BirGün gazetesinde yazmaya başlayan Enver Aysever dün kaleme aldığı yazısında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin Ulusal Uzun Metraj yarışması bölümünde juri üyeliği yapacak olan oyuncu Songül Öden'e açık mektup yazdı.
Yazısında; Öden'i öğrencilik yıllarında tanıdığını ifade eden ve birlikte hazırladıkları oyunu anlatan Aysever, ünlü oyuncuya festivale getirilen sansürden dolayı tepki göstermesi gerektiğini söyledi.
Festival listesinden Gezi Parkı direnişini anlatan belgeselin çıkartılmasıyla ilgili olarak hiçbir juri üyesinin ‘Sorumluluğum yok, beni ilgilendirmez’ diyemeyeceğini belirten Aysever, şunları yazdı:
...
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seçici kuruldasın. Artık meşruiyetini yitirmiş bir yarışmadır o. Sansüre boyun eğenlerin yan yana oturduğu ve sadece iktidarı karşısına almak istemeyenlerin yarışması. Oradan bir Yılmaz Güney çıkmaz artık, bilesin. Bir sanat yapıtına polis gözüyle yaklaşmak utanç elbet! Ama dahası var, “Gezi Dirilişi”nin çocuklarınadır bu sansür. ‘Sorumluluğum yok, beni ilgilendirmez’ diyemez hiç kimse ve elbet sen de. Sana düşen sorumluluğunu yerine getirmek ve ‘kral çıplak’ demektir.
Biliyorum, bunu yapınca başın çok ağrıyacak. İktidarın hanımefendilerinin sevgisini yitireceksin. Ortadoğu gezilerine seni almayacaklar. Dizi teklifleri azalacak, sinema filmleri gelmez olacak. Kolay değil bu karar… Ama seni “Gezi Dirilişi”nde çocuklarını yitiren aileler bağrına basacak, turnelerde insanımız ayakta alkışlayacak ve gönlümüzde büyük ustaların yanında yer alacak adın. Az şey değil inan…
Bir milyonluk reklam filminde oynayamayacaksın, koca bir televizyon kanalın olmayacak, zaten Berkin’in annesine küfür ettirenle futbol maçı şansın yok ama, aileden biri de sayılmayacaksın. Biliyorum, bu ülkede kimsenin arkasında durulmaz. Ama vicdan var ya vicdan o rahat olacak. Çok arkadaşımız diz çöktü. Balerinlere yasak konulan günlerdeyiz. İlkokul çocuklarının başı bağlanıyor. Sanatın düşman sayıldığı karanlık günler…
“Gezi Dirilişi” insanlığın ortak değerleri içindi. Bak ben “Diriliş” diyorum. Herkes bir haysiyet sınavından geçiyor. Mekteplerde öğretilmeyen ama büyük ustalardan öğrenilen tutumlar vardır. Yol ayrımındasın.
Ya Recep İvedik olarak anılacaksın ya da Attila İlhan şiirinden bir kadın olarak!
Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ
Songül Öden de, Aysever',n bu köşe yazısına sosyal medya hesabı üzerinden karşılık verdi.
Aysever'e düşüncelerini kendisine iletmeden, köşesinde kamuoyuyla paylaştığı tepki gösteren Öden festival yönetimi, belgesel jürisi ve sektör yetkilileriyle toplantı yaptığını ve Pazar gününe kadar beklemelerini rica ettikleri için susma hakkını kullandığını ifade etti.
Songöl Öden de, açıklamasında şunları ifade etti:
Bugünkü yazının başlığında “Sevgili Dostum” yazmışsın, fakat dostluk; eleştirilerini ve fikirlerini onunla doğrudan paylaştığın zaman manalı ve samimi olur. Sen, kamuoyuna önyargılı, dayatmacı, hedef gösteren ve ithamlarla dolu bir mektup yazıp, savaş tamtamlarını çalarak ismimi kullanıp yargılamışsın sadece. Buna manipülasyon amaçlı algı yönetimi denir sevgili dostum! Bu hamaset dolu üslubu da politikacılar kullanır genellikle..
