Kerimcan KAMAL / www.gazeteport.com
"Ben"deniz...
Tuna Huş sabah haberleri sunuyordu,rahmetli...
Ben stajyerdim yanında .
Yasemin Özdemir (Bradley) de Tuna abiyle beraber ekrandaydı.Ben
onların kamspikerlerini (okudukları metinleri) filan toplardım.
Milliyet'in dördüncü katıydı, Cem Aydın haber müdürüydü, bir gün
gelip bana "akıllı bir adam olduğunu söylüyorlar, öyle misin
gerçekten diye" sordu.
Muhabir oldum.
Sonra, bir baktım şöhretim.
Evimin altındaki eczacı, köşede sosisli yediğim Tuna büfedeki
dönerci ve piyangocumuz Salih abi "akşam haberlerde seni gördük"
deyip göz kırpıyor.
Ve kuruyemişçi bedava çekirdek filan veriyor.
İnterStar'a transfer oluyorum, o zamanların deyimiyle...
Cebim biraz para görüyor.
Sonra teklifler üst üste filan.
Havalara girmeler.
Kimini redediyorum, kimini beğenmiyorum...
Ufuk Güldemir (Allah rahmet eylesin), Uğur Dündar, koca koca
adamlarla çalışıyorum.
Yuvaya dönüyorum.
Kanal D'de masa başına geçmişim daha 26 yaşında...
Gündüzleri müdürlük taslıyorum, akşamları "15 saniyelik anonslarım
gitti" diye hayıflanıyorum.
Boru değil şöhretim bitiyor.
Bedava çekirdeğe veda ediyorum.
30 yaşındayım, haber koordinatörlüğü, program sunuculuğu
filan...
O zamanlar ne kadar önemli.
Bir bakıyorum yolculuk var yeniden.
Çok akıllıyız, sert adamız ya,
Kanal D 'yi kendi malım, kendi kanalım sandığımdan, ayrılırken
kapısında ağlıyorum.
Öyle çocuğum hala, öyle seviyorum.
Show'a geçiyorum.
Odam büyüyor.
Egom kabarıyor.
Skyturk yeni kuruluyor...
Yeni heyecanlar ...
İlk kez haber dışına çıkıyorum.
Genel müdürüm az buçuk, üstüne fıstıklı genel yayın
yönetmenliği...
Reklamdı, maaştı, dekordu, teknikti derken kafayı yiyorum.
Bir sürü öğrencim var, bir sürü insan yetiştirmişim o yaşta ama bir
yandan da kendim yetişiyorum.
Sonra heyecanların en büyüğü, kendi kanalımı kuruyorum.
Stresten, kavgadan, dövüşten 40 kilo alıyorum.
Bir sürü sahte dost, bir sürü güçlü düşman ediniyorum.
Bir sürü insani sınavdan geçip, bir sürü insanımı sınıfta
bırakıyorum.
Siyaset baskın çıkıyor.
Batıyorum.
Siyaset gel diyor, istemiyorum.
Neredeyse yirmi yıl olmuş.
Hızlı, heyecanlı, stresli bir meslek hayatı.
Kendi penceremden baktığımda artık kimseyi eskisi gibi sert
eleştiremiyorum.
"Barışmayı bilmeyen, kavga etmesin" demiş ya Süleyman Bey.
Küslüklerimle barıştım bir sürü.
Onlar beni affettiler sağolsunlar, ben de onları, hepsini olmasa
da...
Gazetecilik zor bizim memlekette.
Yöneticilik daha da zor bizim meslekte.
Hele böyle bir dönemde daha çok dikkat gerektiriyor.
Beceremeyenler oyundan atılıyor.
Ben yine kendi hesabıma dönüyorum.
Başarılarımı, hatalarımı, cesaretimi ve korkaklıklarımı alt alta
topladığımda koskoca olmasa da bir "ben" çıkıyor ortaya.
Eskiye nazaran şimdiki "ben"i daha çok seviyorum.
Şimdiki "ben" daha yakın bana.
Dosta, düşmana ne kusur ettikse bir kez de buradan affola.
kck