Hamburg’da gurbetçi bir ailenin çocuğu olmasından,
ilk gençlik yıllarında Akın’ın üyesi olduğu çetelere kadar
özel
yaşamı hakkındaki her şeyi kitabında yer veren Fatih Akın
ayrıca çok sayıda filmden verdiği referanslarla çok daha
geniş bir perspektife taşıyor.
"BİR ÇETEYE ÜYE OLMAK İNSANA GÜÇ DUYGUSU VERİYORDU"
Fatih Akın gençlik dönemin kitabında şu sözlerle
anlatıyor; “Yasak olan her şey beni çekiyordu. Bunun dışında
bir yerlere ‘ait olmak’ gerektiğine inanıyordum. Bir çeteye
üye olmak insana güç duygusu veriyordu” diyen Fatih Akın,
hikayesine şöyle devam ediyor, “Hamburg’un suç oranı en yüksek
sokağında oturuyorduk. ‘Türk Boys’ çetesine kabul edilmiştim,
kısa deri bir ceket giyiyor ve saçlarıma bol bol jöle
sürüyordum. Çete için acayip aykırı biriydim: ‘Hey kanka, sen
hâlâ liseye gidiyorsun, annen de öğretmen.’ Çete üyeleri
kütüphanede buluşuyordu, ben de
iki farklı yaşam biçimini bir arada götürüyordum: Önce ödünç
aldığım kitapları ustalıkla saklıyor, miyop olduğum için
taktığım gözlüklerimi çıkarıyordum. Bir çete üyesi
gözlük takmaz ve kitap okumazdı.”
İşte Fatih Akın'ın kitabından bir bölüm...
Çekimlerin ilk haftasında nasıl bir çılgınlığa
kalkışmış olduğumu anladım. Maceo Parker’ın “Fabrika”daki
konseri
sırasında çekim yapıyorduk. Ses kontrolünü çift
kamerayla kaydettik. Konser başlayınca, insanlar evlerine
gidinceye dek, ekip halinde beklemeye çekildik. Mehmet
Kurtuluş aslında Birol’a göz kulak olmakla görevlendirilmişti.
Aklından neler geçti, bilmiyorum, belki de Birol’u
sakinleştirmek istiyordu, her neyse, ikisi birden sarhoş
olmuştu. Daha sonra, yeniden çekim yapmak istediğimizde, Birol
kendisine verilecek herhangi bir talimatı izleyecek durumda
değildi. Onunla ve eve giden izleyicilerle bir sahne daha
çekmek zorundaydık. Bunlar ücretli figüranlar değildi, buna
paramız yetmiyordu, bu yüzden gerçek kişilerle çekmek istedik.
Ancak tekrar çekimi için başa dönmeyi de talep edemezsin – ya
şimdi çekersin ya da asla! Birol sabah giydiği tişörtü
üzerine geçirmeyi reddediyordu, süreklilik falanmış, adam sen
de!
Solino’da çekim süreci çok güzeldi, bunun sonucunda eli yüzü düzgün
bir film ortaya çıktı. Pek sıkıntı çekmedim. Burada durum tam
tersiydi: Boğazımıza kadar sıkıntıya gömüldük, duygusal bir
deprem bölgesinin ortasında kaldık. Birol Ünel zor bir
kişilikti, Sibel Kekilli’nin deneme çekimleri pek de umut verici
değildi. Yapımcılar ikisini de istemiyorlardı.
Zor insanlara karşı her zaman bir zafiyetim vardı. Bu film içtenlik
ve kendini yok etme üzerineydi, senaryoyu Birol Ünel için
yazmıştım. Wüste Film, filmi kesinlikle onunla çekmek
istemiyordu. Birol’un sağı solu belli olmaz diye adı çıkmıştı ve
,halihazırda bir yapım şirketini batırmıştı. Ralph ve Stefan bana
eğer filmde oynarsa yol açacağı her zararı karşılamak zorunda
olacağımı söylediler. Birol ya çekimlerin yarısından sonra bir
daha gelmezse ne yapardım? Sırtımda bir milyon avroluk borçla
evimin yolunu mu tutacaktım?
“Bir köprünün üzerinde duruyorum ve hiçbir yere ait değilim.”