Benim senin gibi birilerini yargılayacak, insanları sloganlaştırılmış popülist bir dil ile etkilemeye çalışacak bir köşem yok.
Bugüne kadar yaptıklarımı tamamen kendi gücüm, emeğim ve sorumluluk bilincim ile yaptım, bunun dışında bir yöntem de bilmiyorum. Bunu en iyi sen bilirsin.
Popüler olmak, benim işimin bir parçası. Ancak merak etme, vicdanım yerli yerinde duruyor. Durduğum yerde..
Ben senin kumdan kalen değilim, biraz itidal sevgili dostum, biraz itidal! Hem dostum diyeceksin, hem de düşüncelerini söylemek için en azından önce telefon açmak yerine üstelik bir bayram sabahı “dost” başlığıyla kamuoyuna açık bir mektup yazacaksın..
Oysa daha bir ay önce bana telefon açıp Karşıyaka Belediyesi’nin
Atilla İlhan Projesi yapmak istediğini ve Kerem ile bu konuyu
konuşmak istediğini söylemiştin. “Durum acele” diye de eklemiştin.
Ben de sana Çolpan ablayı yeni kaybettiğimiz için bu konularla
ilgili zamana ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. Sen de tamam
demiştin, “acele” notunu yineleyerek.
Ne bu acele sevgili dostum! Ben senin son dakika haberin
değilim!
Mesele zaten ziyadesiyle kutuplaşmış olan yaşamımızı daha da sert
hatlarla belirginleştirmek mi? Ya da onun yerine Türk sinemasının
100. Yılında 51. Yılını kutlayan Antalya Film Festivali’nde durumu
tekrar değerlendirmeye davet etmek mi? İzlemediğim, bilgi sahibi
olmadığım ve üzerine jüri olarak müsbet ya da menfi bir irade
kullanma yetkimin olmadığı belgesel film kategorisine aday bir film
ile ilgili gelişmeleri, olayların başladığı ilk andan bu yana büyük
bir hassasiyetle takip ederek bu konudaki net tavrımı festival
yönetimine bildirdim.
Tabii ki sanatta her türlü sansüre karşıyım.. Yaklaşık 30 gündür
Seren Yüce’nin yeni filminin setinde olduğum için festival
yönetimi, ulusal sinema jürisi arkadaşlarım ve bazı bağımsız
sinemacı arkadaşlarım ile sürekli telefonla iletişim halindeyim.
Festival yönetimi, belgesel jürisi ve sektör yetkilileri ile Cuma
günü yaptıkları toplantının sonuçlarını Pazar gününe kadar
beklememizi rica ettiği için sağduyumu kullanarak bir açıklama
yapmadım. Ta ki senin provokatif, “dostane” (!!!!) saldırı
mektubunu okuyana kadar.
Jüriyi pozitif bir düzenlemeye davet etmek aksi halde bunun bir
parçası olmayacağımı beyan etmek işini, merak etme sevgili dostum,
olayın ilk gününde yaptım.
Sadece son derece kıymetli insanlardan oluşan komite başkanları,
değerli filmlerin yönetmenleri ve pozitif algı ile çözüme
ulaşabileceğine olan inancım ile itidalli olmaya çalıştım. Ve
bizden rica edilen süreye kadar susma hakkımı kullandım. Tekrar
belirtmek isterim ki sanat ve sansür aynı harf ile başlamasının
dışında yan yana gelemeyecek kelimelerdir. Yani sevgilim dostum
(!!) senin dışında da bu ülkeyi, sinemasını, insanlarını, acılı
analarını seven, onlar için mücadele eden insanlar var. Bu yazıya
anlam veremeyen, neden kaleme aldığın ile ilgili şüpheleri olan ve
içeriğini samimi bulmayan en az senin kadar cesur dostlarıma
ikimizin de çok sevdiği bir Atilla İlhan dizesiyle cevap veriyorum
sevgili dostum:
“BENCE MALUMDUR!”