Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya'nın "Asgari Ücret, EYT ve Otomobil" başlıklı yazısı
KABİNENİN finansal tarafının, dar gelirli kesimin ekonomik durumunun iyileştirilmesine yönelik bir süredir çaba gösterdiği kulislerde konuşuluyordu.
Önce İçişleri Bakanı, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öğretmenler ve polisler başta olmak üzere bazı kesimlerin ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesine ilişkin seçim vaadini gelecek yıl sonuna kadar hayata geçireceklerine ilişkin sözü de bunun bir yansıması olarak alınıyordu.
Sonunda AK Parti kadroları hangi alanlarda ilk adımı atacakları konusuna bir karara varmışlar, dün Hürriyet’te Nuray Babacan imzası ile okuduk…
Bu adımın başında da asgari ücret ve Emeklilikte Yaşa Takılanların geldiğini detayı ile aktarmış.
Özellikle EYT için yaş sürecini 2-3 yıl geriye çekme gibi bir ara formül üzerinde çalışıldığına vurgu yapmış…
Nitekim dün de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Demiröz, asgari ücreti "insani bir şekilde yaşama seviyesine getireceklerini" söyledi.
Yani Demiröz de bugünkü asgari ücreti "insani" bulmadığını ifade etti.
İnsani olması için ne kadar artması gerekir? Bu ayrı bir tartışma konusu; ona birazdan geleceğim.
EYT meselesi ise bugünden yarına kökten çözüm bulunacak gibi durmuyor.
EN AZ YÜZDE 35
Asgari ücret konusuna dönersek; işçi kesimi ile yapılacak pazarlığın Kasım ayı sonuna kadar bitirilmesi gerekiyor.
İşçi kesiminin beklentisi oldukça yüksek; yüzde 50'yi buluyor.
Dikkat ettim, muhalefet de geçen yıl hükümetin %21.56 olarak belirlediği asgari ücreti bu yıl ne kadar arttırabileceğinin hesabına soyunmuş.
Havaalanında karşılaştığım İYİ Parti’nin ekonomik konulardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Özlale, uzun süre önce bu çalışmayı tamamladıklarını belirtti.
Hükümetin bu yıl asgari ücretteki tahmini %35’in altında olmayacağı yönünde.
Hatta bu oranın %40’a kadar çıkmasının da olası olduğunun altını çizdi…
Gerekçesini sordum, hükümetteki tüm hazırlıkların ve ekonomiye ilişkin çaba ve verilerin bir erken seçim hazırlığına işaret ettiğini ileri sürdü.
1994 BENZERİ
Yapılanları 1994 yılında Tansu Çiller hükümetinin uygulamalarına benzetti.
Hükümetin bu yıl asgari ücreti yüksek tutacağını gelecek yıla da asgari ücrette yeniden bir yükselme ile 3600 ek göstergeyi ekleyip seçime gideceği düşüncesinde.
Bu düşünce CHP’de de mevcut, nitekim çarşamba akşamı Habertürk Gündem programı aralarında sohbet ettiğimiz CHP’nin ekonomi ile ilgili Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun yaklaşımı da bir kelime farklı değildi.
Kuşoğlu’nun da beklentisi en geç gelecek Kasım’da bir seçimin olacağı yönünde…
Zaten bu kanı uzun süredir muhalefet partileri tarafından dile getiriliyor.
Hükümetin daha fazla para basıp dar gelirlileri ve piyasayı rahatlattıktan sonra seçime gideceğini varsayıyor.
Bu ne denli gerçekçi olur ayrı bir konu…
Çünkü asgari ücretin olması gereğinin üzerinde arttırılması bir başka sorunu üretiyor, işverenin daha az işçi ile üretim yapmasına yol açıyor.
İŞSİZLİK SORUNU
Bu da işsizliği patlatıyor.
Normalde %40 gerçek enflasyon değerleri açısından bakıldığında olması gereken bir artış.
Ancak yaratacağı işsizlik ise iktidarlar açısından çok daha yüksek sorun üretiyor.
Çünkü dar gelirli aileler en azından geçimini sağlayacak bir güce sahip.
Bir ailede 4 kişi çalıştığında asgari geçim standardına, yani yoksulluk sınırının biraz üzerine çıkabiliyor.
Ancak onlardan birinin işsiz kalması düzeni alaşağı edip açlık sınırına inmesine yol açıyor.
KİMİN OTOMOBİLİ VAR?
Bunu son dönemin tartışması apartman görevlilerinin otomobil sahibi olmasından yola çıkarak bakarsak…
Veriler tamamen TÜİK’e ait…
TÜİK’in 2020 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre “maddi yetersizlik nedeniyle otomobil alamayan kişi sayısı nüfusun %34,8’ini oluşturuyor…”
Ülkedeki her 100 haneden 43’ünde kişisel kullanım için otomobil var.
Kişi başına geliri en düşük olan %5’lik grupta, yani en yoksul 1,2 milyon hanedeki otomobil oranı %20…
Bu da demektir ki ülkenin yoksul kesiminde yer alan insanların ancak beşte birinde otomobil var.
Onların ağırlıklı bölümü de 10 yaş üstü, hatta Murat 124, Doğan, Şahin gibi 1990’lı yıllardan kalma otomobiller...
Ayrıca unutulmamalı ki dünyada, dolayısıyla da Türkiye’de 30 yıl öncesindeki gibi otomobil bir lüks kullanım aracı olmaktan çıktı…
EV SAHİBİ SAYISI AZALDI
Bir diğer veri de yine TÜİK’ten ev sahibi olanlara ilişkin…
Türkiye’de bir zamanlar bir ev ve otomobil sahibi olmak en büyük hayaldi.
Otomobil konusunda rakamlar yukarıda verdiğim gibi, ev konusunda ise farklı değil.
Son 10 yılda evler artmış ancak, sahiplerinin sayısı aynı oranda yükselmemiş, hatta orantısal azalmış.
Buradaki ters durum ise bir kişi birden fazla ev sahibi olurken, bazı kişilerin elindeki evleri sattığı veya bir şekilde başkasına devrettiğini gösteriyor.
Buna göre 2008-2014 arasında 5 milyon 321 bin 854 konuta 1 milyon 979 bin 959 kişi sahipmiş.
Yani her 2,6 kişiden biri ev sahibiymiş.
Bu rakam takip eden beş yılda üç kat gerilemiş, toplam 6 milyon 764 bin 214 konuta 1 milyon 90 bin 581 kişi sahip olmuş.
Her 6,2 kişiden biri ev sahibi olmuş.
Yani konut sayısı artmasına rağmen var olan ev sahibi sayısında da ciddi düşüş yaşanmış.
Bu da demektir ki bir kişinin sahip olduğu ev sayısı artmış…
Daha önemlisi Avrupa ülkeleri arasında konut fiyatı en fazla ülke olmuş. Genişleyici politikalar toplumun en yoksul %20’lik dilimine olumlu etki yapmamış…