Dünyanın en güzel kadını Troya Müzesi'nden kaçtı mı?
Yani Truvalı Güzel Helen…
Sparta’dan Troya’ya kaçan Helen, şimdi Troya Müzesi’nden de mi kaçtı?
Soru absürd gibi duruyor anlatacağım…
Ama önce Troya ve kültür yolu festivalleriyle ilgili güzel bir atlatma
haber vereyim.
Önce size güzel bir atlatma haber vereyim
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, 6 Eylül, yani önümüzdeki salı günü, önemli bir projenin lansmanını yapacak.
Türkiye’deki “Kültür Yolu Festivallerinin” sayısı 6’ya çıkarılıyor.
İstanbul ve Ankara ile başlayan festivaller, Çanakkale, Konya Diyarbakır ve İzmir Kültür Yolları ile devam edecek.
Bu çerçevede Çanakkale’de başlayan Troya Kültür Yolu Festivali de 16 Eylül günü başlıyor.
Festivaller dizisi nisan ayında İzmir Tekel Fabrikası'nda sona erecek
Bu festivaller dizisi. Önümüzdeki Nisan ayında Tekel Fabrikası projesinin tamamlanmasından sonra başlayacak İzmir Kültür Yolu Festivali ile sona erecek.
Troya Kültür Yolu, yaklaşık 120 kilometrelik bu yürüyüş ve bisiklet tutkunları tarafından bilinen bir rotaydı.
Şimdi orası daha sistematik bir kültür yolu haline getiriliyor ve festivalle zenginleştirilecek.
Troya denince akla gelen üç isim şunlar
Troya Kültür Rotası adlı bir internet sitesi var.
Orada bu rotanın başlangıç noktası şöyle tarif ediliyor:
“Homeros’un İlyada Destanı'yla ölümsüzleşen, Paris’in Helen’i kaçırdığı, Troya Savaşlarının yaşandığı UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Troya…”
Gördüğünüz gibi UNESCO mirası olarak tarif edilen bu yer konusunda başlıca 3 isim veriliyor:
“Homeros, Paris ve Helen…”
Bunu bir kenara yazıp şimdi asıl konuma döneyim…
Adı geçen o Helen nerede?
Güzel Helen'i kim, nerede öldürdü
Efsaneye göre, Sparta’dan Troya’ya kaçırılmıştı. Troya savaşının kaybedilmesi ve Paris’in öldürülmesi üzerine oradan yine eski kocasının yanına, Sparta’ya dönmüştü.
Kocası ölünce, bir anlamda Rodos’a sürgüne gönderilmiş, orada da Rodos kralının karısı tarafından öldürtülmüştü.
Ama Helen bugün insanlığın hafızasında hâlâ Troya’da yaşıyor.
Yani Çanakkale’de…
Hangisi daha büyük marka; Ephesus mu yoksa Troya mı
Önceki Pazar günü Assos’dan dönerken Troya Müzesi’ne uğradım.
“Uğradım” diyorum, çünkü bu müzeye sadece orayı ziyaret etmek için gitmeyi planlıyordum.
Anlayacağınız bu, geçici ve hızlandırılmış bir ziyaret oldu.
Çünkü bu müzeye çok önem veriyorum.
Bana göre Türkiye’nin küresel alanda en tanınmış markalarından biri Troya…
Hatta en tanınmışı…
Çünkü arkasında “Troya” gibi muazzam bir hikâye var.
Dünyada insanların, Kutsal Kitap’taki yaradılış hikâyesinden sonra belki de en iyi bildikleri hikâye bu aynı zamanda.
Ben Egeliyim ve çocukluğumdan beri Ephesus adıyla büyüdüm.
Evet Ephesus bugün dünyanın en önemli arkeolojik bölgelerinden biridir.
Ama bana göre Troya dünyada Ephesus’dan çok daha büyük bir markadır.
Çünkü arkasında çok güçlü bir insan hikâyesi var.
Ephesus’da ise böyle kuvvetli bir hikâye yok.
İlk defa gittiğim Troya Müzesi'nde iki düş kırıklığı
Ancak 15 Eylül’de açılacak olan Troya Kültür yolunu önceden yaparken düş kırıklığına uğradım.
İlk düş kırıklığımı Çanakkale Köprüsü'ne giden duble yolda yaşadım.
Troya Müzesi’ne giden yolu gösteren işaret, neredeyse Behramkale’yi gösteren işaretten bile küçüktü.
Yamulmuş sıradan bir plakanın üzerinde “Troya 5 km” yazıyordu.
Troya Müzesi'nde bir yavru panda olsaydı
Nedense aklıma Washington’da gittiğim Smithsonian Hayvanat Bahçesi geldi.
O parkta bir panda ayısı vardı ve mekânın en kıymetli markası o kabul ediliyordu.
İşte bu yüzden devasa parkın kapısından girdiğiniz anda bir Panda bombardımanı ile karşılaşıyordunuz. Her yerde Panda ile ilgili dev billboardlar ve yol işaretleri vardı.
Panda kapalı mekânından kendine ayrılan açık kısma çıktığında bütün billboardlarda ışıklar yanıp sönmeye başlıyor ve “Panda out” yani “Panda dışarda” yazısını okuyordunuz.
Berlin Hayvanat Bahçesi Knut sayesinde halka açıldı
Bir zamanlar annesi tarafından beslenmesi kesilip tek başına bırakılan beyaz ayı yavrusu Knut, Berlin Hayvanat Bahçesi’nin en büyük markası haline gelmiş, hayvanat bahçesi o yavru ayı sayesinde halka açılmış ve çok para kazanmıştı.
Troya ve Güzel Helen hiç şüphesiz Panda ve Knut’tan çok çok çok daha büyük bir marka…
Ama nedense karayollarımız, başka kurumlarımız bu ismi özenle saklamış gibi.
Anayoldan ayrıldıktan sonra Troya istikamet levhaları otel işaretlerinin arasında kayboluyor.
Tevfikiye Arkeoloji köyünü, övgüye değer bir fikir ve maddi katkıyla restore ettiren Opet firmasının adı Troya isminden bile daha önde neredeyse.
Oysa insan bu müzenin önemini size daha Çanakkale köprüsünün girişinden itibaren hatırlatmasını, anlatmasını bekliyorsunuz…
Müzeyle ilgili sekiz olumlu gözlemim
Müzeye geleyim.
Hürriyet’te yıllarca birlikte çalıştığım Yalçın Balcı’nın da beni sürekli bilgilendirmesi sayesinde Troya Müzesi’ni daha temeli atılmadan çok yakından izlemeye başladım.
İlk izlenimimi yazayım.
Gerçekten güzel bir müze…
(*) Bir kere sergilenen bütün eserler orijinal. Yani replika eser yok.
(*) Gezme parkuru çok iyi planlanmış.
(*) Müzenin varoluşuna neden olan hikâye çok güzel anlatılıyor.
(*) Duvarlardaki ve sergilenen kalıntılar üzerindeki bilgilendirmeler çok iyi.
(*) İlk kazıların başlamasından itibaren arkeolojik çalışma kronolojisi çok iyi anlatılmış.
(*) Müzenin mimarisine gelince… Sadece yatay değil, dikey ve üç boyutlu seyredebileceğiniz biçimde bir mimarisi var.
(*) Çocuklar için eğlenceli ve adeta oyun gibi dijital bilgi sistemleri oluşturulmuş.
(*) Troya hikâyesi ve mitolojisinin bütün kahramanları heykelleri ve tasvirleri ile anlatılmış.
Peki müzenin süper kahramanı nerede
Buraya kadar çok iyi.
Ancak müzeyi gezen bir insan için çok büyük bir eksiklik var.
Müzenin kuruluş hikâyesinin en önemli kahramanı ortada hiç görünmüyor.
Yani Güzel Helen veya Troyalı Helen sanki hiç yaşamamış.
Müzeyi baştan sona iki kere gezdim. Hiçbir yerde bir Helen tasviri görmedim. Oysa mesela Athena gibi öteki kadın kahramanların tasvirleri var.
Helen’e ait sadece iki küçük iz var.
Biri duvardaki açıklayıcı panoların birinde üç cümlelik bir şey.
Bir de yine o duvarlarda üzerinde “Helen” yazan küçük bir ekran var, ama o da çalışmıyor.
Oysa o müzeyle gelen insanların belki de yüzde 80’inin kafasında iki isim var:
Helen ve onu Sparta’dan kaçıran Paris… Yani müzenin “Super Hero’su…”
Anlayacağınız Troya Müzesi Panda’sını ve Knut’unu kaybetmiş.
Kazı başkanı bu konuda ne diyor
Bunu Troya Kazı Başkanı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan’a sordum.
“Aslında var” dedi.
Müzede sergilenen kırık bir vazonun üzerinde Helen tasviri varmış. O da dijital ekranı söyledi. Ama ben oradayken bu ekran çalışmıyordu.
Bence bu sayılanlar, var anlamına gelmiyor.
Eminim bugünkü pazarlama anlayışına sahip bir müze küratörü oraya girse, baş köşeye koyacağı kahraman Helen olacaktır.
Rüstem Hoca, İstanbul Arkeoloji Müzesi içinde açılan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılan Troya bölümünü görmemi tavsiye etti.
Çok modern ve çağdaş bir bölüm olmuş. En kısa zamanda gidip göreceğim.
Önümden arka arkaya çıkan 6 arabanın plakası
Önceki Pazar Troya Müzesi’nden ayrılırken önümdeki arda arda sıralanmış 6 arabanın plakalarına baktım.
Hepsi de İtalya başkenti Roma’ya kayıtlı plakaydı.
Belli ki Türkiye rotalarının en önemli noktalarından biri bu müzeydi.
O nedenle diyorum ki, Marvel çağı çocukları için bir “Super Kahraman” sayılabilecek Helen derhal bulunup müzenin baş köşesine yerleştirilmeli.
Yine o nedenle ölünceye kadar bıkmadan yazacağım.
O köprünün adı Çanakkale-Troya olmalıdır.
Bir Helen büstü görmek isterseniz
Son bir nokta…
Eğer Troya kazı bölgesinde bir Troyalı Helen büstü görmek isterseniz, Opet tarafındanr restore ettirilen Tevfikiye köyünün meydanında görebilirsiniz.
Köy meydanında Troya efsanesinin bütün kahramanlarının replika büstleri var.