t24.com.tr köşe yazarı Hasan Cemal, bugünkü köşesinde Marketing Türkiye dergisinin Ağustos 2013 sayısında yayımlanan Ferruh Altun’a verdiği söyleşiyi paylaştı. İşte o söyleşi:
"Erdoğan yüzünü yine demokrasiye dönerse kendisine destek veririm...
Medyada çizgiler çiziliyor, duruma göre talimatlar alınıyor,
bazı kritik olaylarda hattı harekât tarzı soruluyor. Ankara'ya,
iktidar odaklarına başvuruluyor. Demirören'in Milliyet ve Vatan'ı
satın aldığında genel yayın yönetmeni için kendisine isim sorduğunu
Başbakan'ın kendisi açıklamadı mı?
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler çerçeveyi
çizer. Bir dönemde bunlardan dolayı Erdoğan'ı destekledim. Bugün de
aynı nedenlerle eleştiriyorum. Ben değişmedim, Erdoğan değişmeye
başladı. Yarın yüzünü yine demokrasiye dönmeye başlarsa kendisine
destek veririm.
Bugün köşemde, Marketing Türkiye dergisinin Ağustos 2013 sayısında
yayımlanan Ferruh Altun’a verdiğim söyleşiyi paylaşıyorum.
- Dilerseniz önce sizin gazetecilik geçmişinizle başlayalım:
Basın sektöründe nasıl adım attınız, nerelerde çalıştınız ve bu
süreçte sizin için meslekî anlamda dönüm noktası oluşturan isimler
ve olaylar hangileriydi?
Gazetecilik aklımda hiç yoktu, Ankara'da Siyasal Bilgiler
Fakültesi'ni, benim sevdiğim deyişle Mülkiye'yi 1965'te bitirirken.
İngilizcemi geliştirip diplomat olmak istiyordum. Önce Almanya,
sonra askerlik derken 'devrimcilik'te karar kıldım 1969'da.
Rahmetli Doğan Avcıoğlu'nun yanında 'fedai yazı müdürü' olarak
haftalık Devrim gazetesinde çalışmaya başladım. 12 Mart'la ANKA
haber ajansı, kısa süreli bir kaçaklık dönemi ve Günaydın gazetesi
derken 1973'te İlhan ve Handan Selçuk çiftinin aracılığıyla
Cumhuriyet'e girdim. Doğan Avcıoğlu, Altan Öymen, Örsan Öymen,
Necati Zincirkıran, Oktay Kurtböke, Çetin Özbayrak ve İlhan Selçuk
meslekî geçmişimde önemli yer teşkil eden isimler oldu. 1971'de
Demirel'in başbakanlığına son veren 12 Mart darbesi, işsizlik ve
hapis cezalarından kaynaklanan kaçaklığın da zorlamasıyla gerçek
gazeteciliğe adım attım.
‘Tayfun Devecioğlu baskılara daha çok
direndi’
- Kamuoyunun en çok merak ettiği konulardan biri Milliyet'ten
ayrılış sürecinizin perde arkası... İpler kopma noktasına nasıl
geldi? Ayrılışınızın barış sürecinde gerçekleşmesi sizce bir
tesadüf müydü?
Milliyet'in el değiştirmesinden sonra hem Tayfun Devecioğlu'nun,
hem Derya Sazak'ın genel yayın yönetmenliği döneminde 'Erdoğan
iktidarı - Demirören patronluğu'ndan kaynaklanan baskıları ara sıra
hissetmeye başlamıştık. Bu baskılara Devecioğlu'nun daha çok
direndiğini belirtirsem, sanıyorum haksızlık etmiş olmam. Çözüm
süreci dolayısıyla yazdığım bir yazıda, Başbakan Erdoğan'ı bu
konuda bir yandan desteklerken, aynı zamanda eleştirmiştim. "Herkes
kendi işini yapsın, biz gazeteciliğimizi, onlar da memleket
idaresini" demiştim. Başbakan da ertesi günü, Balıkesir'deki bir
meydan mitinginde, "Batsın bu gazeteciliğin!" demiş, aynı zamanda
Erdoğan Demirören'e telefon açıp ağır konuşunca, patron da
anlaşılan 'durumdan vazife çıkardı.' İşin özeti böyle. İki hafta
tatile çıkardılar, sonra da iktidar - medya ilişkileri konusundaki
eleştirel yazımı gazeteye koymayınca istifa edip T24'e geçtim."
Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız.