Ayşe Arman'a konuştu.

Google Haberlere Abone ol
'FETÖ'den tutuklu Doğan Holding yöneticisi Muratoğlu'nun eşi: Bir aileyi mahvettiler!

FETÖ'den tutuklu bulunan Doğan Holding yöneticisi Barbaros Muratoğlu'nun eşi Sultan Muratoğlu, "Bir aileyi mahvettiler. 1 Aralık itibarıyla, bizim evimizde hayat durdu" dedi. "Bugüne kadar hiç yemek pişmedi" diyen Sultan Muratoğlu, "Baharın geldiği şu günlerde, gözümü açıp bahçemize baktığımda gördüğüm her bir tomurcuk, güneşli her bir gün, deliksiz uyunmuş tek 1 saatlik uyku benim için sadece ıstırap" ifadesini kullandı.



Muratoğlu, "Yapıştırılan bu yafta nedeniyle işimi yapamaz hale geldim. İnsanlar doğal olarak uzak durmaya çalışıyor. Öyle bir çaresizlik de yaşıyoruz" diye konuştu.



Ayşe ARMAN / HÜRRİYET



Tam 153 gündür ayrıyız, sadece 19 saat görüşebildik, 180 dakika dokunabildik, 60 dakika telefonda konuşabildik



Nasılsınız?



İyiyim diyebilmeyi çok isterdim. Ama değilim, nasıl olabilirim ki?



Eşiniz Barbaros Muratoğlu cezaevinde. Ne zamandır ayrısınız?



Tam 153 gün oldu. 1 Aralık’ta gözaltına alındı. 15 gün sonra da tutuklandı ve Silivri Cezaevi’ne konuldu. O günden beri ayrıyız.



Ne durumdasınız?



Güçlü durmaya çalışıyorum ama yaşamıyor gibiyim. Bir kâbusun içindeyim. Geçsin ve bu kabustan uyanayım diye bekliyorum. Barbaros’un tutuklandığı gün, kızımız Ceren’in de benim de hayatımız boyunca unutmayacağımız bir gün. Biz birbirimize çok bağlı bir aileyiz. Düşünün, ilk defa gözaltı süresince Barbaros’tan ayrı kalıyorduk. Çağlayan Adliyesi’nde ifadesi alınacaktı. Ceren babasını gördüğünde polislere, “Babama bir kez sarılabilir miyim?” dedi.



Çok üzücü...



Evet. Bir an için bile olsa sarılmasına izin verdiler, o an dünyalar Ceren’in oldu. Biz o gün akrabalarımız, arkadaşlarımız ve dostlarımızla birlikte sonucu bekledik. Maalesef, o gece Barbaros tutuklandı ve Silivri’ye gönderildi! Ben kararı öğrendiğim andan sonrasını hatırlamıyorum. Bayılmışım. Gözlerimi kızımın sesiyle açabildim...



Sonra?



Sonra da mecburi ayrılık başladı. 5 aydır da ayrıyız. Ceren’le her görüşten sonra Ankara’ya dönerken, ikimizin de içinde tarifsiz bir sızı oluyor. Barbaros’u İstanbul’da bırakarak evimize gitmek bize çok koyuyor. Babası olmayan bir eve... Ceren babasına çok düşkündür. Barbaros da ona. Siz de bilirsiniz, babalar ve kızları. Tabii çok sarsıldı. Ama tüm yaşananlara rağmen dimdik durmayı başardı. Her ne kadar duygularını gizlese de içinde babasına olan hasreti günden güne büyüyor. Ve tabii bize bunları yapanlara öfkesi...



"Aileyi mahvettiler"



Hayatınız ne kadar değişti?



Tepetaklak oldu. Eskiden hayatımızda “Yarın” vardı. Şimdi böyle bir şey yok. Kızımın gözlerindeki umutsuzluk ve babasına olan özlemi her geçen gün daha da çoğalıyor. Bu da beni kahrediyor. Diğer yanda 5 aydır cezaevindeki eşim. Ve tüm bunların altından kalkmaya çalışırken, hayatta kalmaya çalışan ben. Bir aileyi mahvettiler! 1 Aralık itibarıyla, bizim evimizde hayat durdu. Bugüne kadar hiç yemek pişmedi. Baharın geldiği şu günlerde, gözümü açıp bahçemize baktığımda gördüğüm her bir tomurcuk, güneşli her bir gün, deliksiz uyunmuş tek 1 saatlik uyku benim için sadece ıstırap...



İşin bu kadar uzayacağını düşünmüş müydünüz?



Tabii ki hayır! Bırakırlar zannediyordum. Çünkü bizim bütün hayatımız boyunca, hain örgüt FETÖ’nün ne okullarıyla, bankasıyla ne ilişkimiz ne de irtibatımız oldu. Olamaz da. Tüm bunlar da kayıtlarda mevcut. Bu hainlerin 15 Temmuz’da ülkemizi ele geçirmeye çalışmasını her vatansever gibi biz de lanetledik. En sert tepkiyi gösterdik. Ben, olsa olsa atılan iftiralar nedeniyle ifadesini alırlar ve bırakırlar diye düşünmüştüm. Çünkü Barbaros, herkes tarafından bilinen biridir. Bu iftiraların asılsız olduğunun kısa sürede anlaşılacağına inanıyordum.



Suçlamalara ne diyeceksiniz?



Eşime bu iftiraları atanlara seslenmek istiyorum: Herkesi kandırabilirsiniz ama vicdanınızı asla! Hiç kimseye olmasa bile bir gün mutlaka Yüce Allah’a hesap vereceksiniz. Sonuçta Türk adaletine ve uygulayıcılarına güvenim sonsuz. Gerek hukuki gerekse vicdani sorumluluklarının bilincinde olduklarından hiç şüphem yok... Eşimin telefonunda ByLock yok. Bir iftirayla başlayan bu süreçte, bazı kişilere ait olmayan telefonlar da dahil edilerek, ByLock kullanan kişilerle konuşması suç kabul edildi. Bu herkesin başına gelebilir.



"O fotoğraf yıllardır gizli saklı değildi ki"



O fotoğraf çok konuşuldu. Siz ne diyorsunuz?



Ben başka insanlar gibi o tarihlerde oraya birçok insanın gittiğinden, bunun bir suç unsuru olmayacağından söz etmeyeceğim. Mevcut fotoğraftaki diğer insanlar özgür ise, bu bir suç olamaz zaten. Sağda durmasını, ceketinin düğmesini iliklemesini saymazsanız! Bu arada, o fotoğraf yıllardır internette duruyordu zaten, saklı, gizli bir şey değildi ki. Dünyanın en önemli delili muamelesi yapılması da akıldışı...



"Ne haram yedik ne kul hakkı"



Siz eşinizin FETÖ’yle herhangi bir ilişkisi olabileceğini düşünüyor musunuz?



Asla! 17 yaşından beri tanışıyoruz Barbaros’la. Allah şahidimdir ki, ne haram yedik ne de kul hakkı. Yıllarca omuz omuza çalışarak, kızımıza gelecek hazırlamak için uğraştık. Tek gayemiz, eğitimini tamamlamış olan kızımızın, eğitimi çerçevesinde resmi bir kurumda görev almasıydı. Kısaca biz, hayatını idame ettirmek için çalışan ve aldığı maaşı alnının akıyla hak etmeye çalışan bir aileyiz. Bugüne kadar kimseden özel bir himaye ya da destek görmedik. Çalışmalarımız esnasında görevlerimiz gereği pek çok kişi ya da kurumla irtibat içinde olmamız doğaldır. Her kesimden ve her siyasi görüşten birçok kişi de eşimi tanır ve onun insan sevgisini, dürüstlüğünü, adil yaklaşımını, çalışkanlığını, saygısını bilir. 



TRAJİKOMİK İFTİRALAR



Yaşadığınız nasıl bir çaresizlik?



İşlemediğiniz bir suç için yargılanıyorsunuz. Ve yargılanma aşamasında, tutuklanmanızın gerekmediğini anlatamıyorsunuz.



Peki siz yaşadıklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?



İnsanların bu kadar insafsız olabilmelerini anlayabilmem mümkün değil. Merak ediyorum bize bunu yapanlar, bir an için durup ne yaptıklarını düşünüyorlar mıdır? Evlatları ya da eşleri varsa, hiç vicdanları sızlamıyor mudur?



Sizce yapılmaya çalışılan ne?



Bence kumpas. Bir kumpasın hedefine ulaşması sağlanmaya çalışılıyor. Yakın geçmişte de gördük bunları. Balkanlar’daki zulümden kaçarak ülkemize sığınmış olan bir anne-babanın çocuğu Barbaros. 2000 yılında görevi gereği gittiği Balkanlar’dan anne ve babasının kabirlerine toprak getirdi. Yılın belli dönemlerinde babasının doğduğu yer olan Prizren’e ve annesinin doğduğu yer olan Priştina’ya giderdik. Halen ahbapları, akrabaları o topraklarda yaşıyor. Bizim peynirimiz bile oradan gelir. Benim düzenli bir işimin olmaması, onun da artık yavaş yavaş emekliliği düşündüğü son dönemlerde kendimize 49 m2’lik küçük bir ev aldık Priştina’dan.



O evle de ilgili çok şey yazıldı-çizildi...



Evet. Baba ocağındaki bu küçücük evle ilgili bile atılmadık iftira kalmadı. Trajikomik iftiralar! Hayatımız boyunca tanımadığımız, firari olduğunu bile gazete haberlerinden öğrendiğimiz bir hâkimle Eylül 2016’da ev alarak komşu olduğumuz söylendi! Bu hâkimin eşinin Ahmet Hakan’a gönderdiği bir mektuptan öğrendik ki, bu hâkim, 15 Temmuz’dan hemen sonra tutuklanmış ve Sincan Cezaevi’nde tutuklu ve Kosova’yla hiçbir ilgileri yok!



Birkaç gün sonra eşinizin doğum günü...



Evet. 8 Mayıs. İlk kez birlikte olamayacağız. Barbaros’a buradan seslenmek istiyorum: Ceren’in doğum gününde ayrıydık, şimdi de senin doğum günün geliyor. Biz hâlâ ayrıyız. Belki fiziken yanında değiliz ama ruhen hep senin yanındayız. İyi ki varsın, iyi ki doğmuşsun,  tüm kalbimizle seni seviyoruz, hasret ve sabırlı bekliyoruz...



Nasıl tanıştınız?



Barbaros’la üniversitede sınıf arkadaşıydık. O hiçbir zaman öğretmenlik ya da başka bir meslek düşünmedi. Hep hedefinin Hürriyet’te çalışmak olduğunu söylerdi. Nitekim öğrenciyken başladı. Otuz üç yıldır da Hürriyet’in çeşitli bölümlerinde görev yaptı. Sonunda da Doğan Grubu Ankara Temsilciliği’ne getirildi. Bu görevi de herkese saygı içinde yerine getirmeye çalıştı.



Siz mesleğinizi yapabiliyor musunuz?



Tabii ki hayır. Yapıştırılan bu yafta nedeniyle işimi yapamaz hale geldim. İnsanlar doğal olarak uzak durmaya çalışıyor. Öyle bir çaresizlik de yaşıyoruz!



Ayşe Arman'ın yazısnın devamını BURADAN okuyabilirsiniz.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin