Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı'nın bugünkü yazısında Ankara kulislerinden önemli bir bilgiyi aktarıyor: "Ankara'da hükümetle bir şekilde işi olan insanların neredeyse tamamının bir ‘resmî' bir de ‘özel görüşü' var. Hasbıhal ederken otoriterleşme eğiliminden, tek adam siyasetinden, dış politikanın yönetiminden şikâyet edenler televizyona çıktığında, gazeteye yazdığında, konferanslarda konuştuğunda ‘resmî görüşleri'ni anlatıyorlar."
İhsan Dağı'nın yazısı şöyle:
"Erdoğan'ı seviyorsanız ona gerçekleri
söyleyin"
Tabii ki mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil. Park meselesinin
tetiklediği, fakat özünde gittikçe otoriterleşen ve toplumsal
mühendislik projeleriyle herkesi kendine benzetmeye girişen bir
iktidara yönelik tepki var.
Tepkiyi büyüten, demokratikleşme beklerken iktidarın ‘kimlik
inşası'na yönelmesi.
Aslında Türkiye, son dönemde önemli bir normalleşme süreci
yaşıyordu. On yıl öncesinin kısır tartışmaları büyük ölçüde
tükenmiş, laiklik-dindarlık gibi yıkıcı bir tartışma bile geride
kalmıştı. Başörtüsü sorunu pratik düzeyde bitmiş, toplumsal
gerginliğin ve çatışmanın sembol konusu olmaktan çıkmıştı. Sonuçta,
dindar ile laik yaşam biçimlerinin bir arada çatışmadan
yaşayabildiği bir döneme ulaşmıştık. Başörtüsü de dindarlık da,
hatta Alevilik ve laiklik de normalleşmeye, öteki tarafça doğal
görülmeye başlanmıştı. Dahası, ‘Kürt sorunu'ndan Kürt barışına
doğru yol almaya başlamıştık.
Böyle bir zeminde yeni anayasa yerine otoriter tınılar taşıyan
başkanlık önerisi, çoğulculuk yerine çoğunluğun kimliğini, yaşam
biçimini ve ahlak anlayışını devlet gücüyle azınlığa dayatan bir
yeni ‘toplum mühendisliği' çıktı karşımıza.
Böyle bir ortamda Gezi Parkı tepkisini marjinal grupların ideolojik
dogmatizmi veya kökü dışarıda komplolar olarak nitelemek çok
yetersiz kalır.
Başbakan, muhalif görüş belirten veya hükümeti protesto eden
herkesi ‘marjinal' olmakla itham ederken, asıl kendisinin artık ne
kadar ‘merkez'i temsil ettiğini sorgulamalıdır. Söylem ve
siyasetiyle Erdoğan ‘merkez'den uzaklaşmaya başlamıştır.
Muhaliflere karşı ‘onun yüz bin topladığı yerde ben 1 milyon insan
toplarım' veya ‘biz yüzde elliyi evlerinde zorla tutuyoruz' sözleri
bir ‘merkez partisi' liderinin söyleyeceği sözler
değildir.
Ne parti ne de lideri 2002 ve özellikle de 2007 sonrası inşa ettiği
‘merkez' kimliği muhafaza ediyor. 27 Nisan günlerinde Menderes,
Özal ve Erdoğan'ı aynı paranteze alıp ‘demokrasinin yıldızları'
ilan eden görüntünün bugün maalesef bir karşılığı yok.
Ne Menderes'in ne de Özal'ın ‘toplum mühendisliği' projeleri vardı.
Onların dertleri biraz kalkınma, biraz demokrasiydi. Kafalarında
devlet eliyle ‘ideal toplum' kurma diye bir davaları yoktu. AK
Parti bu yönüyle Menderes ve Özal çizgisinden hızla uzaklaşıp
devlet kaynakları ve otoritesiyle siyaseten üzerine yaslanacağı
kendi ‘ideal toplum'unu inşa etme gayretinde olan ideolojik bir
parti kimliğine büründü. Ancak AK Parti tabanının en az üçte biri
merkez sağın hizmet ve serbestiyet çizgisinden ‘kimlik ve toplum
mühendisliği' pozisyonuna savrulan AK Parti'de durmakta
zorlanacaktır.
Zorlanacaktır, çünkü Erdoğan bugün ne Menderes'e ne de Özal'a
benziyor.
Toplum partiye benzemez, partide oluşan havayı siz tüm topluma
yaymaya, partililerden gördüğünüz itaati tüm toplumdan beklemeye
başlarsanız yanılırsınız. Olmaz... Toplum öyle yukarıdan aşağıya
‘disiplinize' edilecek bir şey değildir. Dün de değildi; zaten AK
Parti'nin varlık nedeni de toplumu disiplin altında, tek bir
görüşün egemenliği, birkaç kurumun vesayeti altında tutma
girişimine gösterilen tepkiydi. Şimdi tüm toplumu, medyayı, iş
çevrelerini parti disiplini altına almaya çalışmak doğru mu?
Bırakın doğru olmayı, bu mümkün mü?
Ancak kapalı toplumlarda olacak durumlar söz konusu. Ankara'da
hükümetle bir şekilde işi olan insanların neredeyse tamamının bir
‘resmî' bir de ‘özel görüşü' var. Hasbıhal ederken otoriterleşme
eğiliminden, tek adam siyasetinden, dış politikanın yönetiminden
şikâyet edenler televizyona çıktığında, gazeteye yazdığında,
konferanslarda konuştuğunda ‘resmî görüşleri'ni anlatıyorlar.
İnsanları ikiyüzlü olmaya zorlayan bir hava, hegemonik bir iktidar
var. Düşüncelerini inandıkları gibi ifade edemeyenlerden oluşan bir
‘çevre'nin kimseye hayrı olmaz, başta da iktidara...
Erdoğan'ı seviyorsanız gerçekleri söyleyin ona.