Eski Milli Eğitim Bakanı, Prof. Dr. Hüseyin Çelik, Türkiye'deki eğitim sistemiyle ilgili yazdığı yazıda dikkat çeken ifadeler kullandı.
"ÜNİVERSİTE SAYISINI ARTTIRMAMIZ GEREKİYORDU"
Serbestiyet'e yazan Çelik Türkiye'deki üniversiteler için,
... Üniversite cephesinde durum daha da vahimdir. Rektörler, çoğunlukla liyakat ve ehliyete göre değil, biat ve sadakate göre atanıyor. Onlar da dekan, yüksek okul ve enstitü müdürlerini tayin ederken aynı kriterden şaşmıyorlar. Bilimsel araştırma alanında İran’ın bile gerisindeyiz.
Üniversite sayısını arttırmamız gerekiyordu ve artırdık ama niteliği niceliğe kurban ettik.
Eğitim alanındaki problemimiz, eğitimin fiziki mekanları, alet edevat meselesi değil; mesele, eğitimin ruhunun olmaması. Genel olarak insan kaynakları yönetimimiz berbat vaziyette." ifadelerini kullandı.
"EVLERİNDE OTURARAK MAAŞ ALIYORLAR"
Çelik yazısının devamında;
"AK Partili bir bakan göreve başlayınca iktidar değişmiş gibi tepeden tırnağa bürokratları değiştiriyor. Eskiler henüz işe alışmış ve ısınmışken gidiyor, yerlerine gelen yeniler, epey bir süre acemilik ve bocalama devresi geçiriyor. Onlar işe tam hakim olmaya başlayınca bakan değişikliği rüzgarı onları da “havuza” atıyor. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal hafızası olan binlerce yetişmiş eğitim yöneticisi, sonbaharda dökülen gazeller gibi “havuza” dökülmüş durumda. Bu insanlar elini soğuk sudan sıcak suya koymadan, çoğunlukla da evde oturarak maaş alıyor. Artık maaş almak için bankamatiğe gitmeye bile gerek yok. Hesaba yatırılır yaptırılmaz mobil telefon aracılığıyla maaş kullanıma hazır. Zaten artık onların adı “Havuz” personelidir.
İşsiz, güçsüz, kenara atılan kimselere bu unvanın verilmesi, araştırma kavramının içini ne kadar boşalttığımızı gösteriyor.
Ne var ki, bizim ülkemizde herkesin aklı kendisine yettiği için asla böyle bir talep gelmedi. Bu durum sadece Milli Eğitim’e mahsus da değil. Ne yazık ki bütün bakanlıklarda durum aynıdır.
Unutmayalım ki, eğitimde ayağı sağlam basmayan bir ülkenin ekonomide sağlam bir zeminde ilerlemesi mümkün değildir. Hele ki, Türkiye artık vasıflı göç veren ancak vasıfsız göç alan bir ülke iken…." ifadelerine yer verdi.